29 Kasım 2013 Cuma

Doğum günü Şarkıları

Gidene Kal demeyeceksin...

Gidene kal demeyeceksin. ..
Gidene kal demek zavallılara,
Kalana git demek terbiyesizlere,
Dönmeyene dön demek acizlere,
Hak edene git demek asillere yakışır
Kimseye hak etmediğinden fazla değer verme, yoksa değersiz olan hep sen olursun...

Düşün...

Kim üzebilir seni senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?
Kim yıkar, yıpratır sen izin vermezsen?
Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?

Her şey sende başlar, sende biter...
Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yaşama sevgisini...
Ya çare sizsiniz yada çaresizsiniz. ..

Öyle bir hayat yaşadım ki cenneti de gördüm cehennemi de.
Öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken hayatı en önden, kendimi bir sahnede buldum.
Oynadım.
Öyle bir rol vermişlerdi ki okudum okudum anlamadım.


Kendi kendime konuştum bazen evimde, hem kızdım hem güldüm halime.
Sonra dedim ki söz ver kendine
Denizleri seviyorsan dalgaları da seveceksin,

Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin,
Uçmayı biliyorsan düşmeyi de bileceksin,
Korkarak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredeceksin.

Öyle hayat yaşadım ki son yolculukları erken tanıdım.
Öyle değerliymiş ki zaman hep acele etmem bundan anladım.


NIETSZCHE

Bir insana vazgeçilmez olduğunu hissettirirseniz, ilk vazgeçeceği insan siz olursunuz. Sigmund Freud

Eskiden...

Duşakabinlerimiz yoktu eskiden;
Analarımız o mübarek elleriyle yıkardı bizi
Gözümüze sabun kaçıp da ağlamamız
Günümüzdeki acılar kadar incitmezdi bizi
İyi paklanalım diye sıcak su dökülürdü başımıza
Yürek yangını gibi yakmazdı bizi
Eskiden çok şeyimiz yoktu,
Eksiğimiz çoktu,
Çocuktuk,
Ama üzemezdi hiç bir şey bizi...
Bunca varlık içinde bugün,
Hüzün ağır bir yük sırtımızda.
Nedendir acaba bir düşün,
Bu kısırlık nedir ruhumuzda...

NE GÜZELDİR......


…dört gözle beklediğiniz bir haberin gelmesi

…sabaha dek uyutmayan diş ağrısının dinmesi

…yağmurdan sonra, açan güneş

 …bir gün bir yerde, çocukluğunuzda annenizin sizin için yaptığı kurabiyelere
rastlamak

…en sevdiğiniz yemeğin ilk lokmasını ağzınıza aldığınız an

…buz gibi sokaktan sıcacık eve girmek

…yorgunluktan bitmişken yatağa uzanmak

…tuttuğunuz takımın ezeli rakibini yenmesi

…kızgın kumlarda yattıktan sonra denize girmek

…sabahları kızarmış ekmek kokusuyla uyanmak

…bir doktordan kuşkuları dağılmış olarak sevinçle ayrılmak

 …yaz sıcağında, buz gibi bir dilim karpuz yemek

…bir bahçenin önünden geçerken duyduğumuz hanımeli kokusu

…sabah uyanıp o günün tatil olduğunu anımsamak

…anne ve babanızın hala çaldığınız kapının arkasında ya da hattın öbür ucunda olması

…fırından yeni çıkmış ekmeğin köşesi

…bir köşede birbirine sarılmış uyuyan kedi yavruları

…evinizden, etli biber dolması kokusunun yayılması

…soğuktan titrerken elinize tutuşturulan bir bardak sıcacık çay
…parasız bir gününüzde çoktandır giymediğiniz ceketinizin cebinden para çıkması

…sıcak bir günde uzun bir yürüyüşten sonra karşınıza çıkan bir çınar ağacı altında dinlenmek

…sabahtan bu yana ayaklarınızı vuran ayakkabılarınızı çıkarttığınız an

…sudan bir sebeple küstüğünüz bir arkadaşınızla barışmanız

…yıkanmış, ütülenmiş, mis gibi kokan yatak takımlarının üstünde uyumak

…bir sandalın kenarına oturarak bacaklarınızı denize sallandırmak

…en önemlisi, soluk almak, konuşmak, duymak, yürümek, görmek, anlamak.. sağlıklı olmak

…ve ne güzeldir arkadaşlarınızdan, sevdiklerinizden alacağınız sıcak bir merhaba....

28 Kasım 2013 Perşembe

BİR KADIN GİTTİĞİNDE.......

Onlar bir gün çekip gittiklerinde, peşlerinde "yetim-öksüz" kalan çok olur.

Mutfaktaki dolap, perdeler, kavanozun içindeki eski düğmeler, özenle saklanmış küçülmüş giysiler, dolap diplerindeki kurdeleler...

Sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar susar, yetim kalmıştır tabaklar.

Bir kadın gittiğinde hep suyu unutulur saksıların.

Sık sık boynunu büker "sarıkız".

O teki kalmış eski bardağın anlamını bilen olmaz

Değerini kimse anlayamaz krom hac tası'nın.

Balkon artık sessizdir.

Koridor kimsesiz.

Bir kadın gittiğinde...

Bir kadın gittiğinde ne çok kişi gider aslında;

Bir ağır işçi, bir temizlikçi, bir bakıcı, bir bahçıvan,bir muhasebeci...

Bir anne gider...

Bir dost...
Bir arkadaş...
Bir sevgili...

Ne çok kişi yok olur bir kadın gittiğinde...

Hep böyle olur; bir kadın gittiğinde; övgüler,uyarılar, yakınmalar, dualar yetim kalır.

Kapı eşiğindeki "Dikkat et..." duyulmaz,

Annesi gitmiştir "geç kalma" nın.

Kadınlar, arkalarında büyük boşluklarbırakarak giderler.

Bir kadın gittiğinde pek çok kişi gitmiştir aslında

Ve bir kadın gittiğinde pek çok "yetim" bırakmıştır arkasında.

HAYATINIZDAKİ KADINI YİTİRMEMENİZ DİLEĞİYLE...
BEKİR COŞKUN

Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.

 Işığı gördüm, korktum.

Ağladım.

Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.

Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi. ..
Ağladım.

Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu
öğrendim.

Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını,
zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...

İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanın içinde
iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.

Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
sevginin güvenin sağlam zemin üzerine kurulduğunu
öğrendim.

İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altnda bir ruh bulunduğunu. ..
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.

Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.


Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar
önemli olduğunu öğrendim.
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...

Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...

Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asil yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.

Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek
olduğunu öğrendim.

Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el
sürmemek olduğunu öğrendim.

Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı oldugunu...
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da
lezzet kattığını öğrendim.

Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının
hayatı tadacağını öğrendim.

Ben dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim.
Olur ya ...
Kalp durur ...
Akıl unutur ...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ...

MEVLANA

15 Kasım 2013 Cuma




Tembellik bir hastalık değil, bir kişilik yada durumdur. Tembellik sadece hareketsizlik değil aynı zamanda üretime yönelik motivasyonsuzluktur.

Bir kere daha....


14 Kasım 2013 Perşembe

SENİ SEVİYORUM !



Sadece kim oldugun degil, sen oldugun icin ve seninle beraberken kim oldugumu, benligimi anladigim icin.

SENİ SEVİYORUM ! Sadece kendine yaptiklarin icin degil, bana kattigin güzellikler icin.

SENİ SEVİYORUM ! İcimdeki cocugu, sakli kalmis ben'i yeryüzüne cikardigin ve sana ihtiyacim oldugu her an tüm duyarliliginla yani basimda oldugun icin.

SENİ SEVİYORUM ! Elini kalbimin üzerinde hissettigim zaman, üzüntülerimi alip, onlarin yerine simdiye kadar hic kimsenin basaramadigi o sicakligi, o ictenlik isigini bana duyurmayi basardigin icin.

SENİ SEVİYORUM ! Hayatimi kutsal bir sevgi tapinagina cevirdigin ve her günümü yasam senligine, unutulmayan siirlere dönüstürdügün icin.

SENİ SEVİYORUM ! cünkü, sen, simdiye kadar hic basaramadigim seyleri, kendimle dost ve barisik olmayi ve hic bir zaman tadamadigim kadar mutlu olmami sagliyorsun. ve bütün bunlari yalnizca sözlerinle, dokunusunla yada isaretle degil, kendin olmakla yapiyorsun

Güçlü Kalplere Ödül Yalnızlıktır!



Yalnız bir gecenin ortasında durmuş düşünüyorum. Acaba gurur mu duymalı insan bu yalnızlıkla, yoksa hüzne mi boğulmalı? Güçlü kadınların ödülü hep tek başına kalmak mıdır? Güçlü Kalplere Ödül Yalnızlıktır!

Balkonda oturdum, bir sigara yaktım, bir de kahve yanında, aniden hafif bir rüzgar omuzlarıma dokundu. "Ben buradayım, yalnız değilsin" der gibiydi. Ürperdim, titredim biraz, içeri girecektim, vazgeçtim. Madem bu gece rüzgarla yıldızlar yarenim, o zaman sohbet edeceğiz demektir. Yan binada oturan komşular bakıp, kendi kendine konuşan delinin biri zannedecek olsalar da, umurumda değil. Onlar görmese de soframda yel oturuyor benim. Cebimde o kadar çok hikaye var ki, anlatsam bitmez. Sevdanın yollarını yürümüş, koşmuş, arşınlamış bir kadınım. Virajlarını, yokuşlarını, düzlüklerini ezbere bilirim. Ama hikayelerden daha önemli olan, elimizde kalan yalnızlıktır. İyisi mi, neden yalnız kaldığımı anlatayım: Bazı kadınlar güçlü olmayı seçer. Seçmemiş ama mecbur kalmış olanlar da aynı özelliklere sahip olurlar ancak onların farkı, ilk buldukları limanda demir atıp diğer tarafa geçebilme potansiyelini içlerinde barındırmalarıdır. Ben limanlara uğramadan, sürekli dalgalarla boğuşup, bir türlü batmayanlardanım. Parçalanmayayım, su almayayım, batmayayım gibi bir derdim de yok üstelik, sadece olmuyor. Bir yolu, çözümü vardır mutlaka diye giriyorum bütün savaşlara, hepsi bu! Yenildiğim zamanlarda da elimden kılıcımı bırakmayıp, kanayan yaralarıma rağmen, meydanı yürüyerek terk ettiğim için bana, güçlü kadın diyorlar. Gülümsemelerimin arkasına gizlediğim yenilgilerimi, kimseye göstermeden, ders alınacak olaylar rafına koyuyorum. Tüm yaralarıma pansuman yapmayı öğrendim. Hayatıma, şöyle bir geçerken uğrayan kimse, yüzümde tebessümden fazlasını göremiyor. Kolay mı duvarların arkasına bakabilmek? Ben her gelenin duvarını aşabiliyor muyum ki? Güzellikleri paylaşmak kolaydır. Arkadaşlar, sevenler tüm mutlu anlarda yanınızda olabilirler. Benim için değerli olan, düştüğümde elimden kaç kişinin tutacağıdır, ona bakarım. Tüm çukurlardan tek başına çıkabilmeyi öğrenen kadın, kadına özgü o muhteşem zarafeti biraz kaybetmiş olsa da, gerçek bir kadındır. Toprak gibi, deniz gibi durur öyle. Karşındaki adamın bunu anlayabilmesi için, gökyüzü olması, yağmur olması gerekir. Onun da erkekliğini keşfetmiş olması lazımdır. Güçlü bir kadını koluna takabilmek, ona kadınım diyebilmek için, biyolojik olarak erkek olmanın ötesinde bilgeliğe, gerçeği arayan bir merak duygusuna, keşfetme zevkine, sadece bakan değil gören bir göze sahip olması gerekir. Bu tarz adamların da sayısal olarak azlığından yola çıkarsak, söyleyebilirim ki, güçlü kadınlar aşkta mutluluğu zor yakalarlar. Garip bir sızı kalır içlerinde, ruhlarını görebilirseniz ne büyük bir gökkuşağına sahip olduklarını anlarsınız. Ancak kaç kişide o muhteşem, göz alıcı renklere bakabilecek yürek vardır ki? O yüzden, benim gibi, gecenin bir yarısında, balkonda rüzgarla aşka dair uzun sohbetler yapar güçlü kadınlar. Çünkü güçlü kalplere ödül yalnızlıktır!

Seni Benim Dualarım Korur!



Ben galiba gidiyorum sevgili, içimde bir garip hüzün var. Sanki ne yapsam olmuyor gibi hissediyorum. Seni severken, üstelik senin de sevdiğine inanırken, nasıl beceremedik bu işi bilemiyorum ama sanırım ben gidiyorum. Seni Benim Dualarım Korur!

Ellerimin sana dokunmadığı bir dünyada yaşamaktan, yalnız sesini duyarak kısıtlı vakitlerde mutlu olmaya çalışmaktan, bedenini ve aklını yanımda hissedememekten yorgun düştüm. Kurduğum bütün hayaller boşuna, hiçbirini gerçekleştiremiyorum, etrafı sularla çevrili yalnız bir ada gibiyim. Arada bir konan kuşlar da olmazsa, içimde yaşayan bir nefes kalmayacak. Sabretmeyi öğrenmiştim ama bu kadarı beni bile aşıyor. Taş olsa çatlardı diyorum. Zor demek ki aşkı gerçekten yaşatmak, ben beceremediysem özür diliyorum. Biliyorum, sevgi anlamaktır ancak sürekli anlayan taraf ben olacaksam, o zaman aşk da sadece bana ait olmaz mı? Bu durumda aşkımı da cebime koyup gitmek gerekiyor, sanırım vakti geldi, gidiyorum.İçimde hiçbir kırgınlık taşımadan, sadece iki kocaman insanın beceriksizliğine kızarak, şu minnacık yüreklerimizi bir arada tutamayışımıza içlenerek zaman zaman, inatçılığımızın sonunda ikimizi de köprüden düşüreceğini söyleyerek üstelik, yoksunluğumu hissetmediğini anladığım için, gitmeye hazırlanıyorum. Rüzgarda çarpan kapılar gibi, sürekli kendime çarparak yaşamaktan sıkıldım. Madem bunca yalnızlığa asılı kalıyorum, o zaman senin yaşamında bir yer işgal etmenin de anlamı yok diyorum. Zaten bensizliğe talimli hayatında eksilen ne olabilir ki? Günde bire düşmüş telefon sohbetlerimize bakınca, arkadaşlarımla seninle konuştuğumdan daha fazla diyalog kuruduğumu görüyorum. Nasılsa merak etmezsin, gidişim sende neyi değiştirir ki, kadınca birkaç tavırdan başka?Bugün alış verişe çıktım. Sana da güzel bir tişört aldım. Sonra neden aldığımı sordum kendime, cevabını bulamadım. İnsan, sevdiği kişi için bir şeyler yaptıkça mutlanıyor, işe yarar mı hissediyor acaba? Yüreğim öyle yorgun ki tahmin edemezsin. Senden önce de birikmiş vurgunlarım var zaten benim. Daha onları yeni temizlemişken, bir başka acıya tahammül etmemek için gideyim diyorum. Bana da alıştırdın ya sensizliği, ayrılığı da yadırgamıyorum demek ki! Ben galiba gidiyorum sevgili! İçimde bitirilmemiş düşlerim, cebimde seninle kurulmuş hayallerim, bir türlü anlatamadığım sevgim, beceriksizliğim ve her yanında ismin yazan kalbimi elime aldım, gitmeye hazırlanıyorum. Arkamızdan kimsenin söyleyecek sözü yok. Dedikodumuzu da yapamayacaklar. Kim ne biliyor ki? Benim anlattıklarımdan başka, senin dünyanda beni tanıyan bile yok. Yani, bu ayrılık seni vurmayacak. İçimde biraz burukluk olsa da, nefes aldığım sürece seni aklımın, kalbimin bir yerinde tutacağımı biliyorsun. Nerede ve kiminle olursan ol, hangi derdin içine girmiş olsan da, merak etme seni dualarım koruyacak. Bundan eminim çünkü seven bir kalbin ettiği güzel dualar, bu koca evrende kabul göreceği yere ulaşacaktır. Artık vakit geldi ve ben galiba gidiyorum sevgili, ama sen dur dersen….

Kadın



Dünyada en tatlı şey

Kadın bir, meyva iki

İkisi birbirine

Öyle benzer ki..

Kadın var, can eriği,

Kah tatlı, kah buruk.

Kadın var üzüm gibi,

Yenir olsa da koruk!

Kadın var, vişne gibi,

Reçel yap tabak tabak.

Kadın var, karpuz gibi,

Yandın çıkarsa kabak.

Kadın var, kestanedir,

Kış mevsimine sakla,

Kadın var, kavun gibi,

Aman alırken kokla!

kadın var portakal gibi,

dilim dilim tutulur.

kadın var fıstık gibi,

avuç avuç yutulur.

Kadın var, incir gibi,

Kuru yenir, yaş yenir.

Kadın var, muz gibi,

Soya soya yenilir.

Kısaca her kadının

Benzeri bir meyvadır.

Ama nikah masasında

Evet! diyen erkeğin

Yediği hep AYVAdır..

ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN..

İşte o zaman SEVGİ benim, BEN, sevgiyim diyebiliriz



Esas olan SEVGİ ve buna ulaşmak için birbiriyle bağlantılı önümüzdeki engellerden biri: İlişki ve İLİŞKİ KURMAK arasındaki farkı değerlendirememek, diğeri: SAHİPLENME içgüdüsü.

Evet, ilişki ve ilişki kurmak arasında çok fark var… İlişki sabitlenmiş ölü bir şeydir. Noktalanmıştır; evlenmişsinizdir, sevgili olmuşsunuzdur, evlat olmuşsunuzdur, iş hayatınızda kademe atlamışsınızdır, bir derneğe üye olmuşsunuzdur ya da evlatlarınız olmuştur… Olay bitmiştir… Daha ilerisi olmaz… Sadece geri gidebilir… Bu noktadan ilerisi yoktur… Nehir göle dönmüştür… İlişki artık adı konmuş bir nesnedir… Süreç barındırmaz, ilişkiyle bir hedefe ulaşamazsınız… Zaman içinde akarı olmayan bir göl gibi kirlenmeye başlar… Yani bir noktadır.

İlişki kurmaksa bir süreçtir, bir fiildir. Her fiil gibi hareket barındırır… Evet, dil kalıpları içinde bundan kaçınmamızın olanağı yok… Bu ufak ayrıntı her zaman dile uygun gelmez anlatamayız… O zaman bunu kendimiz bilmeliyiz… Daha doğru ifadeyle kendimizi bilmeliyiz… Bu tekâmülün aşamalarından biridir… İlişki kurmak sevmek demektir… Sevgiyle dolu olmayan ilişki kuramaz… Cesur ve samimi olamaz… İlişki kurmak sevgiyi paylaşmaktır… Sevgiyle dolu değilsek neyi paylaşabiliriz ki? Bu özgür irade kuralının esasına göre seçimimize bağlıdır… Tamamıyla ne yaptığımıza ve ne yapacağımıza bağlıdır… Genellikle insanlar için araya mesafe koymak daha güvenilir gelir ve tüm kapılarını karşısındakilere kapatırlar ve hep araya sınır koyarlar… Kullanılmaktan korkarlar ve asla araya koydukları sınırı ihlal etmezler… Sonuç; bu korku kullanılmamak için kullanmayı getirir… Ama bu ilişki kurmak değildir… Evet, bir çeşit ilişki vardır. Bu bir sahip olmadır…

Zirveye ulaşmak isteyen kimse kayıp bir yerlerden düşme riskini göze almalıdır… Sahiplenme içgüdüsü karşındakini kendi hapishanende tutmaya benzer. Egoyu beslemek için sahiplenme gerekir..Sahiplenme, talebi beraber getirir… Kuralları sen koyarsın… Karşındaki bu kurallara göre oynamalıdır… Tek amaç; kendine bağımlı hale getirip kullanmaktır… O kişi artık senin isteklerini yerine getirmek zorundadır bunlardaki en ufak sapma baskıyı, tacizi, arzuyu, kıskançlığı, öfkeyi, aşırı tutkuyu ortaya çıkarır… Karşımızdaki sevgi adına susar, korkudan susar. Ama saygı ölmüştür ve o her gün biriktirmeye devam eder , bir gün gelir patlar..İlişki dediğimiz nesne ölür… İlişkilerde sevginin varlığına inanmıyorum o yüzden sevgi ölür demiyorum.

Sevgi saygıyı da beraberinde getirmelidir… Temel koşul karşımızdakinin kendi olma özgürlüğünün tamamen tanınmasıdır… Karşımızdakini kendimize aramızda muazzam bir saygı ortaya çıkacaktır. Ve bu saygı sevgi mabedinin temeli haline gelecektir… Sevginin, doğanın, merhametin o göre sürüklemezsek, kendi başına bırakırsak işte o zaman yavaş yavaş muhteşem kokuları saracaktır bizi…

İşte o zaman SEVGİ benim, BEN, sevgiyim diyebiliriz…

Bu Dünyadan

Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni, Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez. Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini, Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz, Değil mi ki ayaklar altında insan onuru, O kız oğlan kız erdem dağlara kaldırılmış, Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru, Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş, Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın, Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene, Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın, Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’e, Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama, Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.

sevdalar...

Ayaz... Bazı sevdalar vardır. İnsana başlarken çok güzel gelen, sonrasında bitişiyle beraber sevgisi de dahil, herşeyden vazgeçiren, herşeye korkuyla baktıran sevdalar.

Önce bir dönem gözlerinden yağmurlar yağar insanın , sonra alıştığını zanneder. Asıl zor olan o zaman başlar. Artık karlar yağar gibi anılar yağmıştır üstünüze, önce o karları silkelemeniz gerekir üzerinizden. Ne kadar istemeseniz de...

Sonra bu kez de sıcak bir köşe ararsınız ısınıp kendinize gelmek için. Üstünüzde kar parçacıkları kalmıştır, silkindikçe anı dökülür herbiryerinizden. Elleriniz buz kesmiştir, ısındıkça tutmaz olur o eller, ısındıkça bıçak yarası gib kesilir o eller, tutmak isteseniz de hiçbirşeyi tutamazsınız, canınız yanar. Artık sıcaktan da korkar hale gelirsiniz.

Ya her sıcakta canım yanarsa korkusu sarar içinizi. Sıcaklıklardan da korkarsınız, sonrasında gelen soğukluklardan da. Yine de çividir çiviyi söken misali soğuk bir şeyle üşüyen yerlerinize pansumanlar yaparsınız, kanayan yerlere pansuman yapar gibi. Ancak bu pansuman sonrasında yine çekine çekine yaklaşmaya çalışırsınız sıcağa. Bir de bakarsınız ki bu kez canınız yanmamaya başlar, alışırsınız iyice.

Ve yine mevsimler döner, önce baharı yaşarsınız, sonra sıcacık yazı. Ardından yine kış gelir, yine yağar karlar. Her kış yine üşür elleriniz, yine tutmaz olur belki.

Ta ki siz gerçek sıcaklığı bulana kadar... W. Generous BLACKSTONE

Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var

    Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:

    Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

    İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır Kopmaz kökler salmaktır oraya

    Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

    Insan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına Insan balıklama dalmalı içine hayatın Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

    Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın Değişmemelisin hiçbir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

    Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

    Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.



    Ataol Behramoğlu

KADIN=ERKEK



Biz KADINLARI hiç sevmedik!... Saçlarını sevdik hele birde sarışınsa daha çok sevdik... Ağızlarını sevdik hele birde şehvetli ve dolgun ise daha çok sevdik... Göğüslerini sevdik... Bacaklarını sevdik hele birde sütun gibiyse bayıldık... Kalçalarını sevdik... Gerçekten güzel vücutlu ve "çıtırsa" daha çok sevdik...

Yolda,arabada,televizyonda,internette onlara hep "baktık"... Her yerlerine iyice ve dikkatle! baktık... Pek iyi görememiş olacağız ki bir daha baktık... bir daha ve bir daha...

Hatta bu sevgimiz yüzünden internet kullanırken sağ elimiz mouse tutarken diğer elimiz hep meşguldü! Kadınların her yerlerine baktık ama GÖZLERİNE ya hiç bakmadık ya da baktığımızda çok GEÇ olmuştu... Biz kadınlara çok dokunduk! onlar istesede istemesede dokunduk... Son yıllarda dini motiflerden güç bulanlarımız oldu..

Eh yozlaşan toplum ve geç gelen adalet oluncada 13-14 yaşındaki ÇOCUKLARA bile dokunmaya başladık! SAPIK damgası yemeyi göze alanlar bile şaşırdı çünkü SAPIK diye haykıran ne kadar azdı! Kimimiz "araştırmacı" oldu icraata geçemedi! onlar CD ve DVD ler ile idare etti! Hatta SAPIKLARA tepki bile gösterdi...ya onlar ne yaptı? Gerçek dünyada namuslu! olanlar sanal dünyada bu çocukları aradı...aradı...ve hep buldu!

Kadınlara "dokunmada" dünya sıralamasında üst yerlere geldik...2009 itibariyle rakamlar oldukça "umut verici".... % 40 ını SÜREKLİ DÖVDÜK... %45 ine DUYGUSAL ŞİDDET uyguladık (küfür,hakaret,küçük düşürme)... %16 sına ZORLA SAHİP OLDUK... ve olmaya devam ediyoruz... tüm bunlara maruz kalan HER 3 kadından biri İNTİHARA kalkıştı ama biz hiç oralı olmadık...(bize ne değil mi? Fener ya da CimBom maç kaybedince çok üzüldük ama kadınlar söz konusu olunca pek oralı olmadık) % 9 una daha MASUM BİRER ÇOCUKKEN bile dokunduk... ama hep SUSTULAR...çünkü konuşsalar kimse inanmazdı..."kim bilir neler yaptın ki sana tacizde ya da tecavüzde bulundu AMCAN ya da KOMŞUN" bu da sana DERS olsun...ama bu DERS o kadar acıdır ki biz ERKEKLER bilemeyiz...Bizlere sorduklarında %25 imiz "bazı durumlarda KADIN DÖVÜLÜR" demeyi doğal bir şey gibi dile getirdik...İSLAMİ ÖĞRETİ yalanları ile KADINLARI ve KIZLARI bizlerin KÖLESİ yapmaya başladık ve bu çabalar sonuçlarını vermeye başladı...Artık kadınlar o bildiğiniz kadınlar değil!...% 51 i erkekler ile tartışmayı bile "saygısızlık" sanıyor artık...%36 sı kendisi para kazansa bile parasını nasıl harcayacağına karar veremeyeceğine inanmış...ya da inanmak zorunda kalmış...% 52 si "erkek kadından sorumludur" diyecek kadar kadınlığını unutmuş...ya da unutturulmuş...% 49 u "erkek ne zaman isterse bana sahip olabilir benim itiraz hakkım olamaz" diyecek konuma gelmiş ya da getirilmiş...

Kabul edelim biz kadınları KULLANMAYI çok sevdik...evde,işte,siyasette,okulda kısacası her yerde...Parti kongrelerinde sözde liderler konuşurken arka fonda 3-4 kadın vardı hep...Onlardan VİTRİN yaptık...İMAJ yaptık...başörtülü,normal türbanlı,modern türbanlı ve türbansız....Parti çalışmalarında kapı kapı dolaşanlar hep KADINLARDI..koşturan ve çabalayan hep KADINLARDI...Miting olduğu zaman onları ön sıralara toplayıp KARANFİLLER attık üzerlerine ve iki lafın birinde anam,bacım edebiyatı yaptık....ama "ANANIDA AL GİT" demek bize daha çok yakıştı! "Cennet anaların ayakları altında" diye diye büyütüldük...ama ANALARI hep ayaklarımız altında ÇİĞNEDİK...EZDİK...TEPİKLEDİK...14 şubat sevgililer günü ya da Anneler Gününde bir kaç saat ara verdik! ama sonra yine ezmeye devam ettik...İş verirken bile onları hep düşündük! iş yerinde gözümüz gönlümüz açılsın ya da malum niyetler ile BAYAN ELEMAN ARANIYOR ilanı vermeyi çok sevdik...2009 Türkiyesinde KADIN olmanın ne kadar zor olduğunu biz erkekler bilemeyiz... Çünkü artık KONUŞMUYORLAR....KONUŞAMIYORLAR...KONUŞTURULMUYORLAR...islam dinini sömüren ve kullanan KARANLIK ZİHNİYET kendi kadınlarını yetiştiriyor...susan,itaat eden ve kaybolmuş kadınlar...kızlar...hatta çocuklar..Arada VİZYON ya da İMAJ için ortaya "sürülen" kadınlara bakmayın siz..onlarda biliyor "kullanıldıklarını" ama artık düzen kurulmuş...

Bu ülkenin kurucusu ATATÜRK 1930 lu yıllarda Türk kadınına dünyadaki birçok çağdaş ülkeden önceden hak ettiği HAKLARI verdiğinde umutlanmıştık...Çünkü o ATATÜRKTÜ...Kurtuluş Savaşında bebeğinin kundağında mermi taşıyan anayı ya da cephede erkeği ile göğüs göğüse savaşan bacısını unutmadı...ihanet etmedi...Ama BİZ ihanet ettik! Türkiye Nereye Gidiyor? diye soruyor herkes birbirine...

Cevap ne kadarda açık değil mi? Türkiye hızla ve şevkle KARANLIĞA gidiyor... hatta KOŞUYOR... çünkü YARATILMIŞLARIN YARISI olan KADIN YOK OLUYOR!... benim anam,bacım,sevgilim,kızım YOK OLUYOR....

Kadını YOK OLAN ülkenin gideceği yol bellidir...KARANLIK ve ONURSUZ bir gelecek....Bu işi PLANLI yürütenler İSLAMİ motifler ya da örnekler ile KADININ İKİNCİ SINIF KONUMA gelmesini doğal karşılamamızı bekliyorlar...Bu işe KURANI KERİMİ ortak koşmaları ne acı...mesela miras hukuku...erkek çocuğa 2 pay..kız çocuğa 1 pay...ya da kadının erkeğe İTAAT etmesini empoze eden garip ayet ya da sureler...belli ki burada büyük bir istismar var...Çünkü tüm alemi yaratan ALLAHIN kendi yarattığını aşağılaması söz konusu bile olamaz...Kuran'ı kendi amaçları için yorumlayanlar KADINI ikinci plana atmayı çok seviyor olabilir ama Biz hiç sevmedik...Şunu o kalın kafanıza sokun.... KADIN=ERKEK.... ERKEK=KADIN dır... bazı konularda kadın bazı konularda erkek ÜSTÜN olabilir...Ama tüm bu zayıf ve üstün yönleri bir arada düşündüğünüzde tek bir gerçek var; KADIN=ERKEK.... ERKEK=KADIN.... bu GERÇEĞİ kabul etmemek bize her zaman kaybettirecek...ve kaybettiriyor...

8 MART KADINLAR GÜNÜYMÜŞ!...KADINI olmayan ülkenin kadınlar günü olmaz...kutlanmaz...Burada yazılanlar size ters geldi ise vah benim ülkeme...Çünkü "sizler" sayesinde sonumuz gelecek.... KADIN benim diğer yarım ve benim diğer yarımdan vaz geçmeye niyetim yok... Türkiye Ne zaman Kurtulur? Ülkenin üniter,ulus ve LAİK devlet yapısına inanan ve SAHİP çıkan 550 milletvekilinin YARISI ÇAĞDAŞ TÜRK kadını olduğu zaman bu ülke KURTULUR..Yani 550 vekilin yarısının KADIN olmasını isteyen MİLLİ İRADE..seçmen..oy kullanan..sen..ve ben....Buna karşı çıkanlar o KALIN KAFALARINA soksunlar bu gerçeği....Türk Kadını benim diğer yarımdır ve ben TAM olmak istiyorum...Çünkü onlara İHANET EDEMEM...Tüm bunlara yürekten inanmıyorsanız lütfen "sözde" sevdiğim kadın dediğiniz kadına "SENİ SEVİYORUM" demeyin... Çünkü çok komik ve acınası oluyorsunuz.... LÜTFEN artık kadınların GÖZLERİNE ve BEYİNLERİNE bakmaya başlayın... Türk Kadını ve erkeğinin daha aydınlık günlerde yaşaması dileklerim ile arz ederim.

..en büyük sır...

YAŞLANDIĞIN ZAMAN

Saçların beyazlaşmış ve uykuyla dolmuş ve yaşlandığın zaman, Ve ateşin önünde başın önüne düşüyorken, bu kitabı aç, Ve yavaşca oku, ve bir zamanlar gözlerinde var olan Yumuşak bakışları ve derin gölgeleri düşle; Kaç kişi sevdi senin ferah zarif anlarını, Kaç kişi aşık oldu senin güzelliğine ya gerçek ya da yalan; Fakat, bir tek erkek senin içindeki göçmen ruhu sevdi, Ve değişen yüzünün kederlerine aşık oldu; Ateşin önünde parlayan demirlere yaslanırken, Biraz hüzünle mırıldan, Aşk nasıl kaçtı Ve yavaşca yürüdü başımızın üstündeki dağlardan, Ve yüzünü sakladı bir yıldız yığını arasından. William Butler Yeats

CAN'A CAN KATMAK....



Bir yürekte Can olabilir misiniz? O yüreğe Can katabilir misiniz? Bir CAN'IMMMM kelimesine O yürekte bin anlam katabilir misiniz? Gözlerde ışıltılar, pırıltılar görebilir misiniz? Çalınmış zamanları renk renk yaşabilir misiniz? Ellerin, gözlerdeki ışıltıların o yüreğin sıcaklığını Birebir yansıttığını algılayabilir/algılaltabilir misiniz? Ya, yüzlerce, binlerce renklerin dışında renkler bilir misiniz? Can sesini duyduğunuzda; yüreğinizde ürperti ve Titreşimlerin getirdiği telaşın midenize vuruşunu bilir misiniz? İmge'lerin tadını bilir misiniz? Ya kelimelerin, mimiklerin, ifadelerin Yetersiz kaldığını bilir misiniz? Dizlerinizin, omuzunuzun, göğsünüzün Can ateşini arayışını bilir misiniz? Avuçlarınızın, Can çiçeğinin ellerini, Saçlarını, yüzünü özümleyişini bilir misiniz? Saçlarına, gözlerine, burnuna, dudaklarına ve Tenine dokunuşun hazzını bilebilir misiniz? Kalabalıklarda sessizlik şarkıları söylemeyi bilir misiniz? Ya ellerin dansını bilebilir misiniz? Sıkıca sarmanın, yüreğe katmanın tadının haz'a dönüşümünü, Onun dizlerinde, omuzlarında, sonsuza kadar kalmayı Hatta; yok olmayı isteyebilir misiniz? Yani; dostluğu+yüreği+ruhu+mantığı ve bedeni tek tek sırayla yaşamayı, Yudum yudum yüreğe katmayı bilebilir misiniz?

Kim bilebilir ! Kim bilebilir ki? Kim yaşamış ve yaşatmıştır, kim algılatmış ve algılamıştır ki, Kimin gözleri acımıştır, kimin yüreği kanamıştır, Kim deli yürek olmuştur, kimin yüreğine yağmurlar yağmış/yağdırılmıştır Ve kim bu "misiniz" lere ve "kim" leri birebir yaşamsalına katmıştır ki?

:)) İşte bütün bunları sadece ama sadece CANA CAN KATANLAR bilir, yani biz BİLİRİZ.

Ben biliyorum. Ya sen CANIM, ya sen ???

(Alıntıdır)

YALANCI BAHAR...



Havada çiçek kokusu var. Ağaçlar tomurcuk verdi, yoncalar toprağı aralayıp ürkek ürkek başlarını uzattılar. Güneş sıcak. Rüzgâr nazlı. Serçeler aşk danslarına başladılar. Oysa ben biliyorum gülüm... Bu yalancı bahardır, yalancı bahar.

Hiç ummadık anda bir soğuk rüzgâr çıkar. Kara bulutlar üşüşür. Daha dün baharın geldiğini sanan kuşların yarım kalmış şarkılarının yerini duvara vuran kepenklerin sesi alır. Serçeler kaçışırlar. Anaç kumru tarumar. Bir de bakarsınız ki kış geri gelivermiş. Bir fırtına... Bir soğuk... Yağmurla karışık biraz kar. İşte o zaman ben, çiçek tomurcuklarının daha başlarını uzatır uzatmaz kavrulup yanmalarına dayanamam.

Yaşam zaten "yalancı bahar"larla doludur. Kimi zaman bir gülücük, kimi zaman birkaç satır mektup, kimi zaman bir hayal, kimi zaman bir düğün, kimi zaman bir iş, kimi zaman bir küçük umut. Tomurcuklar açar. Güneş sıcak, ılık rüzgâr... Ama yalancı bahardır. Ben yalancı baharları bilirim. Neydi o; saçımı ilk tarayışım. Komşu kızına yazdığım ilk sevda mektubu. İlk diplomam. İşe ilk girişim. Neydi o; yazı yazmaya başladığım zaman dünya düzenini değiştireceğimi sanmam. Gerçekleştiğini sandığım umutlarım. Benim payıma düşen yalancı baharlardı gülüm.

Havada çiçek kokusu var. Şimdi aklım havada, gözlerim ufuklarda bulut kovalar. Serçelerin şarkılarının yarım kalmasını istemem. Başını doğaya uzatan tomurcuklar, ürkek çiçekler yanacak diye bulutlardadır gözüm. Bir başka yalancı bahardır diye ödüm kopar. Ben yalancı baharları bilirim gülüm...

Bekir COŞKUN

çok özür dilerim SENİ SEVEBİLİRMİYİM....?

Öyle değil mi? Bilmez misin? Muhtaç olmak acizliktir. Şimdi seni sevdiğim için cezalandıracaksın beni biliyorum! Hor göreceksin. Bekleteceksin. Aramayacaksın. Çıkarların on plana çıkacak. Eğer çıkarlarını da sevmezsem beni sileceksin. Yalan mı? Sileceksin işte! Sonra her gün benden azar azar uzaklasacağını izleyip kahrolacağım. Yahu ben bir seven'im. Yani seni sevgimle onurlandırmış bir insan. Dünyayı ayakta tutacak insan kudretinin adıdır Sevgi... Şimdi ben sevdim diye, bu kudrete ve cesarete sahip oldum diye sen beni nasıl ve ne hakla cezalandırabilirsin? Aklım almıyor. Zeka seviyem de, insanlığım da, yüreğim de. Yok! "Seni seviyorum" cümlesini çok harcama, eskir! Yok! Herkese "seni seviyorum" deme, sadece aşık olunca kullan! Yok! "Seni seviyorum" demeden önce binbir hokkabazlık yap ve şirin görün ki sevdiğin sevildiği için kendini dev aynasında görmesin, onu inlet, süründür, aklını başına getirt, mahvet! Neden? Çünkü, istenen bu.. Kaç.... Sevsen de sevmesen de kaç! Neden? Çünkü kaçan kovalanır aptal! Kaçan kovalanır... iyi de, neden sevdiğim için kaçıyorum ki? Ben kaçacak ne yaptım? Kaçarak daha mı çekici olacağım? Kaçarsam daha mı değerim anlaşılacak? Sevmek utanç verici birşey mi ki kaçmam gerek?! Anlayamıyorum... Oysa ben zaten sevdiğimi severek devleştirmişimdir. Onun dev aynasında kendisini yeniden devleşmesine ne gerek var ki? Bir görebilse benim gözlerimle kendini, eminim kıskanacaktır bendeki kendisini... Yok ama yok! Bilmez sevgililer sevilmenin eşsizligini, bilmez... Ondandır bol keseden sevgiyi böyle tüketişleri... Ben hiç şımarmayan, değişmeyen, yozlaşmayan, uçup gitmeyen, tükenmeyen sevgi görmedim. Artık cenaze törenleri iki türlü yapılmalı. Biri bedenler için, diğeri Zorla öldürülen sevgiler için!... Ne demiş Yılmaz Erdoğan, "Ben senin beni sevebilme olasılığını sevdim" Anlayın artık varlıkları değil, olasılıkları sever olduk... Neden? Çünkü olasılıklar hayallerimizdir. Sevmekse hayatın bir gerçeği. Hayallerimizde sevgilimiz hiç değişmez. Hatta "seni seviyorum" dedikçe ya gözleriyle, ya elleriyle ya da tatlı diliyle "Beni sevdiğin için teşekkür ederim aşkım" der... Teşekkür etmek?! Beni sevdiğin için... Evet ya... Bir onurdur, bir ödüldür, bir şerefdir sevmek ve sevilmek. Özgürlüğümüzdür, cesaretimizdir, insanlığımızdır. Ayrıcalığımızdır. Ama ne yazık ki bir de bütün bunların farkında olamayışımızdır sevmek... Korkuyorum. Hep sevdiğim için cezalandırıldım. Artık "seni seviyorum" derken bana tuhaf tuhaf bakmayacak varlıkları daha çok sevmeye niyetliyim... Bir çiçek gibi... Bir hayvan gibi... Bir dağ manzarası gibi... Bir su damlacığı gibi... Bir küçük tomurcuk gibi henüz doğmakta olan... Çünkü hepsinin insanlarda var olan bir büyük silahdan arındırılmışlığı var. Yani dilleri yok, dilleri! Konuşamazlar... Sadece dinlerler... Sevginizi anlayarak hissederek dinlerler. Onlara "Pardon! Acaba sizi sevebilir miyim?" demeniz gerekmez. Direkt söylersiniz sevginizi hesapsızca, umarsızca... Saymadan... Ve sevgimi ifade edecek her türlü çılgınlığı hesapsızca yapmak istiyorum. Gurur denilen sözcüğü sözlüklerden çıkartmak, sevdiğim için sevilerek ödüllendirilmek istiyorum... ALINTIDIR

ERKEK, GÖZYAŞI KATİLİ Mİ ANNE?

İlk özgür çığlığı, rahminden çıkıp, dünyaya merhaba dedikten hemen sonra attım anne. Ve son özgür (saf olmasa da) gözyaşlarımı çok uzaklarda, ergenlik çağımın hemen başında terk etmek zorunda kaldım. Bir erkektim artık anne. Güçlüydüm. Güçlü olmak zorundaydım, "karılar gibi" zırıldayamazdım. Elalemin maskarası olamazdım. Kız bile vermezlerdi yoksa bana. Ben ağlamamalıydım anne. Kadınlar, kızkardeşlerim hatta sen bile ağlayabilirdin ama ben bunu yapamazdım. Çünkü; ERKEKLER AĞLAMAZ dı anne. Hayatın, ta göbeğinde yaşadım anne ve özgürce ağlamayı tadamadım. Herşeyimi kaybetmekten, işsiz kalmaktan, çocuklarımdan olmaktan, yalnızlıktan, kazadan, beladan, insanlardan korkmadım anne. Ama ağlamaktan korktum. Sadece bana ait olan, benim gözyaşlarımdan korktum. Korktum ve gözyaşlarımı yuttum, kalbime gömdüm ve onları tuğlalar gibi kullanarak dev bir kule inşa ettim içimde anne. Korktum ve boğazıma kadar gelip dayanan hıçkırıklara sert komutlar verdim. Boğdum onları anne, özgürlüğümü boğdum. İşte bunun için seri katil oldum anne ve cinayetlerimin sayısını bile unuttum. Sevdiklerimden ayrıldım, özgürce ağlayamadım sokaklarda, gözyaşlarımı saklasın diye yağmurları bekledim. Görkemli kaybettiğim anlarda kaçırdım gözyaşlarımı merdiven altlarına. Tuvaletlere kaçtım, ıssızlığın kucağında bırakabildim kendimi ancak. Korktum ve çocuklarımdan da kaçırdım gözyaşlarımı. Babaydım ve güçlü olmalıydım. Ağlarsam güvenemezlerdi bana. Arkadaşlarımı gömdüm uzun selvi ağaçların gölgelerine. Yaşadığım ölümdü ve daha ötesi yoktu. Ama ağlayamadım özgürce. Birkaç damla gözyaşıyla kurtardım kendimi. Bazen çıldırmaya az kaldı. Bazen kendi içimdeki çocukla kavgalara tutuştum ve o küçük çocuğun özgürlüğüne imrendim. Bilmiyorum anne, belki de onun gibi olamadığım için öldürmeye kalktım onu. Bana çok şey öğrettin anne ama şöyle adam gibi ağlamayı öğretmeyi unuttuğun için beni yarım bıraktın anne. İşte böyle sevgili annem... Senin için, sen istedin diye gözyaşlarıma ihanet ettim ve bir erkek olarak erkek gibi ağlamayı başaramadım.

Hoşçakal demek istiyorum giderken..

Hoşça kal demek istiyorum giderken. Hoşça kal da kocaman bir umut vardır çünkü. “Sen Hoş kal, ben geleceğim” dir aslında ardına gizlenen. “Şöyle bir tur atıp geleceğim” dir. Bir kayboluş değildir Hoşça kal, aksine beş dakika sonra geleceğimdir ya da beş saat sonra. Gelirken de tüm umutları çuvalla getirmektir. Hayatın gülücüklerine ufak bir hüzün eklemektir, dudağın yarısına tebessümü saklayarak. Nefes almanın biraz güçleştiğini hissetmek ama hiç durmayacağını bilmektir. Hoşça kal ağlamaktır koparcasına, sarılmaktır karşındakine. Çünkü bilinir ki geriye kesin dönüş vardır bir gün. Aşk bitmemiştir yüreklerde, daha sıcacıktır. O sıcaklık köz olsa da hiç bitmeyecektir. Zira Hoşça kal denmiştir giderken. Gözler birbirinden hiç ayrılmayacaktır, kalple işbirliği yaparcasına. Başkalarına bakmayacaktır. Ten kokusu hiç terk etmeyecektir bedenini. Kalp, adını her duyuşta fırlayacaktır yerinden. Çünkü Hoşça kal denmiştir giderken. Dünyanın bir ucunda bile olunsa o hep seninledir, nefesi hep boynunda, umudu hep seninledir. Bazen bir köşebaşında beklemektir, onun oradan sana koşacağını bilmektir. Hoşça kal Nihavent makamıdır. Bahar kokar, umut kokar, aşk kokar. Ağlarken güldürür. Severken daha da sevdirir. Yenilen yemeğin tadına varmaktır, tuz eklemektir bazen. Tatlının şerbetini bol tutmaktır. Limonataya fazladan iki limon daha sıkmaktır. Hoşça kal kısa bir mola, küçük bir nazdır. Ancak ne olursa olsun, sonu hep mutluluktur. ... Elveda demek istemiyorum giderken. Hüzün dolu ayrılıkları kemikleştiren bir kelimedir çünkü. Sevdaları yürekten kopartıp atan ve yerinde yaralar bırakandır. Çiçekleri soldurup, güneşi bile karartandır. Tüm yaşanmışlıkları ortadan kaldırıp, hatıraların koynunda yıllandıran bir kelimedir, elveda. Bakışların bakışlara kenetlendiği günlerin, saatlerin hatta saniyelerin bittiğidir. Sevgi sözcüklerinin tükendiğidir, konuşamamaktır. Özlemlerin himayesine girmek ve hiç çıkamamaktır elveda. Kalbin yerinden çıkacakmış gibi atmasının sonudur. Ömrünü adadığın her kimse ömrünle kaybolup gitmesidir, seni yalnızlığınla baş başa bırakıp. Dokunuşların hissini kaybetmesidir, uyuşmaktır elveda. Dünyanın sonudur, yaşarken ölmektir, anlamsızlıktır. Tatlının acı, tuzlunun tuzsuz, suyun ise zehir olmasıdır. Fotoğraflara son kez bakıp hepsini göz kırpmadan yakabilmektir. Bazen kalbin izin vermese de “ah” etmektir elveda. Bazense verdiğin ömre bir yenisini eklemek için Allah'a dua etmektir. Bir babanın biricik kızını gelin olarak görmesidir. Bir çocuğun annesini veya babasını son yolculuğa uğurlamasıdır. Başını geriye çevirmek ve beyaz mendil sallamaktır, gözlerde iki damla yaş ile birlikte. Ya da ardına bakamamak ve gözlerinden damlaması gereken yaşları içine akıtıp hızla uzaklaşmaktır. Bir an kendinle olan mücadeleni kaybedip yine ona koşmaktır, ancak uzakta kalmak ve sadece seyretmektir, görebilmektir onu. Bahçende, saksında, fesleğen yetiştirmektir veya ıhlamur ağacı aramaktır çevrende. Zira ikisinin de kokusu içlidir, arsızdır. Bir nefesin rüzgarı bile kokularını salmaları için bahanedir onlara. Fesleğenin, ıhlamurun kokusunu içine çekerken alkolle kısa bir arkadaşlık yapmaktır. Sarhoşlukla tanışmaktır. Beraber yaşadığın günleri büyük bir iştahla saymak yerine artık tarihleri unutmaktır. Hiç neşe barındırmaz içinde elveda. Sıcaklıktan uzaktır, sevgi katilidir, sinsidir. Bir onur mücadelesidir, kıyasıya. Kısacası, umudun bitmesi ve ömrün kalan kısmını uzatma olarak görmektir elveda. ... Bu yüzden, sırf bu yüzden Elveda demek istemiyorum sana. Sadece Hoşça kal diyorum. Hoşça kal...

10 Kasım 2013 Pazar

Bir bitmediniz...

- Her selam veren karşı cinsi arkadaşlarına “bana asıldı“ diye anlatan boşboğazlar.

- Kürk giyenleri eleştirdiğinde “sen de et yeme o zaman“ diyen düz mantıklar.

- Aldığı borcu geri ödemeyip gözünün içine baka baka mal mülk alan yüzsüzler.

- Ortama yeni giren kişiye şirin gözükmek için senin üzerinden şakalar yapan dingiller.

- Lafını kesip söze “o değil de“ diye başlayan aymazlar.

- Bütün kadınların/erkeklerin kendine hayran olduğunu sanan şapşikler.

- Eğlence bitip de hesap geldiğinde elini cebine atmayan pintiler.

- Facebook’tan sürekli oyun isteği gönderen gıcıklar.

- “Ben dobra biriyim“ kisvesiyle ağzına gelen her şeyi söyleyen patavatsızlar.

- Bir gün “kesin hoşlanıyor“ dedirtip ertesi gün umut bırakmayan dengesizler.

- Sosyal medyada feyk ölüm haberi yayan şuursuzlar.

- Herkese kendini sevdirmeye çalışan orta yolcular.

7 Kasım 2013 Perşembe

İzlenebilecek En İyi Psikolojik Filmler



1- Yağmur Adam (Otizm)

2- Benim Adım Sam (Zeka geriliği olan bir baba ve kızı)

3- Sol ayağım (Fiziksel engeli olan bir adam)

4- Guguk Kuşu (Psikiyatri kliniğinde geçen olaylar)

5- Aklım Karıştı (Psikiyatri kliniğinde geçen olaylar)

6- Akıl Oyunları (Şizofreni)

7- Wilber Ölmek istiyor (İntihar ve Depresyon)

8- İçimdeki Deniz (Ötenazi isteyen bir adam)

9- Kimlik (Çoklu kişilik bozukluğu)

10- Şanslı (Ensest)

11- Atlı Karınca (Ensest)

12- Zenne (Eşcinsel eğilim ve aile tutumları)

13- Siyah Kuğu (Mükemmliyetçilik psikolojik gerilim)

14- Gözlerimi de Al (Karı koca ilişkisi)

15- Karanlıktakiler (Sosyofobi- cinsel taciz)

16- Otomatik Portakal (Vicdan deneyi- vicdan var mıdır? var edilebilir mi?)

17- Sineklerin tanrısı (İnsanların medeniyetten uzaklaştıklarında “id” lerinin nasıl devreye giridğini anlatıyor)

18- Babam Büfe (Fakir bir aile yapısı)

19- Benny’nin Videosu (Psikolojik gerilim – Aile ilişkileri)

20- Funny Games (Psikolojik gerilim – Aile ilişkileri)

21- Hayat güzeldir (Nazi Almanyası, baba oğul ilişkisi)

22-İnsomnia (Polisiye , gerilim uyuyamayan bir polisin maceraları)

23- Akıl defteri (Hafıza Kaybı)

24- Tehlikeli ilişki (Freud- jung)

25- Dövüş kulübü (Şizofreni)

26- Ceket (Psikolojik gerilim)

27- Truman şov (Kurgu bir yaşamda insan psikolojisi)

28- Makinist (Uykusuzluk problemi- insomnia)

29- Gizli pencere (Paranoya)

30- Nietzsche Ağladığında

31- Sen ne dilersen (İki kız kardeşin ilişkisi)

32- Dönüş (Aile içi ilişkiler)

33- Yirmi Üç (Takıntılı kişilik)

34- Sil Baştan (İki farklı kişiliğin beraberliği- bilinçte yolculuk)

35- Piyano öğretmeni (Aşırı tutucu bir kişilik ve beraberinde getirdiği cinsel sapkınlığı anlatan bir film)

36- Takva

37- Büyük balık (Baba- oğul ilişkisi)

38-Abim evin tek çocuğu (Aile ilişkileri- özellikle kardeş ilişkisi üzerinde durulmuş)

39- Beyza’nın kadınları (Çoklu kişilik bozukluğu)

40- Max ve Mary (Asperger sendromu)

41- Yerdeki Yıldızlar / Taare Zameen Par (Disleksi)

42- Benim Adım Khan / Konusu: Rizwan Khan Otizm türü rahatsızlığı olan sperger sendromu hastasıdır..

43- Beşir´le Vals

44- İnception

45- 3 İdiot

46- Her Çocuk Özeldir

47-Erkek Severse (Alkolizm)

48- 28 Gün (Bağımlılık ve Alkol)

49-Yukarıya Bak (Animasyon)

50- Saklambaç (şizofren bir psikiyatristin hayatı)

51- Benden Bu Kadar (Onsesif Kompülsif)

52- Kevin Hakkında Konuşmalıyız

53- Tehlikeli Oyun (Wawe, Dalga)

54- Benim Küçük Gün Işığım

55- İçinde Yaşadığım Deri

56- Amedeus

57- Beethowen’ı Anlamak

58- Experiment

59- Sybil

60- Oğul Odası

61- Gen

62- Ölü Ozanlar Derneği

63- The Game

64- Black (Kör bir kız çocuğunun hayatı)

65- Billy Elliot

66- Forrest Gump

67- Atlıkarınca

68- Tavşan Deliği

69- Herkes Mi Aldatır?

70- Mozart ve Balina

71- Good Will Hunting (Can Dostum)

72- American Psycho

73- 12 Angry Man

74- İn Treatment (Dizi Film, her bölüm bir danışma seansıdır)

75- Lie To Me (Beden Dilini Anlatmaktadır)

76- Sherlock Holmes (Psikolojik analizler ve vaka çözümlemeleri)

77- Umudunu Kaybetme

78- Zindan Adası

79- Zoraki Kral

80- Öğretmenim Mori

81- Özgürlük Yazarları (Varoş bir okulda bir idealist öğretmenin verdiği mücadele)

82- The Mentalist (Dizi)

83- Uçurtmayı Vurmasınlar

84- Kelebek Etkisi

85- Çıldırış

86- Ghajini

87- Kuzuların Sessizliği

88- Kır Zincirlerini

89- Aile Babası

90- Başkalarının Hayatları

Kendi Çabanızla Depresyonu Yenebilirsiniz....



1. İnsanlarla; Ailemizle , iş arkadaşlarımızla, yakın arkadaşlarımızla, komşularımızla sürekli ve olumlu bir etkileşim içinde bulunmalı, onlardan tedavi sürecinde yararlanılmalıdır.

2. Depresyonla ferdi tedavi sürecinde boşanmak, evi satmak gibi büyük kararlar verilmemelidir çünkü bu gibi kararlar depresyon sürecinde insanları düşündürmekte sıkıntılarını artırmaktadır

3. Kişi bu dönemde çeşitli konularda kendini suçlamayı azaltmalıdır.

4. Bu süreçte kişi olabildiğince sakin olmalı, çoğu şeye iyimser bakmalıdır.

5. Düzenli bir hayat oluşturulmalı. Düzenli hayat çoğu insan tarafından sıkıcı düşünülmektedir fakat düzensiz bir hayat depresyonun nedenlerinden bir tanesidir. Bu bağlamda beslenme, spor yapma , uyuma gibi konularda kişi kendini ayarlamalı, bu etkinlikleri belli bir düzene sokmalıdır.

6. Ve son olarak kişi hedeflerinin üzerine gitmeli, onlardan hiç bir zaman vazgeçmemelidir. Kişiyi büyük ölçüde hayata bağlayan şey onun hedefleri ve geleceğe dair planlarıdır. Bu gibi şeyler hiç bir zaman imkansız olarak düşünülmemeli aksine üzerine gidilmelidir.

Antidepresan Tuzağı

‘Antidepresan Tuzağı’
Psikiyatri biliminin ilaç kapitalizmiyle kirli ilişkisi...
“En basit kaygıların, en insani endişelerin ‘depresyon’ olarak yaftalandığı bir zamanda yaşıyoruz. Hayatın normal akışı içindeki sıradan üzüntüleri yaşayanların hepsi psikiyatri sektörü nezdinde potansiyel birer hasta. Ve sektöre göre bu devasa potansiyelin tamamı antidepresan ilaçlar kullanmak zorunda.”
“Şimdi neredeyse her ev ağzına kadar bu ‘mutluluk’ haplarıyla dolu, onları kullanıyoruz ve ‘mutlu’ olduğumuzu zannediyoruz! Gereksiz depresyon teşhisi ve gereksiz ilaç kullanımı almış başını gitmiş durumda”
Uzun süreli antidepresan kullanımı insanlarda yarattığı riskler, ‘sinsi’ kişilik değişimleri ve intihar eğilimini arttırıyor..Psikiyatri pratiği, insanlara bol miktarda ilaç kullandırma pratiğine dönüştü...
Belki toplumun %5’i için gerçekten gerekli olan bu ilaçların kullanım oranının %50’leri aşınca dayanamadığını, bu gidişe ‘dur’ demek ve halkı tuzaklara karşı uyarmak gerekir...diyor..
Psikiyatrist Mutluhan İzmir

Özgürlüğümüzle aramızdaki engel zihnimizdeki öğrenilmiş çaresizlikten başkası değildir.

Karabasan: İzole Uyku Felci Nedir?



Uykuyla uyanıklık arasından birdenbire göğsünüze ağır bir yük binmiş gibi olur. Ne kadar uğraşsanız da bu esnada vücudunuzu hareket ettiremezsiniz. Gözünüzün önünde karanlık gölgeler belirir. Çığlık atmak istersiniz lakin çene kaslarınız da kilitlenmiştir adeta… Birçok insanın kâbusu olan bu durum halk arasında karabasan olarak bilinse de tıpta da yeri var. Uyku felci denilen bu durumun bilimsel açıklamasını ve normal felçle ilgisini Acıbadem Kadıköy Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Nebahat Bilici anlatıyor.

İzole uyku felci, uykunun REM yani rüya görülen döneminde karşılaşılan bir davranış bozukluğu aslında. Uykunun REM fazında fizyolojik olarak, tüm çizgili kaslarda bir nevi felç ortaya çıkıyor. Kaslarda felç geliştiği için görülen rüyanın içeriğine göre el-kol hareketleri baskılanıyor. El kol hareketlerinin baskılanması olumlu bir durum. Aksi takdirde kişi hem kendine hem de yanındakine zarar verebilir. REM fazında kişi uyanırken önce kaslardaki felç çözülür, ondan sonra uyanır. İzole uyku felcinde ise kişi kaslardaki felç çözülmeden uykudan uyanıyor. Kollarını ve bacaklarını hareket ettirememek müthiş bir korkuya sebep oluyor. Bu duruma sıklıkla halüsinasyonlar da eşlik edebiliyor. Her atak birkaç saniye ya da dakika sürebiliyor.
ÖĞRENCILERDE VE VARDIYALI ÇALIŞANLARDA SIK GÖRÜLÜYOR

Uyku felcinin birçok nedeni var. Uyku düzenindeki ani değişiklikler, bebek sahibi olmak gibi yaşam tarzında meydana gelen değişimler, stres, kaygı, uykusuzluk ve yorgunluk bunlar arasında. Ayrıca psikiyatri ve alerji ilaçlarının kullanımı da bu sorunun yaşanmasının sebepleri arasında yer alıyor. Uyku düzeni bozuk gebelerde, lohusalarda, vardiyalı çalışanlarda ve stres altındaki öğrencilerde izole uyku felcine sıklıkla rastlanıyor. Ataklar sık olmadıktan sonra bu hastalıkta tedaviye gerek duyulmuyor. Ancak kişinin bunun bir uyku bozukluğu tipi olduğu konusunda bilinçlenmesi şart. İzole uyku felciyle normal felç arasında herhangi bir bağlantı yok. Zaten uyku felci bir hastalık da değil, REM uyku döneminde yaşanılan fizyolojik bir olay. Bu hastalıkta asıl sorun, fizyolojik felç çözülemeden kişinin uykudan uyanması.
KARABASANDAN KORKUYORSANIZ…

Halk arasında karabasana cin ve şeytan gibi varlıkların sebep olduğu düşünülüyor ve bazı batıl yöntemlere başvuruluyor. Karabasandan korunmak için yeni doğum yapan kadına kırmızı giydiriliyor ya da lohusanın bulunduğu odaya süpürge konuluyor. Bebeğin baş ucunaysa sarımsak asılıyor. Bu uygulamalarla cinlerin korkup kaçacağına inanılıyor. İlahiyatçı Yrd. Doç. Dr. Ali Budak ise rahat bir uyku için dinen yapılması gerekenlerin bu batıl uygulamalarla alâkası olmadığını söylüyor. Mesela Efendimiz (sas) yatağına yattığı zaman avuçlarını birleştirerek İhlas, Felak ve Nas surelerini okuyup üfler, başından, yüzünden ve vücudunun ön tarafından başlayarak ulaşabildiği yerlere kadar ellerini sürer ve bunu üç defa yapardı. Hz. Osman’ın naklettiği bir hadiste Allah Resulü (sas) şöyle buyurur: Her günün sabahında, her gecenin de akşamında kim şu duayı 3 kez okursa ona hiçbir şey zarar veremez: “Ne yerde, ne gökte adıyla hiçbir şeyin zarar veremeyeceği Allah’ın ismiyle ki, O Semî’ ve Alîm’dir (her şeyi işitir ve her şeyi bilir).” Yine Efendimiz (sas) uykuda korkan kimselere şu duayı öğretmiş: “Allah’ın gazab ve azabından, kullarının şerrinden, şeytanların vesvesesinden ve yanıma gelmelerinden Allah’ın tam olan sözlerine sığınırım.” Arkasından da böyle dua eden kimseye hiçbir şeyin zarar veremeyeceğini belirtir.

BUNLARA DIKKAT!

Uyku düzenin korumak, mümkün olduğunca aynı saatte yatıp kalkmak önemli. Uzun süre uykusuz kalmaktan, yorgunluktan ve stresten kaçının. Vardiyalı çalışıyorsanız karanlık ortamlarda uyuyun. Yatmadan önce ağır yağlı yemeklerden uzak durun. Aç uyumayın. Doktor tavsiyesi olmadan psikiyatri ve alerji ilaçlarını kullanmayın.

Mutluluk parfüm gibidir kendine bulaştırmadan başkasına veremezsiniz.

VİZYON VE GENÇLİK

“Gençlik bir yaşam dönemi değil, bir zihin halidir;

Pembe yanaklar, kırmızı dudaklar ve esnek dizlerle ilgili değil,

İradeyle, bir hayal gücünün kalitesiyle,

Duyguların gücü ile ilgilidir.

Yaşamın derin pınarlarının tazeliğidir.

Gençlik, cesaretin çekingenliğe,

Serüven arzusunun dinginlik sevgisine karşı,

Duygusal olarak baskın olmasıdır.

Bir çoğu kez, yirmilik bir delikanlıdan çok,

Altmışlık bir adamda görülür.

Kimse sadece yaşadığı yılların sayısı ile ihtiyarlamaz.

Biz ideallerimizi terk ettiğimizde ihtiyarlarız
SAMUELL ULLMAN

Uğrunda yaşanmaya değer bir amacı, çile çekmeye değecek hedefi olmayanlar kendilerini harekete geçiremezler.

9 Ekim 2013 Çarşamba

Kekiğin Faydaları


Kekik içerdiği timol sayesinde antiseptik, güçlendirici ve uyarıcı etkisi vardır.Timol yada kekik kafuru virüs ve bakterileri uzaklaştırır.Kekik suyuyla yapılan banyolar vücudu dinlendirir.

*Kekiğin çiçekli sapı idrar söktürücüdür.Vücuttaki yağları eritir.Bu özelliğinden dolayı vücuttaki suyu atar.Hem kilo vermeye, hem de vücuttaki kan sirkülasyonunu hızlandırdığından dolayı kalbe faydalıdır. Spazm gidericidir. Böbrek taşlarının düşürülmesine yardım eder. Adet düzensizliği ve damar sertliğinde 30gr kekik, 1 litre suda haşlanır, her yemekten sonra birer kahve fincanı içilir.

*Kan şekerini düşürür.

Kekik-Tarçın.-1 su bardağı suya yarım kahve kaşığı kekik,yarım kahve kaşığı tarçın konur kaynatılır,süzülür. Sabahları aç karnına içilir.

*Salgı bezlerini uyarıp düzenli çalışmasını sağlar.

Her türlü karın ağrısını ve gazı gidericidir. İştah açıcı,hazmı kolaylaştırıcı,mide bulantısını teskin edici olarak kullanılır.Bağırsak parazitlerine karşı etkidir.Kaynatılarak suyu balla içilir.

*Düşükleri kolaylaştırır.

*Baş ağrılarına iyi gelir.Geçici olarak tansiyonu düşürür.

*Hafızayı kuvvetlendirir,kalp sancısına iyi gelir. Ödü buruna damlatılırsa da zihni sadeleştirir, hafızayı yeniler. Ciğeri sara hastalığına karşı iyi gelir.

*Sinirsel yüz ağrılarında kullanılır.Kekikotu,papatya ve civan perçemi ,güneşli havada toplanıp bir kuru bitki yastığı hazırlanıp uygulanır.Diğer taraftan da aynı bitkilerin karışımından hazırlanmış çay içilir. Eğer krampta varsa kurutulmuş Kurtpençesi yastığı da uygulanır.(Başlangıçta İsveç şurubu kompresi hafif bir rahatlık sağlayabilir.)


*Soğuk algınlığında kekik otu pekmezi yemeklerden önce kullanılır.Balgam söktürücüdür.Öksürük,Astım krizini yatıştırmaya, bronşit ve uykusuzluğa iyi gelir:Kekik otu ve sinirli ot karışımından hazırlanan çay,limon ve nöbet şekeri ile karıştırılarak kullanılmalı.Bu çay günde 4-5 kez hazırlanır saatte bir yudum alınarak gün boyuna yayılmalı.(Özellikle çocuklarda) 5′ er gram kekik,sirke ve biraz tuz ile içilir.

*Öksürüğe,bal ile macun yapılıp yenir.(Soğuktan kaynaklanan) Kesme şekerin üzerine günde 3 defa kekik yağı damlatılıp yenir.

*Ağız antiseptiğidir.Diş ağrısını giderir.Kimyon ve sirke ile kaynatılıp gargara yapılır. Çocuklarda kansızlığı önler. İshallere ve zehirlenmelere faydalıdır.

*Kötürümlükte,sinir hastalıklarında,romatizma ve burkulmalarda kullanılır.Kekik otu banyoları yapılır.İçten, günde 2 fincan kekik otu çayı içilir.Dıştan bitki yastığı yatmadan önce ısıtılarak uygulanır. Yastık, mide ve dölyatağı hastalıklarına da iyi gelir.

*Tifo hastalığında 20 dakikalık kekik otu banyosu yaptırılır.


*Yara yanık ve apseleri iyileştirir. Ezik, burkulma, şişlik, morartı ve gut hastalığı, felç tedavisinde, romatizmada kullanılır. Tırnak düşerken oluşan yaraya antiseptik olarak kekik yağı sürülür. Kekik yağıyla yapılan masaj kan dolaşımını arttırır, romatizmaya da iyi gelir. Kekik yağı mide, baş, ve diş ağrılarına iyi gelmekle birlikte tümör yapıcı madde olduğu ve karaciğer üzerinde zararlı etkileri olduğundan dikkatli kullanılmalıdır.

*Egzama ve uyuzda kaynatılarak banyoda sürülür.

*Sara krizlerine karşıda önerilir.Günde 2 fincan çay,yıl boyunca,10 günlük aralarla 2 veya 3 haftalık kürler dahilinde içilir.

*Afrodizyaktır.

*Alkol bağımlılığında; bir avuç dolusu bitki,1 litre kaynar suda haşlanır,üstü kapanır ve demlenmesi için 2 dakika beklenir.Çay termosa doldurulur ve alkolik kişiye her 15 dakikada bir yemek kaşığı içilir.Bunu mide bulanması ,kusma,dışkı- idrar çıkarma,terleme, yeme-içme için duyulan iştah izler.Bu uygulama gerektiğinde yenilenmelidir.


*Saç bakımı için;kafa derisindeki mikropları öldürür. Kan dolaşımını hızlandırır. Dökülen saçların yerine yenisini çıkarır, saçın fazla yağını alır. 6 bardak kaynatılmış suya 1 avuç kekik konur, üstü kapalı olarak 5 dk. kısık ateşte kaynatılır, demlenir ve tülbentten süzülür. Temiz saç bu tonikle ovulur. 125gr kekik, 1litre suda haşlanarak saç banyolarında kullanılırsa, kırılan, dökülen saçları canlandırır, hoş bir parlaklık verir.


*Kekikten doğal boyamacılıkta da yararlanılır. Yapraklarından çeşitli mordanlarla bej, gri ve haki renk elde edilir. Yün ve pamuk ipliklerinin boyanmasında kullanılır.

*Şap hastalığına karşı, hayvanın ağzı kaynatılmış kekik suyu ile yıkanır. Hayvanların dişeti iltihabında bir miktar kekik, şarapla karıştırılarak sürülür.


*UYARI:Hamileler ve guatr olanlar kullanmamalıdır. (Guatrı olanda,tecrübe edilmiştir; halsizlik, mide bulantısı, baş dönmesi,kalp çarpıntısı olmuştur.) Fazla içilirse (günde 2-3 fincandan fazla) tansiyonu düşürür. Yağında tümör yapıcı madde olduğu için dikkatli kullanılmalıdır.

KULLANIM BİÇİMLERİ

Çay hazırlamak:Bir çay kaşığı dolusu bitki, bir fincan kaynar suda haşlanır ve demlenmesi için kısaca bekletilir. Yada 1 kahve kaşığı kekik, 1 su bardağı kaynar suda 10 dakika bekletilir. Günde 2 su bardağı içilir.

Banyo katkısı:Bir tam banyo için 200gr.

Kekikotu tentürü: Öğle güneşinde toplanmış çiçekli saplar gevşekçe bir şişeye doldurulur ve üstüne konyak, bitkilerin iki parmak üstüne çıkana kadar eklenir. Güneşte veya sıcak bir yerde 14 gün bekletilir.

Kekikotu yağı:Aynı tentür işlemi gibidir, fakat konyak yerine zeytinyağı kullanılır.

Bitki yastığı:Öğle güneşinde toplanıp kurutulmuş bitkiler bir yastığa doldurulur ve dikilir.

Kekikotu pekmezi: Öğle güneşinde toplanmış çiçekler ve saplar bir cam turşu kabına doldurulurken ıslak ellerle nemlendirilirler. Bir sıra bitki, bir sıra ham şeker olmak üzere kap bastıra bastıra doldurulur ve üç hafta güneşli bir yerde bekletilir. Süzme sırasında, şekerlenmiş çiçekler ve saplar, biraz su ile yıkanmalı ve bu su pekmeze eklenmelidir. Elde edilen sıvı ağır ateşte, kaynatmadan ısıtılarak, içindeki suyun buharlaşması sağlanır. Pekmez ne ince, ne de kalın olmalıdır. Bu nedenle, biraz soğutarak denemek gerekir.









2 Ekim 2013 Çarşamba

terkedilmek tüm canlılara aynı acıyı verir ...

çocuklar seviyor diye ...
ev arkadaşınızla birlikte çok seviyorsunuz ve bakabileceğinizi düşünüyorsunuz diye ...
ben hayvan severim bu kedi,köpek çok güzel diye...
doğum günü vs. kutlama hediyesi çok şeker olur diye...
eve hayvan alınmamalı...

alınıp sevme safhası bitip sorumluluk kendini hissettirince...
tatile gideceğiz ne yapalım bakacak kimse yok kısmı gelince...
evde koku oluyor, çocuklar bakmıyor bakamıyorum artık,
okul bitti eve dönüş vakti hayvanı eve götüremem ki ..
çocuğumuz olacak hayvan olmaz artık,
çocuğa alerji yaptı nereden bilelim yakınmaları başlayınca...
salıverin sokağa !
satıverin petshop a !
bırakın veterinere !
çok beklenmedik durumları istisna kabul edelim.
bunun dışında kalanlar hayvanları sevdiklerini iddia ediyorlarsa kendilerini kandırıyorlar..
hayvan sevmek bu değil...
bir şeyi seviyor olmanın şartı onu önemsemek ona saygı duymaktır.


evde hayvan bakmak büyük bir sorumluluktur.
emek ister ilgi ister BAKIMI giderek zorlaşır.rutin bakım insanı yorar . gerçek bir sevgi ve ilgi yoksa bıktırır.
tıpkı insan bakmak gibidir.
canlı oldukları , sahiplerini tanıdıklarını evlerine alıştıklarını terkedildiklerinde depresyona girdiklerini unutmayalım.
hayvan sevgisi vermek istediğimiz çocuklarımıza başlangıçta bunun nasıl bir sorumluluk olduğunu iyi anlatalım...
ömür boyu bakmayı göze alamıyorsak eve almayalım.
hayvandan hediye olmaz.birinin evine bir çocuk alıp"al sana hediye, buna bakacaksın artık" diyebilir misiniz?
petshoplardan alıp sokakta yaşama becerisi elde etmemiş hayvanları sokağa atmayalım...
çocuklara oyuncak etmeyelim.
beklenmedik bir durum oluştu iyi bir yer bulup öyle bırakalım...
onlarında sizin üstünüzde haklarını olduğunu unutmayın..

Bir Erkeğin İtici 10 Özelliği

Bir erkek nasıl itici olur? Ne yaparsa kadın erkekten soğur? Bunların cevaplarının hepsini herkes bilmez doğal olarak. En azından aklımıza gelen 10 maddeyi sizlerle paylaşıp biraz daha kolaylaştırmak istedik durumunuzu… Bu listeyi okuyunca birkaç değişiklik yapmayı isteyeceksiniz…

Bir erkek bütün kadınların kendisine ölüp bittiğine kendini çok kaptırıp göğsü kabarmış bir şekilde yaşıyorsa, o erkek iticidir, net. Üstelik o erkek yakışıklı değilken kendini yakışıklı sanıyorsa o bin kat iticidir. Hele ki, ortama bir kız girince bir triplere girer ki düşman başına.

Bakımsızlık

Dozunda metroseksüellik candır ama aşırı bakımsızlık iticidir. Giyimi kuşamı düzgün olmayan, temiz ve bakımlı olmayan ve güzel kokmayan, ayrıca tarzı olmayan erkek iticidir. Herşeyi kadınlardan beklemeyin yani, erkek dediysek de ayı olun demedik!

Yılışıklık

Çok sulu, çok yılışık ve alakasız biçimde durmadan espri yapmaya çalışan erkek kesinlikle iticidir. Cem Yılmaz değilsin ki nedir bu özgüven.. Saman gibi oturun demiyoruz ama yavşaklığın lüzumu yok. Ortasını bulmak gerek.

Meymenetsiz Surat

Kadını erkeği genci yaşlısı, insan dediğin güleryüzlü olmalı. bu yüzden, öküz gibi bön bön bakan, suratsız meymenetsiz, ve suratına bakınca hayata dair bütün umutlarını şroloğğp diye emen erkek iticidir.


Böbürlenmek

Durmadan yaptıklarından bahseden erkek, çok iticisin dostum! anladık terfi ettin, yeni araba aldın, çok para kazanıyorsun, hatta patron oldun ama 24 saatin 23 saati bunlardan bahsetmen hiç hoş değil. Erkek olma demiyorum, hobi olarak yine yap ama kültürden sanattan anlamıyorsan yaptıklarının hiçbir önemi yok.


Değer Vermeyen Erkek

Kadına değer vermeyen erkek, itici olmakla kalmayıp insan olmayı bile başaramamıştır. Azalarak değil, tek celsede bit, neslin tükensin.


Fanatiklik ve Küfürbazlık

Olur olmaz her dakika küfreden erkek, burası maç değil, iticisin nokta. Maç demişken, fanatik erkek iticiliğin doruklarındadır. Gözünü seveyim fanatikliğini de al git.


Issız Adam/Casanova

Söyleyecek iki satır anlamlı sözü ve hayata dair bir felsefesi olmayan; işi gücü kadınlar, tavlamak, aynı anda birkaç kızı idare etmek olan piç diye tabir ettiğimiz, kendini casanova sanan ya da ıssız adam triplerinde gezen erkek, iticisin!


Müzik Tarzı olmayan veya Müzik Hayranı Olan Erkekler

Müzik zevki olmayan erkek iticidir. (veya 7/24 müzikle ilgili konuşan)


Cesur Olmayanlar

Bir kadının kalbini nasıl kazanacağını bilmeyen ve bunu düşünmeyen, ayrıca aşıkken itiraf edemeyen ve romeo olamayan erkek, tek kelimeyle iticisin.

Ne menem şeydir bu sadakat?

Sadakat sır saklamak mıdır? Sessiz kalmak mıdır? Kıyametin kopacağını bile bile.. Ölüm gibidir sadakat pazarlığı olmaz bir kere çizgiyi geçtin mi yoktur dönüşü.. Ne umutlar fısıldarsa fısıldasın, sana hayat çeker gider sadık kalmaz sonunda.. Ama kötülük öyle mi hep yanıbaşındadır insanın. Sözler verilir, sözler unutulur; gün gelir ihanet eden sadakat ister. Sadaka gibi verilmez sadakat, isteyen hepsini ister. Sevdiğine sadık kalan adam kendinden vazgeçebilen adamdır.

Erkekleri tavlayan 9 güzel söz!



Karşı cinsten güzel sözler ve iltifatlar duymak, sadece kadınlara özgü değil. Ne de olsa tatlı dil, yılanı deliğinden, romantiği kozasından çıkarır..

Kadınlar, sokakta ya da bir hafta sonu gecesi eğlenmeye gittiği barda erkeklerden türlü iltifatlar ve hatta bazen ortaya söylenmiş gibi sarfedilen (aslında kendisini hedef aldığını bildiği ) cümleler duymaya alışıktır. Kabul edelim ki çoğu zaman hoşumuza da gider, sarkıntılık derecesini bulmazsa tabii... Peki ya erkekler? Apaçık belli etmeseler de onlar da aslında güzel sözlere ve komplimanlara ihtiyaç duyuyor, övülmekten hoşlanıyorlar. Kim bilir? Yanınızdaki erkeğe sarfedeceğiniz güzel bir çift söz, belki de uyuyan devi uyandırır ve zaman zaman sıradan biri sandığınız yanınızdaki adamın içinden ‘romantik’ bir prens çıkarır...

Vay, vay sen neymişsin böyle?
Erkeğinizin yetenekleri ile ilgili iltifatlarda bulunun. Kazara mutfakta size yardım ederken, arabayı geri geri park ederken, eve gelen su damacasını kaldırırken veya ‘yatakta’ zaman geçirirken... Bir erkek, yaptığı işle ilgili duyduğu iltifatlar karşısında emin olun ki daha iyisini yapmaya çalışacak, kendini zorlayacak hatta ve hatta kötü alışkanlıklarından bile vazgeçecektir.

Bana kendimi güzel (mutlu, güvende, azgın, vs...) hissettiriyorsun

Bu cümle, bir adama söyleyebileceğiniz en etkileyici ve samimi cümlelerden bir tanesi. Herhangi bir konuda sizi iyi hissettirdiğini düşünen bir erkeğin özgüveni artacak, o da sizin günlük hayattaki çabalarınızı ve sarfettiğiniz eforu takdirle karşılamaya eğilimli hale gelecektir. Ayrıca sizinle arasındaki ‘organik’ bağın daha da kuvvetleneceğinden hiç şüphe duymayın...


En çok da omuzlarına (gözlerine, gülüşüne, çapkın bakışlarına, sırtına, popona) bayılıyorum

Bir erkeğe ‘çok yakışıklı’ olduğunu söylemek çoğu zaman etkilidir. Fakat spesifik bir fiziksel özelliğini ön plana çıkarıp üzerine de biraz kadınsı cümleler eklemek, onu adeta ‘baştan çıkarmanızı’ sağlar. Böylece, egosunu güzelce ve yavaşça okşamış olursunuz. İltifatta bulunduğunuz yere o esnada ufak dokunuşlarda bulunmanız, etkisini tahmin edebileceğinizden daha da fazla gösterecektir. Denemesi bedava!

Seninle zaman geçirmekten çok hoşlanıyorum

Bu iltifat da yanınızdaki erkeğe, onun sadece dış görünüşünden, maddi durumundan veya sosyal statüsünden değil, öz benliğine vurulduğunuzu da ispatlar adeta. Bu iltifat, kendisini ‘özel’ hissetmesini sağlayacak en iyi iltifatlardan biridir.Bunu giydiğinde muhteşem görünüyorsun!


Aslında bu cümleyi erkeklerden duymaya adeta can atarız. Fakat onlar da severek giydikleri bir kıyafetin kendilerine son derece yakışmış olduğunu duymak ve onaylanmak isterler. Kendini ‘stil sahibi’ biri olarak gören bir erkek çok daha kibar davranan ve yanındaki kadını ön planda tutan bir centilmene dönüşüverir birden...


Sayende harika bir gün geçirdim!


Birlikte geçirdiğiniz bir günün ardından her erkek bu cümleyi duymak ister. Günün sonunda bu cümleyi sarfeden bir kadın, bir sonraki buluşmada çok daha özenli, eğlenceli ve kibar bir erkekle buluşmaya hazırlanabilir. Aynı şekilde, ‘çok güzel bir hediye’ ya da akşam yemeğindeki bir şarap seçiminde ‘oldukça iyi bir seçim’ gibi ifadeler de erkeğinizi şımartacaktır


İşinde çok başarılısın


Bir erkeğin fiziksel gücü dışında ‘beyin gücü’ ile de sarfedeceğiniz özlü ve güzel sözler kendisini farklı ve özel hissetmesini sağlayabilir. ‘Bu kadar zor işin üstesinden nasıl geliyorsun? İşine ne kadar bağlısın! Umarım iş yerinde değerini benim bildiğim kadar biliyorlardır!’ gibi cümleler onu adeta kamçılayacaktır.




Harika bir ailen ve süper arkadaşların var


Bir erkek için, yanındaki kadının ailesi ve arkadaşlarıyla iyi geçinmesi son derece önemlidir, aynı zamanda kadınların tahmin ettiğinden daha da fazla hassasiyet taşır. Bu konuda kafası rahat olursa sizin de birçok konuda kafanızın rahat olmasını sağlayacaktır.

Sensiz ne yapardım acaba? Erkekler ihtiyaç duyulduğunu hissetmek ister. Bu, bir reçel kavanozunu açmaktan kredi borçlarınızın ödemesine yardımcı olmaya kadar uzar. Yanınızdaki adamın özellikle ‘maço’ tavırlarından ve korumacılığından hoşlanıyorsanız arada sırada bu cümleyi sarfedebilirsiniz. Bu unuttuğu maçoluğunu ve yanındaki kadını koruma güdüsünü ona geri kazandıracaktır...













Eyvah, terkedildim!





Tabii ki ilişkiniz ve birlikte olduğunuz erkekle ilgili gerçeklerle yüzleşerek. Tek edilmenin dayanılmaz yükünü üzerinizden atmanın artık zamanı geldi…

Hemen hemen herkes hayatının bir döneminde terk edilmiştir… İstenmeyen, geride bırakılan ya da başkası için bir anda yok sayılan taraf olmanın ezici yükünü kaldırmak hiç kimse için kolay olmasa gerek! Birlikte geçirilen zamanın bir anda gereksiz bir kâğıt parçası gibi buruşturularak çöpe atılması ve anıların hiç yaşanmamışçasına yok sayılması terk edilmenin belki de ruhu en çok yaralayan kısmı.

Güvensizlik ve Çaresizlik Hissi
Psikoterapist ve Yaşam Koçu Christine Webber, terk edilmenin herkesin başına gelebilecek bir olay olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor; “Terk edilmenin yol açtığı hayal kırıklığı, bir insanın hayatta hissedebileceği en kötü duygulardan biri. Reddedilmek, insanı derinden yaralayan ve gururunun kırılmasına sebep olan sarsıcı bir deneyim. Bir anda yüz üstü bırakılmak ve istenmeyen kişi olmak, özellikle kadınlarda güven problemine yol açabiliyor. Bu kötü deneyim, kişinin sonraki hayatında özgüveninin sarsılmasına ve diğer insanlarla olan ilişkilerinde güvensiz ve şüpheci bir tavır takınmasına neden olabiliyor. Bana başvuran hastalarım, böyle bir deneyimden sonra kendilerini sanki zor bir operasyon ya da büyük bir trafik kazası geçirdikten sonra yeniden hayata adapte olmaya çalışıyormuş gibi hissettiklerini söylüyorlar. Genellikle biz kadınlar, terk edildikten sonra hissettiğimiz o boşluğu artık hiç kimsenin dolduramayacağını ve hayatımızın geri kalanında bir daha âşık olamayacağımızı düşünüyoruz. Ancak böyle hissetmemiz bunun doğru olduğu anlamına gelmiyor. Acı çekmemize rağmen mantıklı düşünmek, terk edilmenin acısını biraz olsun azaltıyor. ’Terk edildiğim için kendimi çok mutsuz ve yıkılmış hissediyorum’ diye düşünmek gayet normal. Ancak bu cümlenin devamı ’Artık kimseyi onun kadar sevemeyeceğim ve yalnız kalacağım’ olursa, o zaman kendimizi daha da karamsar ve çaresiz bir ruh haline sürüklemiş oluruz. Bunu atlatmamız ise çok daha zor olur.”

Kadınlar Kendilerini Suçluyor
Birçok kadın, hiç bir açıklama yapma gereği duymayan sevgilileri ve eşleri tarafından bir anda terk edilebiliyorlar. Ancak çoğu kadın, güzel, zeki, duyarlı ve çekici olan hemcinslerinin dahi terk edilebileceğini unutuyor ve ilk önce karşısındakini suçladıktan sonra eleştiri oklarını hatalı olmadıkları halde acımasız bir şekilde kendilerine yöneltiyorlar.

Kadınlar Uzlaşma, Erkekler Kaçma Taraftarı
Psikoterapist ve yaşam koçu Christine Webber’e göre ilişki bitme noktasına geldiği zaman kadınlar ve erkekler bu durumu farklı tepkiler vererek karşılıyorlar. Webber şu yorumlarda bulunuyor; “Erkekler, geçmişten bu yana doğaları gereği stresle baş etmek için genellikle iki taktik uygularlar. Ya kavga ederler ya da kaçarlar… Kadınlar ise diğer konularda olduğu gibi ilişkilerindeki herhangi bir sorununun çözümünde de daha yapıcı davranarak orta yolu bulmaya çalışırlar. Kadınlar, erkekleri terk edecekleri zaman zaten önceden bunun sinyallerini vermiş ve şikâyetlerini dile getirmişlerdir. Erkekler ise daha önceden şikâyetçi oldukları konuları dile getirmedikleri için bıçak kemiğe dayanınca da buna ihtiyaç duymaz ve bir anda her şeyi kestirip atarak ilişkideki sorunlardan kaçmak ve uzaklaşmak isterler. Bu tabii ki herkes için geçerli bir varsayım değil; ama genellikle ilişkilerde erkek ve kadının rolü bu şekildedir. Basit bir problem söz konusu olduğunda kadınların bu problemi çözmek için konuşmak istemesi, erkeklerin ise sıkılarak konuyu bir an önce kapatmaya çalışması bunun en basit örneği…”

Nasıl Baş Ederim?
Terk edilmenin verdiği acının üstesinden gelme ve hayatını bıraktığı yerden devam ettirme, kişinin çocukluğunda yaşadığı olaylar ile de doğrudan ilişkili olabiliyor. Terk edildiği zaman kendilerini kısa sürede toparlayan ve olayları tüm gerçekliğiyle kabul ederek yoluna devam eden kadınların, çocukluk dönemlerinde özgüven sahibi oldukları ve anne babaları tarafından istenmeme duygusunu yaşamadıkları gözlemleniyor. Sevgilisi ya eşi tarafından terk edildikten sonra takıntılı bir şekilde davranmaya başlayan ve hatta kendisini terk eden partnerini daha da ulaşılmaz ve çekici bulan kadınların ise çocukluklarında reddedilme duygusunu yaşadıkları, babalarıyla problemli ilişkilere sahip oldukları ortaya çıkıyor.

Psikolog Simon Matthews; “Genellikle karşı cinsle olan ilişkilerimizde farkında olmadan çocukluk yıllarında yaşadığımız problemlerin çözümünü ararız. Bir kadının terk edildikten sonra kendisini bırakan partneri ile yeniden birlikte olmak istemesi, aslında onu gerçekten yanında istediği ya da sevdiği anlamına gelmeyebilir. Bu duyguyu daha önce travmatik bir şekilde yaşadığı için aynı acıyı hissetmemek adına bunu istiyor olabilir. Terk edilmenin acısıyla baş etmek için atılacak en önemli adım, bilinçsizce şartlandığımız bu duygularımızı mantık süzgecinden geçirmek, gerçekten ne istediğimizin farkına varmak ve kendi kendimize karşı dürüst davranmak olmalı. Bir uzmandan da yardım alınabilir” diyor.

Webber ise terk edilmenin çaresizliği ile baş etmek için şunları öneriyor; “İçinizde biriktirdiğiniz öfke ve hayal kırıklığından oluşan o zehri atana kadar konuşun. Arkadaşlarınıza, sevdiklerinize ve ailenize duygu ve düşüncelerinizi anlatmaktan çekinmeyin. Önemli olan, artık anlattıklarınızdan sıkılacak hale gelene kadar konuşmanız. Anlattığınızda yükünüzün hafiflediğini, anlatmaktan sıkılmaya başladığınızda ise artık olanları önemsemediğinizi fark edeceksiniz. Bunun dışında daha sosyal bir yaşam sürmeye başlayın. Mutluluk hormonunun yardımınıza koşması için bol bol spor yapın, işinizle meşgul olun, arkadaşlarınızla buluşun ve şimdiye dek yapmaya zaman bulamadığınız ya da eski partneriniz istemiyor diye ihmal ettiğiniz hobilerinize zaman ayırın. Bir süre sonra kendinizi daha iyi hissettiğinizi fark edeceksiniz… Yalnız olmadığınızı, hemen hemen herkesin aynı şeyleri yaşadığını ve bir şekilde üstesinden geldiğini de aklınızdan çıkarmayın…”

Berrak Sürücü, Hürriyet

23 Eylül 2013 Pazartesi

Cilt Tipiniz Nedir?

Normal ve karışık cilt: Normal cilt düzgün ve yumuşaktır, donuk bir parlaklığa ve sağlıklı bir görünüme sahiptir. Karışık ciltte, yanaklar kuru ve daha çok alın, burun ve çene bölgeleri yağlıdır. Ama bu durum, normal ciltte de görülebildiği için, normal cilt sınıfına girer.

-Yağlı cilt: İri gözenekli ve sivilcelenmeye yatkındır. Yıkandıktan kısa süre sonra yine parlak bir görünüm kazanır ve kremlendikten uzun bir süre sonrasına kadar yağlı kalır. Sivilceli cilt, yağlı cildin kız kardeşidir: Sivilceler, yağ yapımında bir aksaklığın belirtisidir.

-Kuru cilt: Bazen sert ve pulludur, göz ve ağız çevresinde genç yaşlarda kırışıklıklar oluşmaya başlar. Kuru cildin bakımında yanlışlıklar yapılabilir. Temizlendikten sonra gerilir ve yağlı kremler çok çabuk emilir.

*Yağlı bölgeleri veya karışık ciltteki sivilceli bölgeleri yağdan arındırıcı maddelerle temizlemeye çalışmayınız. Cildin asidik koruma örtüsünü tahrip edebilirsiniz.

*Yağlı cildinize çok etkili veya yüksek dereceli alkol içerikli ürünlerle işkence etmeyin. Bu tür bakıma yağ bezlerinin tepkisi, daha fazla yağ üretmek olacaktır.

*Özellikle kuru cildi soğuk suyla yıkamayın: Aksi halde gözenekler kapanır ve cilt daha fazla kurur.

*Cildin kendini yenileyebilmesi için(regenerasyon), haftada 1-2 kere, cilde uygun yüz maskeleri uygulanmalıdır.

*Peeling yöntemi(ayda 1-2 kere), cildin sertleşmesini önler.

*Pigment lekelerine karşı, rendelenmiş çiğ patates maskesi, 15-20 dakika etkilemeye bırakılır.

-Mayıs papatyası yağı, her tür cilt için

30g mayıs papatyası, 100 ml susam yağı ve 100 ml kırmızı kantaron yağına eklenir. Cam yağ kavanozu bir saat boyunca çok sıcak su banyosunda (benmarin yöntemi) bekletilir ve süre sonunda iyice çalkalandıktan sonra, tülbentten geçirilerek süzülür. Yağa batırılan pamukla yüz iyice temizlenir.

-Yağ karışımı, normal ve karışık cilt için

10’ar ml soya yağı ve hintyağı, 20 ml bademyağı ve 30 ml zeytinyağı iyice karıştırılarak koyu renkli bir şişeye aktarılır. Yağla ıslatılan bir pamukla, yumuşak hareketlerle yüze, boyuna ve dekolteye yedirilir.



-Temizlik maskesi, yağlı cilt için
1 yumurta sarısı, 1 yemek kaşığı susam yağı ve 3-4 damla limon suyu iyice karıştırılarak krem haline getirilir. Elle veya bir bezle, yüze, boyuna ve dekolteye sürülür ve 10 dakika etkilemeye bırakılır. Süre sonunda bol ılık suyla yıkanılır.



-Limon peelingi, yağlı cilt için
2 yemek kaşığı dolusu ince rendelenmiş limon kabuğu, 2 yemek kaşığı yulaf unu ve 6 yemek kaşığı dolusu buğday kepeği iyice karıştırılır ve biraz su eklenerek esnek bir lapa haline getirilir. Dairesel hareketlerle, 2-3 dakikalık bir süre boyunca cilt temizlenir. Bol ılık suyla yıkanılır.

-Yeşil çay losyonu, kuru cilt için
Orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suda 1 tatlı kaşığı dolusu yeşil çay haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. 1 yumurta sarısı, 1 tatlı kaşığı dolusu çiçek balı ve 10 ml gliserin iyice karıştırıldıktan sonra, çayla birlikte küçük bir kavanoza aktarılarak iyice çalkalanır. Karışıma batırılan pamukla, yüz, boyun ve dekolteye friksiyonla iyice emdirilir.



Kepek peelingi, olgun cilt için
5 yemek kaşığı dolusu badem veya buğday kepeği biraz suyla iyice karıştırılarak lapa haline getirilir. Dairesel hareketlerle, 2-3 dakika boyunca yüz iyice temizlenir.

Canlandırıcı yüz losyonları
Yağ veya kremlerle yapılan bir temizliğin ardından uygulanan yüz losyonları, cilde canlılık kazandırır ve yatıştırıcıdır. Bir pamuk parçasını losyonla ıslatın ve yüzünüzü, boynunuzu ve dekoltenizi nemlendirin.



-Lavanta suyu, karışık cilt için
Sabahları ve akşamları, bir pamuğu lavanta destile suyu ile ıslatın ve yüzünüze, boynunuza, dekoltenize sürün.

Lavanta suyu, yağlı cilt için
50 ml lavanta destile suyu, 2-3 damla nane yağı ve 1 tatlı kaşığı dolusu elma sirkesini bir cam kabın içinde iyice çalkalayarak karıştırın. Yüzünüzü, boynunuzu ve dekoltenizi, bu sıvıyla ıslattığınız bir pamukla temizleyiniz.



-Aynısafa losyonu, kuru cilt için
50 ml portakal çiçeği destile suyu, 50 ml gülsuyu ve 20 ml aynısafa tentürünü bir şişede iyice çalkalayarak karıştırın. Yüzünüzü bu losyonla temizleyin. Aynısafa tentürünün yapımı için gerekli bilgiyi, kitabın bitkiler bölümünde bulabilirsiniz.


-Bitki losyonu, sivilceli ve iltihaplı cilt için
1 yemek kaşığı dolusu mayıs papatyası, 1 tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış ayrıkotu kökü, 1 yemek kaşığı dolusu öksürükotu yaprağı(veya ebegümeci yaprağı), 1 yemek kaşığı dolusu aynısafa çiçek yaprağı (hepsi kurutulmuş olarak), 200 ml steril su, 30 ml 70 derecelik etil alkol ve 30 ml adaçayı destile suyu bir kavanoza koyulur ve ağzı iyice kapatılır. Arada bir çalkalanarak 3-4 gün bekletildikten sonra, 3-4 kat tülbentten geçirilerek süzülür. Elde edilen losyon, koyu renkli temiz bir şişeye aktarılır. Her kullanımdan önce iyice çalkalanır. Losyonla ıslatılan bir pamukla, sabahları ve akşamları, yüz, boyun ve dekolte nemlendirilir.


Yağ karışımları
Eterli bitki yağları, yüz masajları için çok uygundur veya kuru ve olgun ciltler için, bir gece kreminin yerini doldurabilirler. Ama eterli yağlar doğrudan kullanılmaz, ana madde olarak seçilen bir bitkisel yağa uygun miktarda karıştırılarak kullanılırlar. Önerilen miktarlar bir kapta karıştırıldıktan sonra koyu renkli bir şişeye aktarılır ve iyice çalkalanır. Yağların birbirine tam olarak karışabilmesi için birkaç saat beklenilmesi gerekir.



Yağ karışımı, yağlı cilt için
15 damla limon yağı, 12 damla servi yağı(veya 10 damla kafur yağı), 10 damla lavanta yağı, 50 ml soya yağı.



-Yağ karışımı, normal cilt için
15 damla lavanta yağı, 4 damla gülyağı, 8 damla adaçayı yağı(veya ökaliptus yağı) ve 50 ml susam yağı.



-Yağ karışımı, kuru cilt için
15 damla rezene yağı(veya mayıs papatyası yağı), 5 damla lavanta yağı, 5 damla gülyağı ve 50 ml bademyağı.



-Yağ karışımı, olgun cilt için
15 damla lavanta yağı, 5 damla kekik yağı, 3 damla nane yağı, 10 damla gülyağı ve 50 ml zeytinyağı.



Deriyi Besleyici Maskeler
Maskeler, cildi güçlendiren klasik güzelleştiricilerdir. İyileştirici ve güzelleştirici maddelerini cilde emdirerek, onun kendini yenileyebilmesine yardımcı olurlar. Maskeler cildi yatıştırır, gerginleştirir ve kan dolaşımını uyarırlar.


Elma-krema maskesi, normal ve kuru cilt için
Kabuğu soyulan bir elma ince rendelenir ve 1 yemek kaşığı dolusu krema ile iyice karıştırılır. Yüze, boyuna ve dekolteye uygulanır ve 10 dakika etkilemeye bırakılır.



Zencefil kompresi, yağlı cilt için
1 bardak zeytinyağı hafifçe ısıtılır, 1 yemek kaşığı dolusu öğütülmüş zencefil yağa iyice karıştırılır ve 1-2 saat bekletilir. Bu karışımın emdirildiği bez parçaları yüze uygulanır ve 20 dakika etkilemeye bırakılır.



Hıyar maskesi, yağlı cilt için
Soyulmuş hıyardan kesilen 5 kalın dilim mikserde püre haline getirilir, 2 tatlı kaşığı elma sirkesi ve 2 tatlı kaşığı susam yağı, 1 yumurta sarısı iyice çırpılır ve hepsi mikserde iyice karıştırılır. Yüze, boyuna ve dekolteye uygulanarak, 45 dakika etkilemeye bırakılır.



Ekşimik/çökelek maskesi, yağlı cilt için
125g ekşimik(çökelek), 2 yemek kaşığı dolusu ılık süt ve yarım limonun suyu iyice karıştırılır. Yüze uygulanır ve 15 dakika etkilemeye bırakılır.



Avokado maskesi, kuru cilt için
Olgun bir avokado meyvesi kabuksuz olarak çatalla ezilir ve yarım tatlı kaşığı bal, bir tatlı kaşığı elma sirkesi ile iyice karıştırılır. Bir yumurta sarısı çatalla iyice çırpıldıktan sonra eklenerek karıştırılır ve bu arada da 3 yemek kaşığı dolusu zeytinyağı, karıştırılma sırasında azar azar eklenir. Yüze, boyuna ve dekolteye bolca uygulanır ve 20-30 dakika etkilemeye bırakılır.



Havuç maskesi, olgun cilt için
1 yumurta sarısı, yarım tatlı kaşığı zeytinyağı ve bir tatlı kaşığı dolusu havuç suyu iyice karıştırılır. Yüze, boyuna ve dekolteye sürülerek, 20-30 dakika etkilemeye bırakılır.



Buğday kırması maskesi, kuru cilt için
100g kırılmış buğday, krem haline gelebilecek ölçüde zeytinyağı ile mikserde karıştırılır. Yüze uygulanır ve 15 dakika etkilemeye bırakılır.



Yeşil çay maskesi, olgun cilt için
Bir bardak su kaynatılır ve 5 dakika bekletilir, 1 yemek kaşığı dolusu yeşil çay eklenerek 5 dakika demlendirilir, süzülür ve soğumaya bırakılır. Bu arada, 3 yemek kaşığı dolusu bademyağı ve 1 yemek kaşığı dolusu çiçek balı iyice karıştırılır. Yeşil çay bu karışıma yavaş yavaş eklenirken karıştırmaya devam edilir. Maske, yüze, boyuna ve dekolteye uygulanır ve 20 dakika etkilemeye bırakılır.



-Cildi tazelemek için (20 dakikalık maskeler)

*Bal, limon suyu ve 1 tatlı kaşığı zeytinyağı iyice karıştırılır.
*Limon suyu ve 1 yumurta sarısı iyice karıştırılır.
*Sütte pişirilen 1 elma iyice ezilir ve ılıklaşması beklenir.



Kompresler ve Buğu Banyoları
Şifalı bitkilerle veya eterli yağlarla hazırlanan kompresler ve buğu banyoları cilde tazelik kazandırır ve kan dolaşımını uyarır. En doğrusu, cildin akşam temizliğinin ardından uygulanmasıdır.



Kompresler için, çok sıcak ama kaynamayan suyla bitkiler haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür.



Yüze uygulanan buğu banyoları için, kaynar derecede olmayan çok sıcak suya bitkiler veya eterli yağlar eklenir. Büyük bir havluyla baş ve su kabı örtülerek, gözler kapalı biçimde, 5-10 dakika boyunca buharın cildi etkilemesi beklenir. Buhar cildi yakmamalıdır! Sonunda yüz soğuk suyla yıkanır ve temiz bir havluyla kurulanır.



Şifalı bitki kompresleri, yağlı cilt için



2 yemek kaşığı dolusu civanperçemi, ıhlamur veya ökaliptus yaprağı, yarım litre su.



Şifalı bitki kompresi, kuru cilt için



2 yemek kaşığı dolusu mayıs papatyası, lavanta veya ıhlamur, yarım litre su.



-Şifalı bitki kompresi, olgun cilt için



1 yemek kaşığı mayıs papatyası, 1 yemek kaşığı kuşburnu kabuğu, 1 yemek kaşığı dolusu aynısafa çiçeği, yarım litre su.



Buğu banyosu, yağlı cilt için



Mayıs papatyası, ıhlamur, civanperçemi, ökaliptus veya biberiye yağından 4-6 damla ve 1 litre su.



Buğu banyosu, kuru cilt için



2 yemek kaşığı dolusu mayıs papatyası, lavanta veya ıhlamur ve 1 litre su.


Deri gözeneklerinin sıkıştırılması için



*Ezilmiş taze muşmula yaprağı, 20 dakikalık kompres olarak.



*Dilimlenmiş havuç, hıyar veya domates, 15-20 dakika süreyle problemli bölgeye yatırılır.



*Bal maskesi, 20-25 dakika süreyle uygulanır. Yüz ılık sütle yıkanır ve soğuk suyla güzelce durulanır.



*Atkuyruğu çayı, 10-15 dakikalık kompres olarak uygulanır.



*Ceviz yaprağı çayı, 10 dakikalık kompres olarak uygulanır.



Uykusuzluğa İyi Gelen Çiçekler

Yasemin

Uykunuzun daha derin olmasını istiyorsanız baş ucunuza bir dal yasemin yerleştirin.

Lavanta

Kabuslar görmek istemiyorsanız veya huzursuz uykulardan sıkıldıysanız çarşaflarınıza birkaç damla lavanta yağı damlatmayı deneyin.

Gardenya

Tatlı kokan bir çiçek olan gardenya doktorlar tarafından hastalarına önerilmektedir. Uykusu sürekli bölünenler baş ucuna birkaç dal gardenya çiçeği koyabilir.

Asırlar önce yaşayıp ölen büyük bilim adamlarıyla tanışıp görüşme fırsatını sadece kitaplar verir. (Descartes)

Kelimeleri en güzel dizen kişi şairlerdir. (Anonim)

Uçmasını bilmiyorsan uçurumun kenarında yuva yapma. (Nietzsche)

Bilgili kişi, bir işe başladığından itibaren sonucun nasıl olacağını önceden kestirendir. (Kant)

Herkesin her söylediğine hiçbir araştırma yapmadan inanmak bilgisizliktir. (İbni Sina)

Cahil halk bilgisizi alkışlar. Kırık dökük bilgisi olanlara hayretle bakar. Bilgini ise hiç anlamaz. (Franklin)

Eğitebilecek bir insanı eğitmemek onu harcamaktır. Eğitilebilmesi mümkün olmayan bir insanı eğitmek çeneyi boşa yormaktır. Akıllı bir insan ne insanı ne de çenesini boşa yorar. (Confucius)

Düşündüğü gibi yaşayamayan, yaşadığı gibi düşünmeye başlar. (Silahtaroğlu)

- Geleceği düşünmezsek, gelecek diye bir şey olmaz. (Shaw)

Deniz düşünceye benzer. Denizin ürünü inci, düşüncenin ürünü akıldır. (Randall)

Dar görüşlü insanlar, ağzı dar şişelere benzerler, ikisi de içindekileri boşaltınca çok gürültü yaparlar. (Pope)

- Neden eski eşyalarını atıyorsun da, eski düşüncelerinden vazgeçmiyorsun. (Platon)

Düşünmeden konuşan insan, hedefi şaşıran avcı gibidir. (Montesquieu)

Olgunlaşmamış bir akıl, durmaksızın bir düşünceden ötekine atlar. Olgunlaşmış akılsa her zaman tek bir düşüncenin peşindedir. (Gay)

- Düşünüyorum o halde varım. Varım çünkü düşünüyorum, çünkü şüphe ediyorum. (Descartes)

Fikirler, şiddetle, top ve tüfekle asla öldürülemez. (M. Kemal Atatürk)

Haklı ya da haksız olman önemli değil, eğer paran yoksa nasılsa haksız olacaksın. (Çin Sözü)

İnsanlar üçe ayrılır: Paranın kölesi olanlar, paranın arkadaşı olanlar ve paranın patronu olanlar. (Carnegie

Savaşların kökeni para, toprak ve kadındır. (Hint Sözü)

En iyi komutan ne kendi tarafına, ne de karşı tarafa hiçbir kayıp vermeden, savaştan galip olarak çıkandır. (Çin Sözü)

İnsanlar, avlandıkları zaman bunun adı spor olur. Gelgelelim avlandıkları hayvan onları öldürdüğünde buna vahşet derler. Cinayetle adalet arasındaki farkı siz bulun. (Shaw)

Savaşı kazanmak, siperlerin sağlamlığı değil, komutanların cesaret ve becerisine bağlıdır. (Frederick II)

savaşta ölenler sayesinde, kazananlar bayram yapıyor. (Byron)

Kan dökmek değil, gözyaşını kurutabilmek marifettir. (Byron)

Bilginin efendisi olmak için çalışmanın uşağı olmak gerekir. (Balzac)

Sevginin dili yoktur, onu sağır ve dilsizlerde anlar. (Bulmer)

Arkalarına bakmadıkları halde görebilen varlıklar, kuşlar ve kadınlardır. (Fransız sözü)

Kadınlar çocukları erkeklerden daha iyi anlarlar. Aslında erkeklerin hepsi de birer çocuktur. (Nietzsche)

Erkekler kadınları anlamaya çalışır, ama sadece onlarla evlenmeyi başarabilirler. (Baker)

- Yenilgiler zafere giden yolun basamaklarıdır. Birinci basamakta umutsuzluğa uğrayıp mücadeleden vazgeçerseniz hiçbir zaman zafere ulaşamazsınız. (Trecee)

Hatalarını öğrenmek istiyorsan, dostlarından değil düşmanlarından sor. (Jordan)

İnsanla hayvan arasındaki fark: konuşmak ve yalan söylemektir.(France)

Arzularının önüne geçemeyenler, bu arzuları yerine getireceklerine söz verenlerin kölesi olur. (Bon)

Yaşam bir serüvendir. Hazır bir reçete değil. (Churchill)

- Kaybetmekten korkanlar değil, mücadeleci olanlar başarırlar. (Calderwood)

- Sizi sevindirecek şeyleri elde etmeye bakın, yoksa elinizdekilerle yetinmek zorunda kalırsınız (Shaw)

Düştüğünüzde gülerek ayağa kalkmasını bilin. Çünkü ayağa kalkmaya çalışmayanlar hasta olanlardır. (Carnegie)

- Toplumların en büyük derdi adaletsizliktir (Gomes)

- Tehlikeyi gömemezlikten gelip cesur davranmak hatalıdır, tehlikeyi görüp önlem alarak karşı çıkmak cesarettir. (Descartes)

Beni Düşünme


Elimde fotoğrafın sararmış solmuş
İçim kan ağlar gözlerim dolmuş
Üzülme sevgilim sonumuz buymuş
Sen mutlu ol beni düşünme
Eyer duyarsan birgün birinden
Ağlamak faydasız ne gelir elden
Zaten ölüydüm ben ezeldeden
Sen mutlu ol beni düşünme
Benim kaderim kara torakmış
Üzerinde kefen kabre yatmakmış
Aşk ateşiyle heran yanmakmış
Sen mutlu ol BENİ DÜŞÜNME
Beni Düşünme…İyiyim ben…

Susuyorsam, hiç konuşmuyorsam ve söylediklerine boş gözlerle bakıyorsam; üzülme… İyiyim ben!
Saçlarıma takılıyorsa hayallerim, ruhum derin bir çöküntüyü yaşıyorsa bile geçer… Meraklanma sen!


Geceleri uyuyamıyorsam, her yıldız kor gibi düşüyorsa eteklerime;

Endişelenme… Zaman gelir uyurum ben!
İçime akan öfkeyle saldırıyorsam sağa sola, kırıp döküyorsam içindekileri geçer… Sakinleşirim ben!
Yeni bir başlangıç yapayım derken, bir yanım kederden azalıyorsa ve görmek acı veriyorsa sana; acele etme sakın… Bütünlenirim ben!
Aynı şeyleri konuşup, farklı anlamlar çıkarıyorsak ve o anlamlarla kararıyorsak; üzülme… Aynı dili öğrenirim ben!


Aynı ritmi yakalayamıyorsam seninle, şarkının sözlerini şaşırıyorsam; sinirlenme…

Güzel bir ezgi olurum ben!
Gecenin ayazını sen sanıyorsam ve yüzüme çarptıkça derin kesikler oluşuyorsa; vazgeçme… Biraz daha uğraşırsan parçalanırım ben!
Sen öyle tepkisiz, sen öyle hareketsiz bekle… Mükemmel bir egoyla yaşa ve düşünme… Çırpınır çabalar, hallederim ben!
Ben gülümsemeye çalışırken, kırılan yanlarımızı onarırken; sen öylece geç karşıma ve sus… Tepkisiz kal yine… İşte o zaman arkama bakmadan giderim ben!
Kendi vicdanını rahatlamak için yalanlar söyle kendine… Olgunlukla karşıla yaşananları… Gül geç içindeki yangına… Bilirim; vurdumduymaz tavırlarının gücüyle, iyileşirsin sen!

Son kez söylemek istedim… Beni düşünme sakın… İyiyim ben..!!!
Beni Düşünme Sakın!

Susuyorsam, hiç konuşmuyorsam ve söylediklerine boş gözle bakıyorsam; üzülme…

İyiyim ben…

Saçlarıma takılıyorsa hayallerim, ruhum derin bir çöküntü yaşıyorsa bile geçer.

Meraklanma sen…

Geceleri uyuyamıyorsam, her yıldız kor gibi düşüyorsa; endişelenme…

Zamanı gelir uyurum ben.

İçime akan öfkeyle saldırıyorsam sağa sola, kırıp döküyorsam içindekileri geçer…

Sakinleşirim ben.

Yeni bir başlangıç yapayım derken, bir yanım kederden azalıyorsa ve görmek acı veriyorsa sana; acele etme sakın…

Bütünlenirim ben.!

Aynı şeyleri konuşup, farklı anlamlar çıkarıyorsak ve o anlamlarla kararıyorsak; üzülme…

Aynı dili öğrenirim ben.!

Gecenin ayazını sen sanıyorsam ve yüzüme çarptıkça derin kesikler oluşuyorsa; vazgeçme…

Biraz daha uğraşırsan parçalanırım ben.!

Sen öyle tepkisiz, sen öyle hareketsiz bekle… Mükemmel bir egoyla yaşa ve düşünme…

Çırpınır çabalar hallederim ben.!

Ben gülümsemeye çalışırken, kırılan yanlarımızı onarırken; sen öylece geç karşıma ve sus… Tepkisiz kal yine…

İşte o zaman arkama bakmadan giderim.!

Kendi vicdanını rahatlatmak için yalanlar söyle kendine… Olgunlukla karşıla yaşananları… Gül geç içindeki acıya…

Bilirim vurdumduymaz tavırların gücüyle iyileşirsin sen.!

Son kez söylemek istedim…
Beni düşünme sakın!

HALKIN EKMEĞİ

Bilin: Halkın ekmeğidir adalet.
bakarsınız bol olur bu ekmek,
bakarsınız kıt,
bakarsınız doyum olmaz tadına,
bakarsınız berbat.
Azaldı mı ekmek,başlar açlık,
bozuldumu tadı,başlar hoşnutsuzluk boy atmaya.

Bozuk adalet yeter artık!
Acemi ellerle yuğurulan,iyi pişirilmemiş adalet yeter!
Yeter katıksız,kara kabuklu adalet!
Dura dura bayatlayan adalet yeter!

Bolsa insanın önünde ekmek,lezzetliyse,
gözler öbür yiyeceklere yumulsada olur.
Ama her şey bollaşmaz ki birdenbire...
Bilirsiniz,nasıl bolluk doğurur ekmek:
Adaletin ekmeğiyle beslene beslene.

Ekmek her gün nasıl gerekliyse nasıl,
adalet de gerekli her gün,
hem o,günde bir çok kez gerekli.

Sabahtan akşama dek,iş yerinde,eğlencede,
hele çalışırken canla başla,
kederliyken, sevinçliyken,
halkın ihtiyacı var pişkin, bol ekmeğe,
günlük, has ekmeğine adaletin.

madem adaletin ekmeği bu kadar önemli,
onu kim pişirmeli, dostlar, söyleyin?

Öteki ekmeği kim pişiren?

Adaletin ekmeğini de
kendisi pişirmeli halkın,
gündelik ekmek gibi.

Bol,pişkin,verimli.
BERTOLT BRECHT

DUVARA TEBEŞİRLE YAZILAN

"Savaş istiyoruz!"
En önce vuruldu
Bunu yazan.
BERTOLT BRECHT

BİZDEN SONRA DOĞANLARA

I

Gerçekten karanlık bir çağdır yaşadığım!
Ahmaktır hilesiz söz. Düz bir alın
Vurdumduymazlığa işaret. Gülen
Kötü haberi almamış henüz.

Nasıl bir çağdır bu,
Ağaçlardan bahsetmenin neredeyse suç sayıldığı
Birçok alçaklığa suskun kalışı içerdiğinden.
Yolu kaygısızca karşı karşıya geçen
Ulaşılmazdır artık herhalde
Zorda kalan arkadaşları için.

Doğrudur: geçimimi sağlamaktayım hala
Fakat inanın: bu sadece bir tesadüftür.
Yaptıklarım
Arasında hiçbir şey hak vermiyor karnımı doyurmaya.
Tesadüfen ayaktayım. ( Şansım ters giderse mahvoldum.)

Diyorlar ki: ye ve iç sen! Sevin, neyin varsa!
Fakat nasıl yiyip içeyim ki, yediğim
Bir açın ellerinden kaptığım lokmaysa, bir
Susuzun sorduğu bardak suysa içtiğim?
Ve yine de yiyip içiyorum ben!

Ben de bir bilge olmak isterdim.
Yazıyor eski kitaplar bilgelik nedir:
Dünya kavgalarına uzak durmak ve o kısa zamanı
Korkusuz geçirmek
Şiddete başvurmadan hem
Kötülüğe iyilikle karşılık vermek
Düşlerini gerçekleştirmek değil, unutmak
Bilgelik olarak kabul ediliyor.
Tüm bunları yapamıyorum:
Gerçekten karanlık bir çağdır yaşadığım!


II

Kargaşalık döneminde geldim şehirlere
Açlığın hüküm sürdüğünde.
Girdim insanlar arasına isyan döneminde
Ve öfkelendim onlarla birlikte.
Böyle geçti zamanım
Yeryüzünde verilmiş bana.

Savaşlar ortasında yedim ekmeğimi
Katiller arasında yattım uykuya
Özensiz yaklaştım aşka
Ve doğayı sabırsızlıkla izledim.
Böyle geçti zamanım
Yeryüzünde verilmiş bana.

Yollar bataklığa gidiyordu zamanımda.
Cellada bildiriyordu beni konuştuğum dil.
Çok değildi yapabileceklerim. Fakat iktidardakiler daha
Güvende hissediyorlardı kendilerini bensiz, ümit ediyordum.
Böyle geçti zamanım
Yeryüzünde verilmiş bana.

III

Battığımız dalgalardan
Yükselecek olan sizler
Zaaflarımızdan söz ederken
Unutmayın
Karanlık çağı da
Sizlerin kurtulmuş olduğu.

Yürüdük ya, pabuçlardan çok ülke değiştirerek
Sınıf savaşlarının ortasında, çaresiz
Haksızlığın olup öfkenin olmadığı yerde.

Biliyoruz halbuki:
Aşağılıklara duyulan nefret de
Bozar şeklini yüzün.
Kısar sesi haksızlık karşısındaki
Öfke de. Ah, güleryüzlülüğe
Ortam hazırlamak istemiş bizler
Güleryüzlü olamadık kendimiz.

Sizler fakat, geldiğinde vakit
İnsan insanın yardımcısı olduğu
Zaman.
Hatırlayın
Hoşgörüyle bizi.
BERTOLT BRECHT