Dayakla,
Tacizle,
Tecavüzle,
Cinayetle,
Rezil Geleneklerle,
Kadını Kirletin..
Başörtüsüyle Dakikada Temizlensin..
Ve Buna Kadınlar İnansın. Hadi Oradan...!!!
9 Haziran 2018 Cumartesi
8 Haziran 2018 Cuma
Öğrendik ki.
Öğrendik ki... Bir tek insanın bize ''iyi ki varsın'' demesi, var olduğumuz için mutlu olmamızı sağlar...
Öğrendik ki... Kibar olmak, haklı olmaktan daha önemlidir...
Öğrendik ki... Hayat şartları bizi ne kadar ciddi görünmeye zorlasa da hepimiz çılgınlıklarımızı paylaşacak birini arıyoruz...
Öğrendik ki... Bazen tek ihtiyacımız olan bir el ve bizi anlayacak bir yürektir...
Öğrendik ki... Parayla ''klas insan'' olunmuyor...
Öğrendik ki... Gün içinde başımıza gelen küçücük şeyler gün sonunda koca bir mutluluğa dönüşüyor....
Öğrendik ki... İnkar edip içimizde sakladığımız şeyler gerçekliğini kaybetmiyor...
Öğrendik ki... Biriyle dalaştığımızda tek başardığımız onun bize daha çok zarar vermesini sağlamaktır...
Öğrendik ki... Her yarayı saran zaman değil sevgidir...
Öğrendik ki... Çabuk olgunlaşmak için zeki insanlardan çevre edinmek gerekir...
Öğrendik ki... Kibar olmak, haklı olmaktan daha önemlidir...
Öğrendik ki... Hayat şartları bizi ne kadar ciddi görünmeye zorlasa da hepimiz çılgınlıklarımızı paylaşacak birini arıyoruz...
Öğrendik ki... Bazen tek ihtiyacımız olan bir el ve bizi anlayacak bir yürektir...
Öğrendik ki... Parayla ''klas insan'' olunmuyor...
Öğrendik ki... Gün içinde başımıza gelen küçücük şeyler gün sonunda koca bir mutluluğa dönüşüyor....
Öğrendik ki... İnkar edip içimizde sakladığımız şeyler gerçekliğini kaybetmiyor...
Öğrendik ki... Biriyle dalaştığımızda tek başardığımız onun bize daha çok zarar vermesini sağlamaktır...
Öğrendik ki... Her yarayı saran zaman değil sevgidir...
Öğrendik ki... Çabuk olgunlaşmak için zeki insanlardan çevre edinmek gerekir...
Öğrendik ki... Karşılaştığımız herkes bir gülüşümüzü hak eder...
Öğrendik ki... Hiç kimse mükemmel değildir...
Öğrendik ki... Hayat zorludur ama biz daha zorluyuz...
Öğrendik ki... Gülümsemek, daha güzel bir görüntüye kavuşmanın bedava yoludur...
Öğrendik ki... Hepimiz zirvede olmak istesek de asıl keyif oraya tırmanırken yaşadıklarımızdır...
Öğrendik ki... Zamanımız ne kadar azsa yapacak işler o kadar çoktur...
Öğrendik ki... BİRİNİ NE KADAR ÇOK SEVERSEK HAYAT ONU BİZDEN O KADAR ÇABUK ALIYOR...
Öğrendik ki... Hiç kimse mükemmel değildir...
Öğrendik ki... Hayat zorludur ama biz daha zorluyuz...
Öğrendik ki... Gülümsemek, daha güzel bir görüntüye kavuşmanın bedava yoludur...
Öğrendik ki... Hepimiz zirvede olmak istesek de asıl keyif oraya tırmanırken yaşadıklarımızdır...
Öğrendik ki... Zamanımız ne kadar azsa yapacak işler o kadar çoktur...
Öğrendik ki... BİRİNİ NE KADAR ÇOK SEVERSEK HAYAT ONU BİZDEN O KADAR ÇABUK ALIYOR...
Eskiden kadin olmak daha kolaydi.
Kadinlar sadece evde olur, yemek yapar, cocuk bakarlardi.
Sadece esinin geliri dusukse kadin calisirdi ve calisan kadina acinirdi.
Kadin calisiyorsa, evine bakamayacagi dusunulurdu,zaten kadin bekarken calisiyor idiyse bile evlenince evinin kadini olurdu. 90'li yillara gelindiginde kadin sadece evde olmak istemedi, artik calismak ekonomik olarak ozgurlesmek istiyordu.
Once universite okumaya ,sonra calismaya basladi. Bu kadinin hosuna gitmisti.
Calisiyor, istedigi gibi harciyor, geziyordu.
Artik calisan kadin evli olmak degil bekar olup gununu gun etmek istiyordu.
Yasasin ozgurluk...
Calisan kadin artik iskolik olmustu, calisiyor ve yuksekliyordu.
Zirveye ulasmisti. Bircok sirkette once orta kademe, sonra ust kademe yonetici kadin oldu.
Doksanlarin sonuna gelindiginde sirketler yalniz ve iskolik 30lu yaslarinda kadinlarla doluydu..
Bu calisan kadina yetmedi, citayi biraz daha yukseltti.
Artik hem evli ve hem de basarili calisan kadin olmaliydi.
Calisan kadin etrafina bakindi. Basarili, parali koca adaylari gozden gecirildi.
Adaylardan kel, sisman ve kisa boylu olanlar hemen elendi.
Ince ruhlu, saraptan anlayan, 14 Subat'ta muthis surprizler
yapabilen, kimsenin bilmedigi yerlerde basbasa tatillere goturen, yasamayi
seven ve bol bol espiri yapanlar hemen kapisildi.
Yurt disindan gelinlikler getirtildi. Otellerde muhtesem dugunler yapilip, Maldivler'e ya da Bali'ye balayina gidildi.
Balayindan sonra calisan kadin hizla is basi yapti.
Gunduzleri toplantidan toplantiya kostururken artik aksam yemegini de dusunmeye baslamisti.
Aksam ne yenmeli, nereye gidilmeli, esinin gomlekleri, pantolanlari utulu mu, kiyafetleri kuru temizlemeciye
gitti mi geldi mi, marketten alinacaklarin listesini cikar, is cikisi git al, eve gel, aksam yemegini hazirla....
Calisan kadin artik mutluydu. Gece yatagi sicacikti.
Uzulunce derdini paylasan, hastalaninca ona bakan, aglayinca destek
olacak bir omuza, goz yaslarini silecek sevkatli ellere sahipti. 15 saat
kosturmak kadina viz geliyordu. Etraf bu sekilde kosusturan, ev ile is
arasi cift vardiya calisan Kadinla doluydu.
Zaman geciyordu. Calisan kadin 35 ine yaklasiyordu.
Biyolojik saati "be bek, be - bek" diye uyari vermeye basladi.
Evet calisan kadin hemen cigliklar atmaya basladi "Bebek de yaparim kariyer de "diye...
Calisan kadinlar hemen sosyetik kadin dogumcularin randevularini doldurdular.
Calisan kadinlar ajandalarina ve islerinin temposuna
uygun zamani secip hemen mikroenjeksiyonla bebek yapmaya basladilar.
1-2 ay sonra guzel haberler sirayla gelmeye basladi,calisan kadinlar hamileydiler.
Calisan kadin hem hamile, hem guzel olmak istedi.
Hemen diyetisyenlere kosulup, ozel hamile diyetleri alindi, bol bol
kivi yenmeye baslandi. Eskisi gibi tatli, tursu, borek, erik aserilmiyor,
karpuz, kivi ve mango isteniyordu gecenin bir yarisi eslerden.
Calisan kadin cocugunu eski usul buyutmeyecekti. Hemen onlarca
hamilelik, bebek buyutme kitaplari alindi, bir cok internet
sitesine uye olundu, Yoga ve anne-baba kurslarina yazilindi.
Calisan hamile kadin artik gun gun takip ediyordu bebeginin gelisimini.
Bugun 43. gun, bebegim uzum tanesi gibi... 59. gun, parmaklari olustu... 89.
gun, bugun ilk defa hickirdi... 210 uncu gunden sonra artik bebegin
matematik zekasinin artmasi icin Mozart dinletilecek.
.. Sonunda mutlu gun geldi.
Calisan kadin artik anneydi. 3-4 aylik izinden
sonra calisan kadin oldurucu diyetlerle zayifla***** incecik bir sekilde isbasi yapmisti.
Artik basarili bir yonetici, iyi bir es ve anne olarak 24 saat calisiyordu.
Bebek buyudukce, sosyallesmesi icin calisan kadin cumartesilerini
cocuguna ayirdi. Artik tum anneler topluca etkinliklere katilmaya
basladilar. Yas gunu partileri, tiyatrolar,piyano dersleri, basketbol,
tenis ve yuzmekurslarinin biri bitiyor, digeri basliyordu.
Calisan kadina bu da yetmedi. Artik hem calisiyor, hem
iyi bir es olmaya gayret ediyor ve hem de annelik yapiyordu. Calisan
kadin citayi birkez daha yukseltti.
O artik evinde katkisiz, saglikli ekmekler, receller yapmali,
organik gidalarla, vitamini bol sebze yemekleri hazirlamali,
cocuguna ve esine ozel gunlerde pastalar yapabilmeli, bu pastalari cok guzel susleyebilmeliydi.
Butun calisan kadinlar yemek yapma kurslarina kosmaya basladilar.
Evlerine ekmek yapma makinalari aldilar,
toplanti aralarinda bir birlerine yemek tarifleri vermeye
basladilar, "Dun nefis bir cavdarli ekmek yaptim, istersen tarifini
vereyim" "Ben de hafta sonu harika bir pasta yaptim. Evdekiler bayildi. Bir
aksam gelin de size de yapayim" Bakalim calisan kadin bundan sonra citasini nereye yukseltecek?
Gelelim erkege...
Bu surec icerisinde calisan erkek ise citasini hic yukseltmedi.
80 lerde, 90 larda ve 2000 lerde hep TV izliyor,bira iciyor ve maca gidiyordu...
Sadece esinin geliri dusukse kadin calisirdi ve calisan kadina acinirdi.
Kadin calisiyorsa, evine bakamayacagi dusunulurdu,zaten kadin bekarken calisiyor idiyse bile evlenince evinin kadini olurdu. 90'li yillara gelindiginde kadin sadece evde olmak istemedi, artik calismak ekonomik olarak ozgurlesmek istiyordu.
Once universite okumaya ,sonra calismaya basladi. Bu kadinin hosuna gitmisti.
Calisiyor, istedigi gibi harciyor, geziyordu.
Artik calisan kadin evli olmak degil bekar olup gununu gun etmek istiyordu.
Yasasin ozgurluk...
Calisan kadin artik iskolik olmustu, calisiyor ve yuksekliyordu.
Zirveye ulasmisti. Bircok sirkette once orta kademe, sonra ust kademe yonetici kadin oldu.
Doksanlarin sonuna gelindiginde sirketler yalniz ve iskolik 30lu yaslarinda kadinlarla doluydu..
Bu calisan kadina yetmedi, citayi biraz daha yukseltti.
Artik hem evli ve hem de basarili calisan kadin olmaliydi.
Calisan kadin etrafina bakindi. Basarili, parali koca adaylari gozden gecirildi.
Adaylardan kel, sisman ve kisa boylu olanlar hemen elendi.
Ince ruhlu, saraptan anlayan, 14 Subat'ta muthis surprizler
yapabilen, kimsenin bilmedigi yerlerde basbasa tatillere goturen, yasamayi
seven ve bol bol espiri yapanlar hemen kapisildi.
Yurt disindan gelinlikler getirtildi. Otellerde muhtesem dugunler yapilip, Maldivler'e ya da Bali'ye balayina gidildi.
Balayindan sonra calisan kadin hizla is basi yapti.
Gunduzleri toplantidan toplantiya kostururken artik aksam yemegini de dusunmeye baslamisti.
Aksam ne yenmeli, nereye gidilmeli, esinin gomlekleri, pantolanlari utulu mu, kiyafetleri kuru temizlemeciye
gitti mi geldi mi, marketten alinacaklarin listesini cikar, is cikisi git al, eve gel, aksam yemegini hazirla....
Calisan kadin artik mutluydu. Gece yatagi sicacikti.
Uzulunce derdini paylasan, hastalaninca ona bakan, aglayinca destek
olacak bir omuza, goz yaslarini silecek sevkatli ellere sahipti. 15 saat
kosturmak kadina viz geliyordu. Etraf bu sekilde kosusturan, ev ile is
arasi cift vardiya calisan Kadinla doluydu.
Zaman geciyordu. Calisan kadin 35 ine yaklasiyordu.
Biyolojik saati "be bek, be - bek" diye uyari vermeye basladi.
Evet calisan kadin hemen cigliklar atmaya basladi "Bebek de yaparim kariyer de "diye...
Calisan kadinlar hemen sosyetik kadin dogumcularin randevularini doldurdular.
Calisan kadinlar ajandalarina ve islerinin temposuna
uygun zamani secip hemen mikroenjeksiyonla bebek yapmaya basladilar.
1-2 ay sonra guzel haberler sirayla gelmeye basladi,calisan kadinlar hamileydiler.
Calisan kadin hem hamile, hem guzel olmak istedi.
Hemen diyetisyenlere kosulup, ozel hamile diyetleri alindi, bol bol
kivi yenmeye baslandi. Eskisi gibi tatli, tursu, borek, erik aserilmiyor,
karpuz, kivi ve mango isteniyordu gecenin bir yarisi eslerden.
Calisan kadin cocugunu eski usul buyutmeyecekti. Hemen onlarca
hamilelik, bebek buyutme kitaplari alindi, bir cok internet
sitesine uye olundu, Yoga ve anne-baba kurslarina yazilindi.
Calisan hamile kadin artik gun gun takip ediyordu bebeginin gelisimini.
Bugun 43. gun, bebegim uzum tanesi gibi... 59. gun, parmaklari olustu... 89.
gun, bugun ilk defa hickirdi... 210 uncu gunden sonra artik bebegin
matematik zekasinin artmasi icin Mozart dinletilecek.
.. Sonunda mutlu gun geldi.
Calisan kadin artik anneydi. 3-4 aylik izinden
sonra calisan kadin oldurucu diyetlerle zayifla***** incecik bir sekilde isbasi yapmisti.
Artik basarili bir yonetici, iyi bir es ve anne olarak 24 saat calisiyordu.
Bebek buyudukce, sosyallesmesi icin calisan kadin cumartesilerini
cocuguna ayirdi. Artik tum anneler topluca etkinliklere katilmaya
basladilar. Yas gunu partileri, tiyatrolar,piyano dersleri, basketbol,
tenis ve yuzmekurslarinin biri bitiyor, digeri basliyordu.
Calisan kadina bu da yetmedi. Artik hem calisiyor, hem
iyi bir es olmaya gayret ediyor ve hem de annelik yapiyordu. Calisan
kadin citayi birkez daha yukseltti.
O artik evinde katkisiz, saglikli ekmekler, receller yapmali,
organik gidalarla, vitamini bol sebze yemekleri hazirlamali,
cocuguna ve esine ozel gunlerde pastalar yapabilmeli, bu pastalari cok guzel susleyebilmeliydi.
Butun calisan kadinlar yemek yapma kurslarina kosmaya basladilar.
Evlerine ekmek yapma makinalari aldilar,
toplanti aralarinda bir birlerine yemek tarifleri vermeye
basladilar, "Dun nefis bir cavdarli ekmek yaptim, istersen tarifini
vereyim" "Ben de hafta sonu harika bir pasta yaptim. Evdekiler bayildi. Bir
aksam gelin de size de yapayim" Bakalim calisan kadin bundan sonra citasini nereye yukseltecek?
Gelelim erkege...
Bu surec icerisinde calisan erkek ise citasini hic yukseltmedi.
80 lerde, 90 larda ve 2000 lerde hep TV izliyor,bira iciyor ve maca gidiyordu...
Ne AYRILIKLAR öldürür beni...
Ne AYRILIKLAR öldürür beni, ne UNUTULMUŞLUKLAR.. Bıçakla yaralayamazsınız, CÜMLELERİNİZLE incittiğiniz kadar..
Güzel sözlerin; başkalarınada SÖYLENDİĞİNİ bilirim, İLTİFATLARIN çoğu zaman SAHTE olduğunuda..
Kendimi bilecek kadar yaşadım, ve yaşadıklarımdan UNUTULMAYACAK dersler aldım..
O yüzden BİTİRİLMİŞ DUYGULARLA, artık işim YOK benim..
FARKLILIK ve de FARK YARATMAYI severim..
Bu FARKLILIĞI yaratamayacak insanlarla; MİDE' si herşeyi kaldıranlarla, DUDAĞINI iki büzene RUH' unu satanlarla, Yaşının ADAM' ı ya da KADIN' ı olmayan ZAVALLI' larla....
KAYBEDECEK VAKTİM yok benim..!
ŞEREF SELÇUK
Güzel sözlerin; başkalarınada SÖYLENDİĞİNİ bilirim, İLTİFATLARIN çoğu zaman SAHTE olduğunuda..
Kendimi bilecek kadar yaşadım, ve yaşadıklarımdan UNUTULMAYACAK dersler aldım..
O yüzden BİTİRİLMİŞ DUYGULARLA, artık işim YOK benim..
FARKLILIK ve de FARK YARATMAYI severim..
Bu FARKLILIĞI yaratamayacak insanlarla; MİDE' si herşeyi kaldıranlarla, DUDAĞINI iki büzene RUH' unu satanlarla, Yaşının ADAM' ı ya da KADIN' ı olmayan ZAVALLI' larla....
KAYBEDECEK VAKTİM yok benim..!
ŞEREF SELÇUK
Okuyacaklarınız tamamen gerçek mahkeme tutanaklarıdır
SORU : Doğum tarihiniz nedir?
CEVAP : 15 Temmuz
SORU : Hangi yıl?
CEVAP : Her yıl
SORU : Hastalığınız hafızanızı etkiliyor mu?
CEVAP : Evet
SORU : Peki ne şekilde etkiliyor?
CEVAP : Olayları unutuyorum.
SORU : Bize unuttuğunuz bir şeyi örnek olarak verebilir misiniz?
SORU : Sizinle yaşayan oğlunuz kaç yaşında?
CEVAP : Ya 38 ya da 35 Hangisi olduğunu hatırlamıyorum.
SORU : Ne kadardır sizinle yaşıyor?
CEVAP : 45 yıldır.
SORU : Kocanız uyandığı zaman, size söylediği ilk şey neydi?
CEVAP: Bana ''Neredeyim ben, Canan?'' dedi.
SORU : Peki bu niçin canınızı sıktı?
CEVAP :Çünkü benim adım Suzan.
SORU : Korna çaldınız mı?
CEVAP : Kazadan sonra mı?
SORU : Kazadan önce.
CEVAP : Tabii; 10 yıl boyunca.
SORU : Kadının üç çocuğu vardı değil mi?
CEVAP : Evet.
SORU : Kaçı erkekti?
CEVAP : Hiçbiri.
SORU : Hiç kız çocuğu var mıydı?
SORU : Merdivenlerin bodrum katına indiğini söylediniz.
CEVAP : Evet.
SORU : Ayni merdivenler yukarı çıkıyor muydu?
SORU : ilk evliliğiniz nasıl sona erdi?
CEVAP : Ölümle.
SORU : Ölen kimdi?
SORU : Vücudu incelediğiniz zamanı hatırlıyor musunuz?
CEVAP : Otopsi 18.30 da başladı.
SORU : Adam ölüydü değil mi?
CEVAP : Yok, masada oturmuş, neden üzerinde otopsi yaptığımı merak ediyordu
Kadının ufku
"Kadının ufkunu genişleterek güçlendirin aklını; körü körüne itaat sona erecektir. Ancak, iktidar her zaman körü körüne itaate ihtiyaç duyduğundandır ki zorbalar ve şehvet düşkünleri, haklı olarak karanlıkta tutmaya çalışırlar Kadını. Çünkü bunlardan birincisinin tek istediği bir köledir, ikincisinin istediği ise elinde tutacağı bir oyuncak."
Mary Wollstonecraft
Mary Wollstonecraft
Kızlarınızı iyi yetiştirin.
Kızlarınızı iyi yetiştirin.
Kendi kendilerine yetmeyi öğretin.
Namuslu olmanın yürekten geçtiğini öğretin.
Evden çıkar çıkmaz ilk köşede eteğinin boyunu kısaltmasına gerek olmadığını öğretin.
İstediğini giymeyi öğretin.
İnsanın ahlakının sadece kendi beyninde olduğunu öğretin.
Kıskanılmanın sevilmeyle aynı olmadığını öğretin.
Kıskanılmanın güzel, saygısızlığın kötü olduğunu öğretin.
Beni çok kıskanır, dışarı çıkarmaz, şunu bunu giydirmez diyen adamla gurur duymamayı bunun aslında kendine hakaret olduğunu öğretin.
Arayıp neredesin; kiminlesin vs. diyen adama seni tanımadan önce nasıl davranacağımı bilmiyor muydum haddini bil demeyi öğretin.
Eşlerini aldatan erkeklerin yanındaki ikinci kadın olmamayı öğretin.
Kendi kendilerine yetmeyi öğretin.
Namuslu olmanın yürekten geçtiğini öğretin.
Evden çıkar çıkmaz ilk köşede eteğinin boyunu kısaltmasına gerek olmadığını öğretin.
İstediğini giymeyi öğretin.
İnsanın ahlakının sadece kendi beyninde olduğunu öğretin.
Kıskanılmanın sevilmeyle aynı olmadığını öğretin.
Kıskanılmanın güzel, saygısızlığın kötü olduğunu öğretin.
Beni çok kıskanır, dışarı çıkarmaz, şunu bunu giydirmez diyen adamla gurur duymamayı bunun aslında kendine hakaret olduğunu öğretin.
Arayıp neredesin; kiminlesin vs. diyen adama seni tanımadan önce nasıl davranacağımı bilmiyor muydum haddini bil demeyi öğretin.
Eşlerini aldatan erkeklerin yanındaki ikinci kadın olmamayı öğretin.
öylesine
|
Tam bu defa oldu diyorum, oluyor. Ama olan yine bana oluyor.
Unuttum diyorum ama bir şarkı yalancıya çeviriyor beni hep.
Unutamadım, özledim diyorum sonra...
Eski günlerden tut benden nefret ettiğin günlere kadar. Keşke elimi tutsaydın da demiyorum, varlığın yetseydi yokluğuma diyorum, ama hiç yanımda olamıyorsun..
Yağmur yağıyor, farklı pencerelerden.
Artık aynı yağmuru izlemiyoruz artık diyorum. Farkında değilsin ve bu yeterince acı veriyor, her şey için çok geç olduğu aklıma geliyor ama çare yok artık diyorum..
Yokluğuna varlık katayım derken tükendim.. Bir tepeden ayrı ayrı yaşadığımız hayatı izliyorum saatlerce, çok yakınsındır belki bana.. Ama bir anlamı kalmıyor saatlerce yol varken aramızda. Ve ben daha nerede olduğunu kiminle bile bilmiyorum..
Sonra kendime "gitti" diyorum, tam o anda sen aklımda bana "bitti" diyorsun..
Giden sen, biten ben oluyorum bundan kimsenin haberi olmuyor...
Her gün aynı maskeyi takıyorum, mutlu görsünler diye beni, ''niye moralsizsin, neyin var?'' sorularına seni anlatmayayım diye susmak istiyorum her seferinde..
Ama içim hep buruk kalıyor, sonra odamda tek kalıyorum.
Anlıyorum ki yalnız kalan tek benmişim. Kimseler için hiçmişim. Yokluğunda ölmemişim belki ama, gözlerini bile düşünürken diyorum ki ben hep bitmişim. Kalan da ortada hep bendim zaten, hiç anlam aramadım bu dünyada seni aradığım kadar..
Olur da karşılaşırsak, yine terket beni benden habersiz. Onca anıdan sonra bir gidişe daha katlanamam ben..
Dön dedim, dönmedin.
Sev dedim, sevmedin.
Gitme dedim, arkana bakmadan terkettin her şeyi hiç umursamadan... Ve ben öylece ortada kaldım tek başıma. Dünya daha da büyüdü, sokaklar daha da küçüldü. Islanan saçlarımla birlikte hayallerim oldu. Ama anladım ki yetmiyor bir sevgi değişmeye. Dünyayı değiştirebilirsin sevginle ama sevdiğin kişiyi değiştirmeden bir anlamı olmuyor bunların.
Ve sen gidince anladım ki, görmeden de sevebiliyormuş insan..
Sen yokken anladım ki, saçları ağarmadan da yaşlanabiliyormuş insan...
Unutamadım, özledim diyorum sonra...
Eski günlerden tut benden nefret ettiğin günlere kadar. Keşke elimi tutsaydın da demiyorum, varlığın yetseydi yokluğuma diyorum, ama hiç yanımda olamıyorsun..
Yağmur yağıyor, farklı pencerelerden.
Artık aynı yağmuru izlemiyoruz artık diyorum. Farkında değilsin ve bu yeterince acı veriyor, her şey için çok geç olduğu aklıma geliyor ama çare yok artık diyorum..
Yokluğuna varlık katayım derken tükendim.. Bir tepeden ayrı ayrı yaşadığımız hayatı izliyorum saatlerce, çok yakınsındır belki bana.. Ama bir anlamı kalmıyor saatlerce yol varken aramızda. Ve ben daha nerede olduğunu kiminle bile bilmiyorum..
Sonra kendime "gitti" diyorum, tam o anda sen aklımda bana "bitti" diyorsun..
Giden sen, biten ben oluyorum bundan kimsenin haberi olmuyor...
Her gün aynı maskeyi takıyorum, mutlu görsünler diye beni, ''niye moralsizsin, neyin var?'' sorularına seni anlatmayayım diye susmak istiyorum her seferinde..
Ama içim hep buruk kalıyor, sonra odamda tek kalıyorum.
Anlıyorum ki yalnız kalan tek benmişim. Kimseler için hiçmişim. Yokluğunda ölmemişim belki ama, gözlerini bile düşünürken diyorum ki ben hep bitmişim. Kalan da ortada hep bendim zaten, hiç anlam aramadım bu dünyada seni aradığım kadar..
Olur da karşılaşırsak, yine terket beni benden habersiz. Onca anıdan sonra bir gidişe daha katlanamam ben..
Dön dedim, dönmedin.
Sev dedim, sevmedin.
Gitme dedim, arkana bakmadan terkettin her şeyi hiç umursamadan... Ve ben öylece ortada kaldım tek başıma. Dünya daha da büyüdü, sokaklar daha da küçüldü. Islanan saçlarımla birlikte hayallerim oldu. Ama anladım ki yetmiyor bir sevgi değişmeye. Dünyayı değiştirebilirsin sevginle ama sevdiğin kişiyi değiştirmeden bir anlamı olmuyor bunların.
Ve sen gidince anladım ki, görmeden de sevebiliyormuş insan..
Sen yokken anladım ki, saçları ağarmadan da yaşlanabiliyormuş insan...
Ne güçlü büyütmüşsün beni anne!
Ne güçlü büyütmüşsün beni anne! Sen yine de beni merak etme, Her şeyle savaşmayı, Güzel günlerin de olacağını, Ben senden öğrendim anne. Yine de buralar güzel, soğukları saymazsan. İnsanlar mutlu, beni saymazsan. Gündüzler ve gecelerde iyi, yalnızlığımı saymazsan. Beni soracak olursan anne, Ben de iyiyim, içimdeki yangını saymazsan.
Uyumadığım gecelere bir yenisi daha eklendi bugün.
Yaptığın kötülüklerle uyumadığım geceler adeta bir biriyle yarış içinde sanki..
Ha bire artıyorlar..
Ve ben de acılarımın beynimde ku'durduğu gibi bir köşede duruyorum.
sana bütün dertlerimi 'nasıl anlatabilirim?' diye,
bu gece de düşüncelere kapıldım
çocuksu hayallere kapıldığım gibi.
Bir düş gibi, aklımdan kalbime düşüşün gibi...
bitmek isteyen düşünceler, tükenmek isteyen sigaralar, kırılmak isteyen bir kalem, bir kağıt, adeta yok olmak isteyen bir ben var bu gecede.
Her şey tam diyebilirsin, lakin bir sen eksiksin bu gece yanımda.
ama canımdan eksik değilsin, buna emin olabilirsin.
Hem, bu yüzden ''gece ve biz'' diyorum ya,
hiç düşünmedin mi? düşünmedin biliyorum.
Sahi sen düşünmek nedir biliyor musun?
Benim ki de soru mu şimdi?
Tabii ki de bilmiyorsun.
Bilemezsin.
Bilseydin bana çektirdiğin acıların ne denli acı ve azap verici olduğunu bilirdin
ki sen acıyı sadece aşk sanıyorsun, ya da kelime anlamını sorsam, acı biber filan dersin eminim.
Fakat bence bırak bu işleri, ya şunu bi düşünsene bir el seni ne kadar ısıtabilir ki? Kendinden bile haberin yok ki senin.
Kaç gece bensiz üşüdüğünü bile bilmiyorsundur buna da,
beni sevmediğin kadar eminim.
O yüzden ''bilemezsin'' diyorum..
Ve şuan, dışarıda hava çok güzel.
bulutlar her yeri kaplamış..
sanki bana, 'çık balkona, yak bir sigara' diyor.
iyi de, sigara senin kadar olmasa da çok zararlı.
nasıl içerim? ve bu aslında doğaya hakaret.
senin bahar kokulu, sadece insanları kandırmak için kullandığın güzelliğine, saçlarına, ellerine hakaret.
Yanılıyor muyum?..
Sonra bir şarkı çalıyor hemen sonra, ''kimse olmadı senin gibi'' diye.
kimse olur mu senin gibi, bilemem ama emin ol daha olmadı..
Şu anda sen bunu belki oturduğun yerde görürsün..
ya da kim bilir? belki hiç bilmezsin bile.
Sana olan sevgimi bilmediğin gibi.
pek bir önemi yok zaten.
kitap bile yazsam, anlamadığın sürece okusan boş aslında.
Kitap dedim de, acı ve kötülük kitap olsa emin ol yazarı sen olursun..
Neyse, ne yaparsan yap, neye inanırsan inan ama, seni sevdiğimi bilerek yap bunları.
ya da ne bileyim, şarkı değişti bak. ''beni unutma'' diyor.
Beni unutma, unutursan ölürüm biliyorsun..
Değişti demişken, sen hiç değişme olur mu?
iyi olan bütün huyların aynı kalsın.
Gerçi pek azlar, ama buna da şükür diyorum.
Her neyse senden bir şey isteyeceğim, beni biraz anla olur mu?
Şimdi bir sigara yak ve derin bir nefes çek sigaradan.
O son attığım mesaja iyice bak.
Gülümse ve mutlu ol..
Ayrılığın ilk gecesine uyarcasına dışarı çık ve
Sonra kalk yağmurda yürü.
Islanan saçlarını sorun etme.
Gözlerin ıslanmadıysa
Emin ol ki, sorun yok.
Aslında bütün bunları neden anlattığımı ben bile bilmiyorum emin ol.
Her neyse, emin ol sadece can sıkıntısı hepsi..
Gelmeyeceğini adım gibi biliyorum aslında ama neyse, bir umut.
Ya düşünsene, ajdar bile şarkıcı olmuş, biz neden beraber olamayalım ki?
Tabii sen buna da gülersin şimdi, aynaya bak yaptığın hatalara da gülebiliyorsan ne mutlu sana.
Her neyse, bensiz bir bencil kalmak için diren
Ve başkalarında mutluluğu, kelime anlamını dahi bilmediğin aşkı aramaya devam et..
Ha bire artıyorlar..
Ve ben de acılarımın beynimde ku'durduğu gibi bir köşede duruyorum.
sana bütün dertlerimi 'nasıl anlatabilirim?' diye,
bu gece de düşüncelere kapıldım
çocuksu hayallere kapıldığım gibi.
Bir düş gibi, aklımdan kalbime düşüşün gibi...
bitmek isteyen düşünceler, tükenmek isteyen sigaralar, kırılmak isteyen bir kalem, bir kağıt, adeta yok olmak isteyen bir ben var bu gecede.
Her şey tam diyebilirsin, lakin bir sen eksiksin bu gece yanımda.
ama canımdan eksik değilsin, buna emin olabilirsin.
Hem, bu yüzden ''gece ve biz'' diyorum ya,
hiç düşünmedin mi? düşünmedin biliyorum.
Sahi sen düşünmek nedir biliyor musun?
Benim ki de soru mu şimdi?
Tabii ki de bilmiyorsun.
Bilemezsin.
Bilseydin bana çektirdiğin acıların ne denli acı ve azap verici olduğunu bilirdin
ki sen acıyı sadece aşk sanıyorsun, ya da kelime anlamını sorsam, acı biber filan dersin eminim.
Fakat bence bırak bu işleri, ya şunu bi düşünsene bir el seni ne kadar ısıtabilir ki? Kendinden bile haberin yok ki senin.
Kaç gece bensiz üşüdüğünü bile bilmiyorsundur buna da,
beni sevmediğin kadar eminim.
O yüzden ''bilemezsin'' diyorum..
Ve şuan, dışarıda hava çok güzel.
bulutlar her yeri kaplamış..
sanki bana, 'çık balkona, yak bir sigara' diyor.
iyi de, sigara senin kadar olmasa da çok zararlı.
nasıl içerim? ve bu aslında doğaya hakaret.
senin bahar kokulu, sadece insanları kandırmak için kullandığın güzelliğine, saçlarına, ellerine hakaret.
Yanılıyor muyum?..
Sonra bir şarkı çalıyor hemen sonra, ''kimse olmadı senin gibi'' diye.
kimse olur mu senin gibi, bilemem ama emin ol daha olmadı..
Şu anda sen bunu belki oturduğun yerde görürsün..
ya da kim bilir? belki hiç bilmezsin bile.
Sana olan sevgimi bilmediğin gibi.
pek bir önemi yok zaten.
kitap bile yazsam, anlamadığın sürece okusan boş aslında.
Kitap dedim de, acı ve kötülük kitap olsa emin ol yazarı sen olursun..
Neyse, ne yaparsan yap, neye inanırsan inan ama, seni sevdiğimi bilerek yap bunları.
ya da ne bileyim, şarkı değişti bak. ''beni unutma'' diyor.
Beni unutma, unutursan ölürüm biliyorsun..
Değişti demişken, sen hiç değişme olur mu?
iyi olan bütün huyların aynı kalsın.
Gerçi pek azlar, ama buna da şükür diyorum.
Her neyse senden bir şey isteyeceğim, beni biraz anla olur mu?
Şimdi bir sigara yak ve derin bir nefes çek sigaradan.
O son attığım mesaja iyice bak.
Gülümse ve mutlu ol..
Ayrılığın ilk gecesine uyarcasına dışarı çık ve
Sonra kalk yağmurda yürü.
Islanan saçlarını sorun etme.
Gözlerin ıslanmadıysa
Emin ol ki, sorun yok.
Aslında bütün bunları neden anlattığımı ben bile bilmiyorum emin ol.
Her neyse, emin ol sadece can sıkıntısı hepsi..
Gelmeyeceğini adım gibi biliyorum aslında ama neyse, bir umut.
Ya düşünsene, ajdar bile şarkıcı olmuş, biz neden beraber olamayalım ki?
Tabii sen buna da gülersin şimdi, aynaya bak yaptığın hatalara da gülebiliyorsan ne mutlu sana.
Her neyse, bensiz bir bencil kalmak için diren
Ve başkalarında mutluluğu, kelime anlamını dahi bilmediğin aşkı aramaya devam et..
ya çık hayatımdan ya da gel hayatım ol...
Bu gün yine sen geldin aklıma,
İnce bir sızı uğradı sol yanıma.
Yüzünde o bitmeyen tebessümünle yine çıktın karşıma.
Hayalin...
Sen gittin ama o hiç yalnız bırakmadı beni,
Titreyen yüreğim onunla ısındı,
Sensizliğe sitem ederken,
Gecenin en koyusunda yine yanımdaydı.
Giderken hayalini niye bıraktın...
Yaşlı gözlerle aynaya bakıyorum.
Gördüğüm şey ne biliyor musun?
Hiç…
Koca bir hiç.
Sen yoksan hep eksik kalıyorum,
Yüreğim yarım, suskun üzgün,
Sen yoksan ben hiç oluyorum.
Sensizliğe sitem ediyorum yine.
Gecenin en koyu en acımasız saatleri bunlar.
O ince sızı şiddetleniyor…
Seni düşündükçe daha da acıyor yüreğim bedenim ruhum.
Yokluğunu hayal bile edemezken,
Bire bir yaşıyorum,
Ne kadar zor geliyor yaşamak.
Yıkık dökük bir sevdanın arkasından bakıyorum,
Buğulu gözlerle.
Saatler ilerliyor ve ilerledikçe çaresizliğim daha da artıyor.
Neden?
Neden diyorum.
Bir sebep bulamıyorum ansızın gidişine..
Aşkı delice yaşamak varken,
Neden takıyorsun yüreğime kelepçeleri.
Sorular bitmiyor.
Kendime kızıyorum,
Keşke.
Keşke hiç çıkmasaydın karşıma,
Bu kör olası gözler görmeseydi seni...
Ne vardı bilmiyorum ki seni böyle sevecek..
Her gece sana kızıyorum.
Ve hayalinle kavga ediyorum
Sen gittin o niye gitmiyor.
Gelmesin istiyorum.
Ama olmuyor..
Yüreğimle olan savaşım bitmiyor.
Kaybetmenin acısı yakıyor canımı.
Sonunda kendimi de kaybediyorum.
Her şey karışıyor birbirine
Hayalinde küsüp gidiyor,
Tek başıma kalıyorum yine,
Her gece aynı film oynuyor,
Soğuk karanlık odamda.
Her gece hayalinle kavga ediyorum,
Sonra oda çekip gidiyor,
Ve her gecenin sonunda yalnızlık kazanıyor.
Bu sevdadan bana ne kaldı,
Acı, yalnızlık, gözyaşı, hüzün,
Payıma düşeni alıyorum her gece.
Sızana kadar içmek seni unutmak istiyorum,
Her gece şerefine içiyorum.
Ama bunu da başaramıyorum.
Bilmezdim ki,
Seni her yudumda içime çektiğimi.
Her kadehte seni de yüreğime sürüklediğimi.
Bilmezdim bilemezdim.
Sen gittin,
Neden hayalini almadın giderken.
Beni böyle cezalandırma.
Ya gel yüreğime yada al hayalini de defol..
Ya tamamen çık hayatımdan,
Ya da gel hayatım ol...
Mezarına Tüküreceğim
1978 yapımı gerilim filmidir. 2010 yılında yeni versiyonu sinemaya aktarılmıştır. Ayrıca film 2010 yılında TIME tarafından yayımlanan "En Vahşi 10 Film" listesine girmiştir
Jennifer Hills, genç ve güzel bir yazardır. Yeni kitabını yazmak ve kafa dinlemek amacıyla belirli bir süre bir kasabada nehir kenarındaki bir evde kalmaya karar verir. Kasabanın dört serserisi ile şerifi, genç yazara vahşice ve işkenceyle tecavüz ederler ve akabinde konuşmasını engellemek için öldürmeye karar verirler; fakat tam o esnada, genç kadın kendini nehre atar. Haftalarca nehir etrafında cesedini aradıktan sonra sonunda aramaktan vazgeçerler. Fakat Jennifer geri gelmiştir ve intikam almakta kararlıdır.
Filmin '78 versiyonunda tecavüzcüler arasında polis şefi yoktur. 2010 versiyonundaysa Jennifer Hills'in tecavüzcülerini öldürme yöntemleri çok daha vahşicedir
Jennifer Hills, genç ve güzel bir yazardır. Yeni kitabını yazmak ve kafa dinlemek amacıyla belirli bir süre bir kasabada nehir kenarındaki bir evde kalmaya karar verir. Kasabanın dört serserisi ile şerifi, genç yazara vahşice ve işkenceyle tecavüz ederler ve akabinde konuşmasını engellemek için öldürmeye karar verirler; fakat tam o esnada, genç kadın kendini nehre atar. Haftalarca nehir etrafında cesedini aradıktan sonra sonunda aramaktan vazgeçerler. Fakat Jennifer geri gelmiştir ve intikam almakta kararlıdır.
Filmin '78 versiyonunda tecavüzcüler arasında polis şefi yoktur. 2010 versiyonundaysa Jennifer Hills'in tecavüzcülerini öldürme yöntemleri çok daha vahşicedir
Ahkam keseceksin en iyisinden...
Benim yaşamımdaysan...
Kaderim dediğin, değişmez dediğin, tabu dediğin ne varsa değiştireceksin..
Alışkanlıklarının, suçluluk ve suçlama duygularının sen de yarattığı o kemikleşmiş ve bayağı döngüyü kırıp atacaksın..
Alçalmayacaksın.
Kendini küçümsemeyeceksin
Nitelikli olan ne varsa sahipleneceksin..
Sağına vurana solunu uzatmayacaksın..
Dinleri, dilleri, renkleri üzerinden sıyırıp çıkaracaksın..
Çıplak olacaksın; öyle onun bunun politik oyuncağı olmayacaksın..
Sürünün içinde bulunuyorsan ne sürünün ve ne de koyun olmanın renginin de önemli olmadığını bileceksin..
Sürünün içinde olmaktansa sürüyü güden olmayı yeğleyeceksin..
Alt üst olacaksın.
Zorlanacak, hırpalanacaksın..
Düşeceksin belki
Belki kanayacaksın..
Ama kendine olan inancını kaybetmeyeceksin..
Bu dünyanın ve bu dünyanın içindeki her şeyin senin için yaratıldığını ve sen olmazsan bu dünyanın ve içindekilerinin hiç bir hükmünün olmadığını bileceksin..
Benim yaşamımdaysan eğer..
Ezilip, büzülmeyeceksin..
Ahkam keseceksin en iyisinden...!
Kaderim dediğin, değişmez dediğin, tabu dediğin ne varsa değiştireceksin..
Alışkanlıklarının, suçluluk ve suçlama duygularının sen de yarattığı o kemikleşmiş ve bayağı döngüyü kırıp atacaksın..
Alçalmayacaksın.
Kendini küçümsemeyeceksin
Nitelikli olan ne varsa sahipleneceksin..
Sağına vurana solunu uzatmayacaksın..
Dinleri, dilleri, renkleri üzerinden sıyırıp çıkaracaksın..
Çıplak olacaksın; öyle onun bunun politik oyuncağı olmayacaksın..
Sürünün içinde bulunuyorsan ne sürünün ve ne de koyun olmanın renginin de önemli olmadığını bileceksin..
Sürünün içinde olmaktansa sürüyü güden olmayı yeğleyeceksin..
Alt üst olacaksın.
Zorlanacak, hırpalanacaksın..
Düşeceksin belki
Belki kanayacaksın..
Ama kendine olan inancını kaybetmeyeceksin..
Bu dünyanın ve bu dünyanın içindeki her şeyin senin için yaratıldığını ve sen olmazsan bu dünyanın ve içindekilerinin hiç bir hükmünün olmadığını bileceksin..
Benim yaşamımdaysan eğer..
Ezilip, büzülmeyeceksin..
Ahkam keseceksin en iyisinden...!
Yavaş Yavaş Ölürler
Yavaş yavaş ölürler
Seyahat etmeyenler.
Yavaş yavaş ölürler
Okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklarına esir olanlar,
Her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile
girmeyenler,
Bir yabancı ile konuşmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Heyecanlardan kaçınanlar,
Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı
görmek istemekten kaçınanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup yön değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına
çıkmamış olanlar
Pablo Neruda
Seyahat etmeyenler.
Yavaş yavaş ölürler
Okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklarına esir olanlar,
Her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile
girmeyenler,
Bir yabancı ile konuşmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Heyecanlardan kaçınanlar,
Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı
görmek istemekten kaçınanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup yön değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına
çıkmamış olanlar
Pablo Neruda
Başarmak üretmektir.
Üretmiyorsanız başarılı olamazsınız. Her başarının içinde, var olmanın ayrı bir hikayesi yer alır. Tüm başarıların ortak bir özelliği, içlerinde güçlü arzu barındırmalarıdır.Başarı büyükse, ona yol açan arzu da büyüktür. Ne kadar başarılıysanız o kadar arzulusunuz. Küçük arzuyla bir mektup, büyük arzuyla bir kitap yazarsınız. Bugününüz geçmişinizin eseridir, geleceğinizi de bugünkü arzularınız belirleyecek. İradenize bırakılan kaderi, başka hiçbir şey değil, arzularınız yani dualarınız belirler. Yaptıklarınız, yapmadıklarınız; yapacaklarınız ve yapmayacaklarınız yani her şeyiniz, yani tüm kendiniz arzularınıza bağlı. Üreteceğiniz her şey ne istediğinize, nasıl ve ne kadar istediğinize veya istemediğinize bağlıdır.
Kadın doğmak kadın olmak(esin Acıman)
"bir kadının hayatında bir erkek olur
bazen bir su olur akar, bazen bir yangın olur yakar.
bazen bir nehir gibi sessiz çağlar, bazen sel gibi dağı taşı önüne katar.
bazen gelir ve yeter, bazen gelmez ve acıtır, bazen
gelir ve gene acıtır.
bir kadının hayatında sadece bir erkek olur.
ve bütün öyküler bir kadının bir erkeğini anlatır."
kavuşmaktır sevmek bazen
ve bazen sevmek, özlemektir
bazen incinmektir sevmek
bazen koşulsuz affetmektir
öfkedir bazen, deli bir ateştir
ve bazen uyku gibi, gölge gibi sakin
bazen çelişkidir sevmek, çaresizliktir
bazen ise tek çaredir
bazen bir kuytuda gizlidir sevmek
bir yasakta yeşerir, karanlıktır
bazen ise bas bas bağırır, arsızdır
bazen öpmeden öpmektir sanki
ve sevişmeden nefes nefese kalmaktır
bazen yorar sevmek
bazen ise dinlendirir
bazen aynadır sevmek
ancak sevilince sevebilmektir
bazen karşılıksız, yankısız
sadece kendi içindedir, sessiz
bazen gençtir sevmek, ümitlidir
bazen yalnız ve eskidir, ama güzeldir
bazen bir tutkuda alev alır sevmek ve çabuk tükenir
bazen ise bir ömür boyu, hiç tükenmeden sevilir
bazen gelmektir sevmek, elini tutmak
ve kalmaktır
bazen ise sevmek
bilmek, anlamak, kabul etmek
ve gitmektir
ERKEK DOĞMAK ADAM OLMAK
"...ve kadın, bir gün kırklı yaşların ortalarında bir yerde, artık büyüdüğünü anlıyor. artık dostlarından başka bambaşka bir tatla. anneliğindeyse yarattığı eserden olabildiğince gurur duyan bir sanatçının o muhteşem hazzıyla kimliğinde bir olgun duruş ve derin bir anlayış ardını noktalayıp, deneyimlerin onda yarattığı sarsılmaz bir kendine güven duygusuyla geleceğe bakıyor. güneş sıcak, ay bile kocaman sanki, rüzgarlar dinmiş (yeni rüzgarlar çıksa da pek önemli değil) o hazır ve donanımlı artık, lodoslara poyrazlara.
kadın, yaşamış olduğu her acının, içini acıtan her erkeğin, onu zaman zaman çaresizliğe sürükleyen her olayın, çıkmaz zannettiği her sokağın, her çelişki ve ikilemin, evini ocağını aniden darmadağın edebilen her beklenmedik rüzgarın, görünen gözyaşlarıyla veya sessiz hıçkırıklarla onu ağlatan tüm zamanların... aynı şekilde yüreğini dolduran tüm aşkların, aşıkların, aniden karşısına çıkan fırsatların hiçbir şeyin artık raslantı olmadığını anlıyor.
kadın artık yaşlanma sürecine gireceği için, içinde aşkın biteceğine değil, içinde aşk duygusununun bittiğinde yaşlanmaya başlayacağını biliyor.
kadın aşktır ve kadın umuttur.
umut hayattır. kadın hayattır... "
arka kapaktan:
erkekler... askere giden, pusularda ölen, yangında son kurtarılan, batan gemiden en son ayrılan... kadına yol veren, kapı açan, iskemlesini tutan, çiçek getiren, hediye alan, evlenme teklifini yapan, ağladığı zaman saklanan; sözünün hep arkasında durması, içkiyi, seksi, parayı, gücü, kadını iyi bilmesi gereken, hep kazanmak ve bunun için mücadele etmek zorunda olan erkekler...
onlar bazen âşık oluyor, bazen başkasının kadınını seviyorlar. bazen aldatıyorlar, şaşkına dönüyorlar, gururları kırılıyor.
erkekler yaşam karşısında çok fazla sınanıyor.
ve bazıları adam oluyor, bazıları ise…
kitabın içinden:
erkek, önce kadında hayran olacağı, saygı duyacağı, yanına aldığı zaman gurur duyacağı, ‘benim kadınım’ derken yüzüne ve yüreğine doğru seçim yaptığına dair bir güven ışığı yayacak özellikler arar. bunları bulamadığı an, bu ilişki bir tutku, bir alev, hafif ve geçici bir serüven düzeninde seyreder ve bir zaman sonra tükenir, sevgiye dönüşmeden anılar torbasına girer, kaybolur gider. oysa bu aynı erkek, bu kadında hayran olduğu, saygı duyduğu ve tanıdıkça etkilendiği özellikleri biriktirmeye başladığı an, kadını sevmeye başlar. bu sevme sürecinin en önemli besini ise beğenmedir.
...
bir erkek, yaşam yoluna ortak seçtiği kadını beğenmemeye başladığı gün, o kadına saygısını da yitirmeye başlar. beğenmeme süreci, erkeğin kadınında değiştiremeyeceğini anladığı özelliklerinin onu rahatsız etmesi, ona bir güçsüzlük ve amaçsızlık hissi vermesi ile sonuçlanır. ve bu sonuç, sonun başlangıcıdır. beğenmeme süreci aşkı azaltır, tahammülü azaltır, saygıyı azaltır ve erkek kolay kolay ifade edemeyeceği, hayat ortağına veya sevgilisine anlatamayacağı, kalp kırmaktan ve anlaşılamamaktan korkan bir düzlemde, yavaş yavaş kendi kabuğuna çekilmeye, bedensel varlığında ruhsal yokluk düzenine kaymaya başlar. “kocam artık bana karşı çok ilgisiz,” diyen nice kadın, aslında bir zamanlar çok ilgili olan kocasının, onu, ortak yaşanan süre içerisinde nasıl dikkatle gözlediğini, kadınının sadece ilişkisi, evi, evliliği ve çocukları ile tanımlanan dünyası dışında, kendi kimliğine yönelik, kendini nasıl büyüttüğünü veya büyütemediğini, beynini ve ruhunu nasıl ısıttığını, geliştirdiğini veya geliştirmediğini izlemiş olduğunu bilmez. bu erkek, eğer bir ilgisizlik boyutuna geçmişse, büyük bir olasılıkla bu gözlemleri sonucunda hayal kırıklığına uğramıştır.
bazen bir su olur akar, bazen bir yangın olur yakar.
bazen bir nehir gibi sessiz çağlar, bazen sel gibi dağı taşı önüne katar.
bazen gelir ve yeter, bazen gelmez ve acıtır, bazen
gelir ve gene acıtır.
bir kadının hayatında sadece bir erkek olur.
ve bütün öyküler bir kadının bir erkeğini anlatır."
kavuşmaktır sevmek bazen
ve bazen sevmek, özlemektir
bazen incinmektir sevmek
bazen koşulsuz affetmektir
öfkedir bazen, deli bir ateştir
ve bazen uyku gibi, gölge gibi sakin
bazen çelişkidir sevmek, çaresizliktir
bazen ise tek çaredir
bazen bir kuytuda gizlidir sevmek
bir yasakta yeşerir, karanlıktır
bazen ise bas bas bağırır, arsızdır
bazen öpmeden öpmektir sanki
ve sevişmeden nefes nefese kalmaktır
bazen yorar sevmek
bazen ise dinlendirir
bazen aynadır sevmek
ancak sevilince sevebilmektir
bazen karşılıksız, yankısız
sadece kendi içindedir, sessiz
bazen gençtir sevmek, ümitlidir
bazen yalnız ve eskidir, ama güzeldir
bazen bir tutkuda alev alır sevmek ve çabuk tükenir
bazen ise bir ömür boyu, hiç tükenmeden sevilir
bazen gelmektir sevmek, elini tutmak
ve kalmaktır
bazen ise sevmek
bilmek, anlamak, kabul etmek
ve gitmektir
ERKEK DOĞMAK ADAM OLMAK
"...ve kadın, bir gün kırklı yaşların ortalarında bir yerde, artık büyüdüğünü anlıyor. artık dostlarından başka bambaşka bir tatla. anneliğindeyse yarattığı eserden olabildiğince gurur duyan bir sanatçının o muhteşem hazzıyla kimliğinde bir olgun duruş ve derin bir anlayış ardını noktalayıp, deneyimlerin onda yarattığı sarsılmaz bir kendine güven duygusuyla geleceğe bakıyor. güneş sıcak, ay bile kocaman sanki, rüzgarlar dinmiş (yeni rüzgarlar çıksa da pek önemli değil) o hazır ve donanımlı artık, lodoslara poyrazlara.
kadın, yaşamış olduğu her acının, içini acıtan her erkeğin, onu zaman zaman çaresizliğe sürükleyen her olayın, çıkmaz zannettiği her sokağın, her çelişki ve ikilemin, evini ocağını aniden darmadağın edebilen her beklenmedik rüzgarın, görünen gözyaşlarıyla veya sessiz hıçkırıklarla onu ağlatan tüm zamanların... aynı şekilde yüreğini dolduran tüm aşkların, aşıkların, aniden karşısına çıkan fırsatların hiçbir şeyin artık raslantı olmadığını anlıyor.
kadın artık yaşlanma sürecine gireceği için, içinde aşkın biteceğine değil, içinde aşk duygusununun bittiğinde yaşlanmaya başlayacağını biliyor.
kadın aşktır ve kadın umuttur.
umut hayattır. kadın hayattır... "
arka kapaktan:
erkekler... askere giden, pusularda ölen, yangında son kurtarılan, batan gemiden en son ayrılan... kadına yol veren, kapı açan, iskemlesini tutan, çiçek getiren, hediye alan, evlenme teklifini yapan, ağladığı zaman saklanan; sözünün hep arkasında durması, içkiyi, seksi, parayı, gücü, kadını iyi bilmesi gereken, hep kazanmak ve bunun için mücadele etmek zorunda olan erkekler...
onlar bazen âşık oluyor, bazen başkasının kadınını seviyorlar. bazen aldatıyorlar, şaşkına dönüyorlar, gururları kırılıyor.
erkekler yaşam karşısında çok fazla sınanıyor.
ve bazıları adam oluyor, bazıları ise…
kitabın içinden:
erkek, önce kadında hayran olacağı, saygı duyacağı, yanına aldığı zaman gurur duyacağı, ‘benim kadınım’ derken yüzüne ve yüreğine doğru seçim yaptığına dair bir güven ışığı yayacak özellikler arar. bunları bulamadığı an, bu ilişki bir tutku, bir alev, hafif ve geçici bir serüven düzeninde seyreder ve bir zaman sonra tükenir, sevgiye dönüşmeden anılar torbasına girer, kaybolur gider. oysa bu aynı erkek, bu kadında hayran olduğu, saygı duyduğu ve tanıdıkça etkilendiği özellikleri biriktirmeye başladığı an, kadını sevmeye başlar. bu sevme sürecinin en önemli besini ise beğenmedir.
...
bir erkek, yaşam yoluna ortak seçtiği kadını beğenmemeye başladığı gün, o kadına saygısını da yitirmeye başlar. beğenmeme süreci, erkeğin kadınında değiştiremeyeceğini anladığı özelliklerinin onu rahatsız etmesi, ona bir güçsüzlük ve amaçsızlık hissi vermesi ile sonuçlanır. ve bu sonuç, sonun başlangıcıdır. beğenmeme süreci aşkı azaltır, tahammülü azaltır, saygıyı azaltır ve erkek kolay kolay ifade edemeyeceği, hayat ortağına veya sevgilisine anlatamayacağı, kalp kırmaktan ve anlaşılamamaktan korkan bir düzlemde, yavaş yavaş kendi kabuğuna çekilmeye, bedensel varlığında ruhsal yokluk düzenine kaymaya başlar. “kocam artık bana karşı çok ilgisiz,” diyen nice kadın, aslında bir zamanlar çok ilgili olan kocasının, onu, ortak yaşanan süre içerisinde nasıl dikkatle gözlediğini, kadınının sadece ilişkisi, evi, evliliği ve çocukları ile tanımlanan dünyası dışında, kendi kimliğine yönelik, kendini nasıl büyüttüğünü veya büyütemediğini, beynini ve ruhunu nasıl ısıttığını, geliştirdiğini veya geliştirmediğini izlemiş olduğunu bilmez. bu erkek, eğer bir ilgisizlik boyutuna geçmişse, büyük bir olasılıkla bu gözlemleri sonucunda hayal kırıklığına uğramıştır.
7 Haziran 2018 Perşembe
Ne varsa harap bir kalpte var!
Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. "Aman sakın kendini" diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği: "Bırak kendini, koy gitsin!" Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!
Şems...
Şems...
Hazır olun ya da olmayın, bir gün sona geleceksiniz…
O gün geldiğinde zenginliğiniz, hıncınız, kininiz, öfkeleriniz, hayal kırıklıklarınız, umutlarınız, tutkularınız, planlarınız ve yapmak istediklerinizin hiçbir önemi kalmayacak….
Öyleyse önemli olan nedir? Yaşadığımız günlerin değeri neyle ölçülür?
- Önemli olan, ne aldığınız değil, ne verdiğinizdir.
- Önemli olan, öğrendikleriniz değil, öğrettiklerinizdir.
- Önemli olan, doğruluk, dürüstlük, merhamet, fedakarlık ve cesaretle atmış olduğumuz her adımla, başka yaşamları zenginleştirmiş olmanızdır.
- Önemli olan, yetenekleriniz değil, karakterinizdir.
- Önemli olan, diğer insanları yüreklendiren, onların sizi takip etmesini sağlayan örnek bir insan olmaktır.
- Önemli olan kaç kişi tanıdığınız değil, siz gittiğinizde ebedi bir yoksunluk hissedecek olan insanların sayısıdır.
- Önemli olan, hatıralarınız değil, sizi sevenlerin kalbinde yaşayacak olan hatıralarınızdır.
- Önemli olan, ne kadar uzun süre hatırlanacağınız değil, kimler tarafından ne şekilde hatırlanacağınızdır.
- Önemli bir hayat yaşamak rastlantıyla olmaz.
- Önemli olan, koşullar değil, seçimlerinizdir.
- Önemli bir hayat yaşamayı seçin…!
- Michael Josephson -
Öyleyse önemli olan nedir? Yaşadığımız günlerin değeri neyle ölçülür?
- Önemli olan, ne aldığınız değil, ne verdiğinizdir.
- Önemli olan, öğrendikleriniz değil, öğrettiklerinizdir.
- Önemli olan, doğruluk, dürüstlük, merhamet, fedakarlık ve cesaretle atmış olduğumuz her adımla, başka yaşamları zenginleştirmiş olmanızdır.
- Önemli olan, yetenekleriniz değil, karakterinizdir.
- Önemli olan, diğer insanları yüreklendiren, onların sizi takip etmesini sağlayan örnek bir insan olmaktır.
- Önemli olan kaç kişi tanıdığınız değil, siz gittiğinizde ebedi bir yoksunluk hissedecek olan insanların sayısıdır.
- Önemli olan, hatıralarınız değil, sizi sevenlerin kalbinde yaşayacak olan hatıralarınızdır.
- Önemli olan, ne kadar uzun süre hatırlanacağınız değil, kimler tarafından ne şekilde hatırlanacağınızdır.
- Önemli bir hayat yaşamak rastlantıyla olmaz.
- Önemli olan, koşullar değil, seçimlerinizdir.
- Önemli bir hayat yaşamayı seçin…!
- Michael Josephson -
ASPİRİN...
Eğer bir aspirinin kalp krizi sırasında işe yaramasını istiyorsanız, onu çiğnemelisiniz. Aspirin, kan pıhtılarını oluşturan plateletlerin(Trombosit) oluşmasını önler. Çiğnendiğinde daha hızlı çalışır. Bunun sebebi aspirini çiğnediğinizde anti-platelet efektin sindirim sürecine uğramadan direk olarak ağızdaki kan damarlarına karışmasıdır.
6 Haziran 2018 Çarşamba
öfke kapısını aralamaya gelmez.
Öfke kapısını aralamaya gelmez, tamamı açılır.
Öfke kapısı açıldığında oradan ilk çıkanlar sevgilerdir. İçeriye de ancak boğucu bir hava girer..
İnsanların başına gelen bir çok acı düşünmeden konuştukları içindir.
Düşünmeden konuşmak nişan almadan ateş etmeye benzer biraz. Iskalama ihtimali çok yüksektir.
SU ATEŞE GALİPTİR AMA SU BİR KABA GİRERSE ATEŞ ONU KAYNATIR.YOK EDER..
Öfke kapısı açıldığında oradan ilk çıkanlar sevgilerdir. İçeriye de ancak boğucu bir hava girer..
İnsanların başına gelen bir çok acı düşünmeden konuştukları içindir.
Düşünmeden konuşmak nişan almadan ateş etmeye benzer biraz. Iskalama ihtimali çok yüksektir.
SU ATEŞE GALİPTİR AMA SU BİR KABA GİRERSE ATEŞ ONU KAYNATIR.YOK EDER..
Özgürlük...
Hürriyet özgürlük şansına erişenlerin mevkiidir. Özgürlük insanların düşlerini canlı tutan bir sözcüktür. Ne ifade ettiğini kimse açıklayamaz ama herkes anlar.'' ...
AŞK VAR MI AŞK, SEN ONDAN HABER VER?
Boş ver be yaşı başı!
Gönlün ne kadar şık sen ondan haber ver?..
Şöyle atıp koyu grileri-siyahları sabahtan,
sarı bir kaşkol atabiliyor musun boynuna, ondan haber ver?
Koyma bir kenara yüreğini, aç kapılarını.
Gelene geçene yol verme girsin diye içeri
ama gömme başını toprağa bir çift güzel göz uğruna .
Bilirim yine yeşerecek bir çiçek bulursun bir dalda,
aklını kaybedecek kadar bir aşk varsa avuçlarında,
bırak aksın yollarına.
Yağ geç, yık geç, kimse inanmazsa inanmasın.
Sen inan yüreğine...
Hem ona geçmezse kime geçer sözün?..
büyü büyü...
bak ellerin ayakların kocaman,
aklında maaşallah yerinde,
e ne diye tutarsın yüreğini uçmasın diye.
Akıllı ol,
yüreğin gelir peşinden...
Boşver yaşı başı...
Aşk var mı aşk,
sen ondan haber ver?
Takılmışsın yüzündeki gözündeki çizgilere.
O çizgilerin yüreğine neler kazıdığını düşün.
Atmak mı istiyorsun kendini bir dereye soğuk bir kış günü.
öl gitsin...
Parayı pulu savurup,
bir balıkçı köyünde balık tutmak mıdır istediğin,
savrul gitsin...
Boş ver be yaşı başı,
kim tutar seni kim?
Kendi yüreğinden başka kim?.
Aklını al da öyle git,
ister yollara, ister odalara, ister kırlara bayırlara vur da git.
Dert etme ellerini, onlar da gelir seninle, bırakmadıkça birine.
O biri de gelir gerçekten istedigin oysa,
seveceksen ve öleceksen uğruna...
yaşa be, yaşa da öyle git, gireceksen toprağa...
yaş 70’e gelse bile, hayat daha bitmemiş, sen mi biteceksin?
çekeceksen bile bayrağı ,
‘yaşadım ulan dibine kadar’ diyemeyecek misin?
Sibel Bengü
Gönlün ne kadar şık sen ondan haber ver?..
Şöyle atıp koyu grileri-siyahları sabahtan,
sarı bir kaşkol atabiliyor musun boynuna, ondan haber ver?
Koyma bir kenara yüreğini, aç kapılarını.
Gelene geçene yol verme girsin diye içeri
ama gömme başını toprağa bir çift güzel göz uğruna .
Bilirim yine yeşerecek bir çiçek bulursun bir dalda,
aklını kaybedecek kadar bir aşk varsa avuçlarında,
bırak aksın yollarına.
Yağ geç, yık geç, kimse inanmazsa inanmasın.
Sen inan yüreğine...
Hem ona geçmezse kime geçer sözün?..
büyü büyü...
bak ellerin ayakların kocaman,
aklında maaşallah yerinde,
e ne diye tutarsın yüreğini uçmasın diye.
Akıllı ol,
yüreğin gelir peşinden...
Boşver yaşı başı...
Aşk var mı aşk,
sen ondan haber ver?
Takılmışsın yüzündeki gözündeki çizgilere.
O çizgilerin yüreğine neler kazıdığını düşün.
Atmak mı istiyorsun kendini bir dereye soğuk bir kış günü.
öl gitsin...
Parayı pulu savurup,
bir balıkçı köyünde balık tutmak mıdır istediğin,
savrul gitsin...
Boş ver be yaşı başı,
kim tutar seni kim?
Kendi yüreğinden başka kim?.
Aklını al da öyle git,
ister yollara, ister odalara, ister kırlara bayırlara vur da git.
Dert etme ellerini, onlar da gelir seninle, bırakmadıkça birine.
O biri de gelir gerçekten istedigin oysa,
seveceksen ve öleceksen uğruna...
yaşa be, yaşa da öyle git, gireceksen toprağa...
yaş 70’e gelse bile, hayat daha bitmemiş, sen mi biteceksin?
çekeceksen bile bayrağı ,
‘yaşadım ulan dibine kadar’ diyemeyecek misin?
Sibel Bengü
İnsanlar ikiye ayrılırlar:
Başkaları için yaşayanlar,
Başkaları sayesinde yaşayanlar.
Sorun olanlar, çözüm olanlar…
Ümit kıranlar, ümit verenler…
Dert üretenler, deva üretenler…
Şikayet edenler, çare bulanlar…
Aynı havayı soluyan,
Aynı sıkıntıyı yaşayan,
Aynı sevince ortak olan iki insandan biri dert küpü olur çıkar, diğeri deva küpü.
Biri şikayet üretir, öbürü çare.
Biri yük olur, öbürü yük taşır....
Başkaları için yaşayanlar,
Başkaları sayesinde yaşayanlar.
Sorun olanlar, çözüm olanlar…
Ümit kıranlar, ümit verenler…
Dert üretenler, deva üretenler…
Şikayet edenler, çare bulanlar…
Aynı havayı soluyan,
Aynı sıkıntıyı yaşayan,
Aynı sevince ortak olan iki insandan biri dert küpü olur çıkar, diğeri deva küpü.
Biri şikayet üretir, öbürü çare.
Biri yük olur, öbürü yük taşır....
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)