23 Mayıs 2015 Cumartesi
lütfen 'turkche' konuşmayın.
Bir millet dilini kaybederse kültürünü de kaybeder.Kültürü giden bir millette millet olmaktan çıkar.
Türkçenin çok zengin bir dil olduğunu bütün herkesin bilmesi gerekiyor.
1970 Lİ YILLAR
Asalet sıradandı, herkeste vardı.
Zor okunan kitapları bile kolayca okurdu gençler.
Kızların etekleri kısaydı, erkeklerin saçı uzun, ne fark eder.
Kadının ruhuna bakılırdı, erkeğin kafasının içine.
***
Ölüme kafa tutardı gençler, kimseyi lafa tutmazdı. Destansı öyküsü vardı her birinin.
Gözaltına alındılar ama el üstünde gittiler mahşere.
Herkes bir düşüncenin peşine takıldı.
Oy karşılığı buzdolabının, bir torba kömürün peşine takılmadılar ya!
***
İşçilerin adam yerine kondukları yıllar.
Öğretmenlerin hayata katıldıkları mevsimler. İnsanlar aşk yumağı.
Bedenler yere serilse de, ruhlar ayakta.
Varsın gaz ve yağ kuyrukları olsun.
Şimdiki gibi şerefsizlik kuyrukları yoktu ya...
***
Mahalleler masumiyet beldesi.
Camilerde siyasetin zerresi mevcut değil.
Şarkıcılar parmakla gösterilirdi, her mahallede bir tiyatro.
Futbolcular bile adam gibiydi.
Radyonun başında dönerdi dünya.
Bir televizyonumuz vardı, varsın sansürü olsun.
Şimdiki televizyonlar gibi, zehir kutusu değildi ya.
***
Bir kargaşa vardı yalan değil, bir kapışma...
Labirentin bir ucu "Bağımsız Türkiye"ydi, öbür ucu "Milliyetçi Türkiye."
Karartma gecelerinde bile hepsinin rüyası aydınlıktı.
1970'li yılların gençliği, tuzağa düşmeyi bildiler ama sadece kendilerini yaktılar.
***
Bütün kötülüklerin anası 1980'dir.
Ve ardından gelen yıllar!
***
Haysiyetle yapılan sözleşme, yüreklerde bozulduktan sonradır ki...
Toplum da büyük bir hızla bozuldu.
O yüzden, insanlar o yıllardan kalan bir şarkıyı bile duysa, kendilerini kaybediyorlar.
Çünkü hepsi biliyor...
Kaybettiklerinin, bir daha asla kazanamayacak kadar değerli olduğunu....
Bir kargaşa vardı yalan değil, bir kapışma...
Labirentin bir ucu "Bağımsız Türkiye"ydi, öbür ucu "Milliyetçi Türkiye."
Karartma gecelerinde bile hepsinin rüyası aydınlıktı.
1970'li yılların gençliği, tuzağa düşmeyi bildiler ama sadece kendilerini yaktılar.
***
Bütün kötülüklerin anası 1980'dir.
Ve ardından gelen yıllar!
***
Haysiyetle yapılan sözleşme, yüreklerde bozulduktan sonradır ki...
Toplum da büyük bir hızla bozuldu.
O yüzden, insanlar o yıllardan kalan bir şarkıyı bile duysa, kendilerini kaybediyorlar.
Çünkü hepsi biliyor...
Kaybettiklerinin, bir daha asla kazanamayacak kadar değerli olduğunu....
Orman sarmaşığı kadınlar...
Orman sarmaşığı gibidir bazı kadınlar.
Kökleri toprağa inatla tutunmuştur, dalları ise yaşama...
Başları hep yukarıya bakar, başlarına ne gelirse gelsin, her zaman yukarıya...
Onlar babalarının bahçelerinde doğmazlar, orman çocuğudurlar nihayetinde, bu yüzden doğuştan güçlüdürler, börtü böcek arasında büyürler, orman kanunlarını iyi bilirler, hayatta kalmanın ise bin bir türlü yolunu...
Orman sarmaşıkları doğuştan savaşçıdırlar.
Hep mücadele etmelerini gerektiren bir sebepleri vardır.
Gerektiğinde kavgadan da korkmazlar.
Her mevsime dayanıklıdırlar ve her koşula.
Özgürdürler, kolay kolay bir erkeğe bağlanamazlar.
Onlar bir tek kendileri gibi savaşçılara aşık olurlar.
Aşkları kuvvetlidir, bünyeleri de...
Vahşidirler ama bir o kadar duygusaldırlar.
Onlar güçlü duyguların kadınlarıdır; büyük acıların, büyük mücadelelerin, büyük kavgaların, büyük hayallerin, büyük aşkların...
Hayatları inişli çıkışlıdır ve denizleri dalgalı...
Onlar kimsenin cesaret edemediği kararları alırlar.
Herkesden daha çok denerler ve yanılırlar...
Bu yüzden en çok hatayı onlar yaparlar.
En çok onlar hakarete uğrarlar.
En çok onların hakkında konuşulur.
En çok onlar düşerler,
En kolay onlar kalkarlar,
Bir türlü bitmezler, yok olduklarını düşündüğünüz her seferinde küllerinden yeniden doğarlar.
Kimse onlar kadar sık “yeniden” başlayamaz...
Hayat arsızıdır bu orman sarmaşığı kadınlar.
Bu yüzden kendilerini de korumazlar; açıkta dururlar...
Rüzgara karşı, ayaza karşı, yeldeğirmenlerine karşı, hayatın tam orta yerinde; hayata karşı...
Bu orman sarmaşığı kadınlar acının da, aşkın da dibine vururlar.
Bu yüzden, en çok onlar yaralanırlar,
En çok onlar karalanırlar...
Yıldız kadar parlak ama gece kadar da karanlıktırlar.
Ateş kadar sıcak, kar kadar da soğukturlar.
Asidirler ama bir o kadar da asildirler.
En güçlü fırtınalar onların başından geçer inadına, en sert rüzgarlar ve en deli yağmurlar...
Bu orman sarmaşıkları iflah olmazlar...
Kazansalar da, kaybetseler de, her savaştan daha da güçlenerek çıkarlar...
Tıpkı bir orman sarmaşığı gibi; ne kadar kesersen kes, bir yolunu bulur yine başlarını bi yerden çıkarırlar...
Yasemin Pulat
HER SEVDA
"Yeni aşk kelimeleri, yeni öğrenilen
incelikler öbür sevgiliye saklanıyor."
F.Scott Fitzgerald
Her sevda başlangıçtır bir yenisine
Öteki başkaldırır daha bitmeden biri
Biz isteyelim istemeyelim sürüp gider böylece.
Baksak ki unutmuşuz günün birinde her şeyi
Ne o sevdalar, ne ölümsüz sözler kalmış
Toplasak toplasak hepsini işte
Onca sevda bir sevdayı yaratmış
Döner durur başımızın üstünde
Gözlerden ağızlardan saçlardan
Ellerden omuzlardan yapılmış bir hâle.
Ve çınlar her biri bir silahın yankısı gibi
Bir yaşam boyu biz tetiği çektikçe.
Edip CANSEVER -
incelikler öbür sevgiliye saklanıyor."
F.Scott Fitzgerald
Her sevda başlangıçtır bir yenisine
Öteki başkaldırır daha bitmeden biri
Biz isteyelim istemeyelim sürüp gider böylece.
Baksak ki unutmuşuz günün birinde her şeyi
Ne o sevdalar, ne ölümsüz sözler kalmış
Toplasak toplasak hepsini işte
Onca sevda bir sevdayı yaratmış
Döner durur başımızın üstünde
Gözlerden ağızlardan saçlardan
Ellerden omuzlardan yapılmış bir hâle.
Ve çınlar her biri bir silahın yankısı gibi
Bir yaşam boyu biz tetiği çektikçe.
Edip CANSEVER -
HAYATINIZ SEÇTİĞİNİZ KADINDIR
Harun Reşit savaşta esir aldığı düşman Generale :
-Hayatını bağışlarım ama bir şartım var , der.
'Kadınlar hayatta en çok ne ister?' budur bilmek istediğim.......
Bu sorunun yanıtını getir kurtar kelleni der.
General sorar soruşturur bu çetin sorunun yanıtını aramaya başlar
ve Kafdağındaki bir cadının bunu bildiğini öğrenir....
Günlerce gecelerce at koşturur, cadıyı bulur ve sorar:
-Kadınlar hayatta en çok ne ister?
Korkunç cadı yanıt için öyle bir şart ileri sürer ki
yenilir yutulur cinsten değil.....
-Evlen benimle!!!!.....
O zaman öğrenirsin ancak istediğini....
Bu ölümcül teklifi kabul eder General ve doğru yanıtı alır almaz
koşar Harun Reşit'e ve :
-Kadınlar en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek ister!..
Harun Reşit Generalin hayatını bağışlar
ancak cadıya da evlenmek için söz vermiştir.
Neyse evlenirler. İlk gece General bir bakar ki , o korkunç cadı
dünyalar güzeli bir afete dönüşmüş karanlık odada.....
Konuşur cadı :
- Benim kaderim böyle....
Günün sadece yarısı güzel olabilirim ,
diğer yarısı çirkinim der.
Ne dersin? Geceleri seninleyken mi güzel olayım ,
yoksa gündüzleri dışardayken mi?.....
General düşünür ve :
sen bilirsin kararı kendin ver der.
İşte o an korkunç cadı sonsuzadek güzel bir kadın olarak kalır....
Peki bu öyküden çıkarılacak 3 ders nedir???
1.Kadınlar en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek isterler.
2.Özgür iradesiyle hareket eden bir kadın her zaman güzeldir.
3.İster güzel olsun, ister çirkin olsun her kadın aslında bir cadıdır. :)
Hayatınız seçtiğiniz kadındır.......
Zevkli bir kadına rastlarsanız zevkiniz,
bilgili bir kadına rastlarsanız bilginiz ,
zeki bir kadına rastlarsanız zekanız gelişir.
Hayat kat kattır.
Babil'in Asma Bahçeleri gibi teraslar halinde yükselir
ve bir terastan bir terasa sizi kadınlar götürür.
Ve bugün durduğunuz teras , seyrettiğiniz manzara ,
gördüğünüz hayat yanınızdaki kadının terası ,
manzarası ve hayatıdır.....
Hayatınız seçtiğiniz kadındır......
-Hayatını bağışlarım ama bir şartım var , der.
'Kadınlar hayatta en çok ne ister?' budur bilmek istediğim.......
Bu sorunun yanıtını getir kurtar kelleni der.
General sorar soruşturur bu çetin sorunun yanıtını aramaya başlar
ve Kafdağındaki bir cadının bunu bildiğini öğrenir....
Günlerce gecelerce at koşturur, cadıyı bulur ve sorar:
-Kadınlar hayatta en çok ne ister?
Korkunç cadı yanıt için öyle bir şart ileri sürer ki
yenilir yutulur cinsten değil.....
-Evlen benimle!!!!.....
O zaman öğrenirsin ancak istediğini....
Bu ölümcül teklifi kabul eder General ve doğru yanıtı alır almaz
koşar Harun Reşit'e ve :
-Kadınlar en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek ister!..
Harun Reşit Generalin hayatını bağışlar
ancak cadıya da evlenmek için söz vermiştir.
Neyse evlenirler. İlk gece General bir bakar ki , o korkunç cadı
dünyalar güzeli bir afete dönüşmüş karanlık odada.....
Konuşur cadı :
- Benim kaderim böyle....
Günün sadece yarısı güzel olabilirim ,
diğer yarısı çirkinim der.
Ne dersin? Geceleri seninleyken mi güzel olayım ,
yoksa gündüzleri dışardayken mi?.....
General düşünür ve :
sen bilirsin kararı kendin ver der.
İşte o an korkunç cadı sonsuzadek güzel bir kadın olarak kalır....
Peki bu öyküden çıkarılacak 3 ders nedir???
1.Kadınlar en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek isterler.
2.Özgür iradesiyle hareket eden bir kadın her zaman güzeldir.
3.İster güzel olsun, ister çirkin olsun her kadın aslında bir cadıdır. :)
Hayatınız seçtiğiniz kadındır.......
Zevkli bir kadına rastlarsanız zevkiniz,
bilgili bir kadına rastlarsanız bilginiz ,
zeki bir kadına rastlarsanız zekanız gelişir.
Hayat kat kattır.
Babil'in Asma Bahçeleri gibi teraslar halinde yükselir
ve bir terastan bir terasa sizi kadınlar götürür.
Ve bugün durduğunuz teras , seyrettiğiniz manzara ,
gördüğünüz hayat yanınızdaki kadının terası ,
manzarası ve hayatıdır.....
Hayatınız seçtiğiniz kadındır......
Gittin...
Gittin...
Ben arkandan sadece baktım.
Oysa söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki...
’’gidersen, iyiye dair ne varsa içimde yitireceğim hepsini.
Gidersen, sönecek içimdeki ateş ve bir daha hiç kimse yakamayacak.
Gidersen, karanlığa mahkum edeceksin günlerimi.
O karanlıkta yolumu kaybedeceğim...’’ diyecektim sana.
Konuşamadım...
Gittin...
gidişini görmemek için gözlerimi kapattım.
Öğlesine acıdı ki içim, tutup koparsalardı kolumu,
bacağımı bu kadar acı duymazdım.
Acım yaş olup akmalıydı gözümden.
Ağlayamadım...
Gittin...
gidişini önlemek için tutmalıydım ellerinden.
Ellerim değilmiydi her dokunuşunda seni ürperten?!
ürperirdin yine biliyorum.
Bir kez dokunsam, bir kes tutsam ellerini,
gitmek için biriktirdiğin bütün cesaretin kaybolurdu.
Tutamadım...
Gittin...
bir yıkım gibiydi gidişin.
Sen adım, adım uzaklaşırken benden çöküp kaldı bedenim olduğu yerde.
Nice terk edişlere dayanan bu yürek bu kes yenilmişti.
Bu kadar zayıf değildim ben, kalkmalıydım.
Kalkamadım...
Gittin...
oysa ben geldiğin gün gideceğini biliyordum.
Hazırdım gidişine.
Kaçak zamanları yaşıyorduk.
Zaman bitecek ve sen gidecektin.
Bense gidişinin ertesi günü hayatıma kaldığım yerden devam edecektim.
Edemedim...
Başlayamadım...
Gittin...
bir şey söyledin mi giderken?
‘KAL’ dememi istedin mi?
Son bir kez ‘ SENİ SEVİYORUM ’ dedin mi?
‘BEKLE BENİ DÖNECEĞİM’ dedin mi?
Beynim öylesine uğulduyordu ki...
Duyamadım...
Gittin...
Nereye gittiğin önemli değildi.
Binlerce kilometre uzaklarda dahi olsan,
iki metre ötemde de fark etmiyordu.
Artık yoktun ve asıl bu düşünce beni felç ediyordu.
Kurtulmalıydım senden,
bu yokluğun duygusundan kurtulmalıydım.
Kurtulamadım...
Gittin...
unutulanların arasına katılmalıydın.
Anıları bir sandığa koyup hayatı
bir yerinden yakalamalıydım.
Bu aşk noktalanmalıydı,
bu sevdadan vazgeçmeliydim.
Yapamadım...
Gittin...
bir okyanusun ortasında,
tek küreği kaybolmuş
sandalda dev dalgalarla boğuşan bir denizciyim artık.
Bil ki; Sevmekten vazgeçmedim seni,
bil ki seninle birlikte sevdanıda taşıyacağım yüreğimde.
Bil ki seni...
unutamadım...
Oğulcan Yılmaz
Ben arkandan sadece baktım.
Oysa söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki...
’’gidersen, iyiye dair ne varsa içimde yitireceğim hepsini.
Gidersen, sönecek içimdeki ateş ve bir daha hiç kimse yakamayacak.
Gidersen, karanlığa mahkum edeceksin günlerimi.
O karanlıkta yolumu kaybedeceğim...’’ diyecektim sana.
Konuşamadım...
Gittin...
gidişini görmemek için gözlerimi kapattım.
Öğlesine acıdı ki içim, tutup koparsalardı kolumu,
bacağımı bu kadar acı duymazdım.
Acım yaş olup akmalıydı gözümden.
Ağlayamadım...
Gittin...
gidişini önlemek için tutmalıydım ellerinden.
Ellerim değilmiydi her dokunuşunda seni ürperten?!
ürperirdin yine biliyorum.
Bir kez dokunsam, bir kes tutsam ellerini,
gitmek için biriktirdiğin bütün cesaretin kaybolurdu.
Tutamadım...
Gittin...
bir yıkım gibiydi gidişin.
Sen adım, adım uzaklaşırken benden çöküp kaldı bedenim olduğu yerde.
Nice terk edişlere dayanan bu yürek bu kes yenilmişti.
Bu kadar zayıf değildim ben, kalkmalıydım.
Kalkamadım...
Gittin...
oysa ben geldiğin gün gideceğini biliyordum.
Hazırdım gidişine.
Kaçak zamanları yaşıyorduk.
Zaman bitecek ve sen gidecektin.
Bense gidişinin ertesi günü hayatıma kaldığım yerden devam edecektim.
Edemedim...
Başlayamadım...
Gittin...
bir şey söyledin mi giderken?
‘KAL’ dememi istedin mi?
Son bir kez ‘ SENİ SEVİYORUM ’ dedin mi?
‘BEKLE BENİ DÖNECEĞİM’ dedin mi?
Beynim öylesine uğulduyordu ki...
Duyamadım...
Gittin...
Nereye gittiğin önemli değildi.
Binlerce kilometre uzaklarda dahi olsan,
iki metre ötemde de fark etmiyordu.
Artık yoktun ve asıl bu düşünce beni felç ediyordu.
Kurtulmalıydım senden,
bu yokluğun duygusundan kurtulmalıydım.
Kurtulamadım...
Gittin...
unutulanların arasına katılmalıydın.
Anıları bir sandığa koyup hayatı
bir yerinden yakalamalıydım.
Bu aşk noktalanmalıydı,
bu sevdadan vazgeçmeliydim.
Yapamadım...
Gittin...
bir okyanusun ortasında,
tek küreği kaybolmuş
sandalda dev dalgalarla boğuşan bir denizciyim artık.
Bil ki; Sevmekten vazgeçmedim seni,
bil ki seninle birlikte sevdanıda taşıyacağım yüreğimde.
Bil ki seni...
unutamadım...
Oğulcan Yılmaz
vakit tamam
Vakit tamam!.. seni terk ediyorum.
O bütün alışkanlıklardan
Ve bütün sıradanlıklardan öteye,
Yorumsuz bir hayatı seçiyorum.
Doyamadım inan,
Kanamadım sevgiye...
Korkulu geceleri sayar gibi,
Deprem gecesinde bir yıldız,
Birdenbire kayar gibi;
Ellerim kurtulacak ellerinden,
Bir kuru dal, ağacından
Çatırdayıp kopar gibi...
Hoşça kal gözümün nuru,
Hoşça kal...
Kalacak tüm izlerin hayatımda.
Gözümden bir damla yaş,
Sızlayıp resmine aktığında;
Bir yer bulabilsem keşke
Bir yer, seni hatırlatmayan;
Kan tarlası gelincik şafağında...
O bütün alışkanlıklardan
Ve bütün sıradanlıklardan öteye,
Yorumsuz bir hayatı seçiyorum.
Doyamadım inan,
Kanamadım sevgiye...
Korkulu geceleri sayar gibi,
Deprem gecesinde bir yıldız,
Birdenbire kayar gibi;
Ellerim kurtulacak ellerinden,
Bir kuru dal, ağacından
Çatırdayıp kopar gibi...
Hoşça kal gözümün nuru,
Hoşça kal...
Kalacak tüm izlerin hayatımda.
Gözümden bir damla yaş,
Sızlayıp resmine aktığında;
Bir yer bulabilsem keşke
Bir yer, seni hatırlatmayan;
Kan tarlası gelincik şafağında...
AŞK, HERŞEYDİR...
AŞK, iyi geceler öpücüğünü uzun tutmaktır. BEKLENTİDİR.
AŞK, delicesine flört ederken yanındakinin hiçbirşey
yapmama hakkını teslim etmektir. SAYGIDIR.
AŞK, zaaflarınızın olduğunu
ortaya çıkarır. KABULLENMEKTİR.
AŞK, şimdi zamanı değil diye
beklemeyi bilmektir. SABIRDIR.
AŞK, saçlarda başlayıp,
topuklarda biten bir gezintidir. KEŞİFTİR.
AŞK, "Sevişelim" demeden sevişmek, yanındakinin
ne istediğini bilmektir. ANLAŞMAKTIR.
AŞK, bağlandığını sandığında, karşındakine
"Hayır" deme şansını tanımaktır. İNCELİKTİR.
AŞK, korumaktır. SORUMLULUKTUR.
AŞK, ciddi bir tokalaşmayı
kıkırdamaya dönüştürmektir. MİZAHTIR.
AŞK, evinizdeki her şeyin yerinin
değiştirilmesini kabullenmektir. TESLİMİYETTİR.
AŞK, saatin kaç olduğunu
bilip aldırmamaktır. NEŞ'EDİR.
AŞK, sizi kucaklayan kolların gittikçe
daha çok sarılmasıdır. MUTLULUKTUR.
AŞK, gecenin bir vaktinde "Sen uyu, benim gitmem gerek"
dediğinizde, "Uyanık kalıp seni biraz daha görmeyi
tercih ederim" cevabını almaktır. SICAKLIKTIR.
AŞK, tanıdığınızı zannettiğiniz insanın
yeni yanlarını keşfetmektir. TAZELİKTİR.
AŞK, uyandığınızda rüyanızı yanınızda bulmanızdır.
DÜŞLERİN GERÇEK OLMASIDIR.
AŞK, kocaman yatağın
üçte birine sığışmaktır.YAKINLIKTIR.
AŞK, evin anahtarlarından bir kopya daha
yaptırmaktır. GÜVENDİR.
AŞK, "Hoşçakal" dedikten sonra tekrar
karşılaşacağını bilmektir. KADERDİR.
AŞK, "Gerindiğinizde sızlayan vücut"
lafının anlamını bilmektir. DERSTİR.
AŞK, ecza dolabını açtığında, diş macunu kapağını
kapatılmamış bulmaktır. UYUMDUR.
AŞK, pencereden dışarıya baktığında
kiminle olduğunu hatırlamaktır. DÜŞÜNCEDİR.
AŞK, rüzgârın ağıçların arasında dolaşırken
çıkardığı sesi dinleyip sevgilisinin yanında olmadığına
hayıflanmaktır. YALNIZLIKTIR.
AŞK, asla anlatılmayacak hikayelerdir. ÖZELDİR.
BARIŞ NEDİR ?
Çocuğun gördüğü düştür barış.
Ananın gördüğü düştür barış.
Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış.
Akşam alacasında, gözlerinde ferahlı bir
gülümseyişle döner ya baba,
elinde yemiş dolu bir sepet ve serinlesin diye
şu pencere önüne konmuş testi gibi
ter damlalarıyla alnında;
barış, budur işte...
Barış, sıcak yemeklerden tüten kokudur.
Akşamda yüreği korkuyla ürpertmediğinde
sokakta ani fren sesi ve çalınan kapı,
arkadaşlar demek olduğunda sadece,
barış, açılan bir pencereden,
ne zaman olursa olsun gökyüzünün,
renklerinden uzaklaşmış canlarıyla dolmasıdır içeriye.
Bayram günleri çalan gözlerimizde.
Barış budur işte.
Bir tas sıcak süttür barış
ve uyanan çocuğun
gözlerinin önüne tutulan kitaptır.
Bacaklar uzanıp, ışık ışık
diye fısıldarlarken birbirlerine
Işık taşarken ufkun yalağından,
Barış budur işte.
Kitaplık yapıldığı zaman hapishaneler
geceleyin kapı kapı dolaştığı zaman bir türkü
ve dolunay, taptaze yüzünü
gösterdiği zaman bir bulutun arkasından
Cumartesi akşamı berberden
pırıl pırıl çıkan bir işçi gibi;
Barış budur işte...
Yannis RİTSOS
ÇOCUĞUNUZDAN MEKTUP VAR !
Sevgili anneciğim, Sevgili babacığım,
Bütün duygu ve düşüncelerimi dile getirebilseydim, size şunları söylemek isterdim: Sürekli bir büyüme ve değişme içindeyim. Sizin çocuğunuz olsam da, sizden ayrı bir kişilik geliştiriyorum. Beni tanımaya ve anlamaya çalışın. Deneme ile öğrenirim. Bana ayak uydurmakta güçlük çekebilirsiniz. Oyunda, arkadaşlıkta ve uğraşılarımda özgürlük tanıyın. Beni her zaman her yerde koruyup horlamayın. Davranışlarımın sonuçlarını kendim görürsem, daha iyi öğrenirim. Bırakın, kendi işimi, kendim göreyim. Büyüdüğümü başka nasıl anlarım yoksa. Büyümeyi çok istiyorsam da, ara sıra yaşımdan küçük davranmaktan kendimi alamıyorum. Bunu önemsemeyin, ama beni şımartmayın da. Hep çocuk kalmak isterim sonra. Her istediğimi elde edemeyeceğimi biliyorum. Ancak siz verdikçe, almadan edemiyorum. Bana yerli, yersiz söz de vermeyin. Sözünüzü tutmayınca, sizlere güvenim azalıyor. Bana kesin ve kararlı davranmaktan çekinmeyin. Yoldan saptığımı görünce beni sınırlayın. Koyduğunuz kurullar ve yasakların hepsini begendiğimi söyleyemem. Ancak, hiç kısıtlamayınca, ne yapacağımı şaşırıyorum. Tutarsız davrandığınızı görünce, hem bocalıyor, hem de bundan yararlanmadan yapamıyorum. Öğütlerinizden çok, davranışlarınızdan etkilendiğimi unutmayın. Beni eğitirken ara sıra yanlışlar yapabilirsiniz. Bunları
çabuk unuturum. Ancak birbirinize saygı ve sevginizin azaldığını görmek beni yaralar ve sürekli tedirgin eder. Çok konuşup, çok bağırmayın. Yüksek sesle söylenenleri ben pek duymam. Yumuşak ve
kesin sözler bende daha iyi bir iz bırakır. "Ben senin yaşındayken" diye başlayan söylevleri hep kulak ardına atarım. Küçük yanılgılarımı
büyük suçmus gibi başıma kakmayın. Bana yanılma payı bırakın. Beni yaramazlıklarım için kötü çocukmuşum gibi yargılamayın. Yanlış davranışım üzerinde durup düzeltin. Ceza vermeden önce beni dinleyin. Suçumu aşmadığı sürece, cezama katlanabilirim.
Beni dinleyin. Öğrenmeye en yakın olduğum anlar, soru sorduğum anlardır. Açıklamalarınız kısa ve özlü olsun. Beni yeteneklerimin üstünde işlere zorlamayın. Ama başarabileceğim işleri yapmamı bekleyin. Bana güvendiğinizi belli edin. Beni destekleyin, hiç değilse,
çabamı övün. Beni başkaları ile karşılaştırmayın. Umutsuzluğa kapılırım. Benden yaşımın üstünde olgunluk beklemeyin. Bütün kuralları birden ögretmeye kalkmayın. Bana süre tanıyın. Yüzde yüz
dürüst davranmadığımı gördüğünüzde ürkmeyin. Beni köşeye sıkıştırmayın. Yalana sığınmak zorunda kalırım. Sizi çok bunaltsam da, soğukkanlılığınızı yitirmeyin. Kızgınlığınızı haklı görebilirim, ama beni aşağılamayın. Hele başkalarının yanında onurumu kırmayın.
Unutmayın ki, bende sizi başkalarının önünde güç durumda bırakabilirim. Bana haksızlık ettiğinizi anlayınca, açıklamaktan çekinmeyin. Özür dileyişiniz, size olan sevgimi azaltmaz, tersine, beni size daha çok yaklaştırır. Aslında ben sizleri olduğunuzdan daha iyi
görüyorum. Bana kendinizi yanılmaz ve erişilmez göstermeye çabalamayın. Yanıldığınızı görünce üzüntüm büyük olur. Bana verdikleriniz yanında benden istetediklerinizin zor olmadığını da biliyorum. Yukarıda sıraladığım istekler size çok geldiyse, bir çoğundan vazgeçebilirim, yeter ki beni ben olarak seveceğinize
olan inancım sarsılmasın. Benden "Örnek çocuk" olmamı istemezseniz, ben de sizden kusursuz anne-baba olmanızı
beklemem, severek ve anlayışlı olmanız bana yeter. Sizin
çocuğunuz olarak doğmak elimde değildi. Ama seçme hakkım
olsaydı, sizden başka kimsenin çocuğu olmak istemezdim.
Sizi seviyorum. Çocuğunuz.
Bütün duygu ve düşüncelerimi dile getirebilseydim, size şunları söylemek isterdim: Sürekli bir büyüme ve değişme içindeyim. Sizin çocuğunuz olsam da, sizden ayrı bir kişilik geliştiriyorum. Beni tanımaya ve anlamaya çalışın. Deneme ile öğrenirim. Bana ayak uydurmakta güçlük çekebilirsiniz. Oyunda, arkadaşlıkta ve uğraşılarımda özgürlük tanıyın. Beni her zaman her yerde koruyup horlamayın. Davranışlarımın sonuçlarını kendim görürsem, daha iyi öğrenirim. Bırakın, kendi işimi, kendim göreyim. Büyüdüğümü başka nasıl anlarım yoksa. Büyümeyi çok istiyorsam da, ara sıra yaşımdan küçük davranmaktan kendimi alamıyorum. Bunu önemsemeyin, ama beni şımartmayın da. Hep çocuk kalmak isterim sonra. Her istediğimi elde edemeyeceğimi biliyorum. Ancak siz verdikçe, almadan edemiyorum. Bana yerli, yersiz söz de vermeyin. Sözünüzü tutmayınca, sizlere güvenim azalıyor. Bana kesin ve kararlı davranmaktan çekinmeyin. Yoldan saptığımı görünce beni sınırlayın. Koyduğunuz kurullar ve yasakların hepsini begendiğimi söyleyemem. Ancak, hiç kısıtlamayınca, ne yapacağımı şaşırıyorum. Tutarsız davrandığınızı görünce, hem bocalıyor, hem de bundan yararlanmadan yapamıyorum. Öğütlerinizden çok, davranışlarınızdan etkilendiğimi unutmayın. Beni eğitirken ara sıra yanlışlar yapabilirsiniz. Bunları
çabuk unuturum. Ancak birbirinize saygı ve sevginizin azaldığını görmek beni yaralar ve sürekli tedirgin eder. Çok konuşup, çok bağırmayın. Yüksek sesle söylenenleri ben pek duymam. Yumuşak ve
kesin sözler bende daha iyi bir iz bırakır. "Ben senin yaşındayken" diye başlayan söylevleri hep kulak ardına atarım. Küçük yanılgılarımı
büyük suçmus gibi başıma kakmayın. Bana yanılma payı bırakın. Beni yaramazlıklarım için kötü çocukmuşum gibi yargılamayın. Yanlış davranışım üzerinde durup düzeltin. Ceza vermeden önce beni dinleyin. Suçumu aşmadığı sürece, cezama katlanabilirim.
Beni dinleyin. Öğrenmeye en yakın olduğum anlar, soru sorduğum anlardır. Açıklamalarınız kısa ve özlü olsun. Beni yeteneklerimin üstünde işlere zorlamayın. Ama başarabileceğim işleri yapmamı bekleyin. Bana güvendiğinizi belli edin. Beni destekleyin, hiç değilse,
çabamı övün. Beni başkaları ile karşılaştırmayın. Umutsuzluğa kapılırım. Benden yaşımın üstünde olgunluk beklemeyin. Bütün kuralları birden ögretmeye kalkmayın. Bana süre tanıyın. Yüzde yüz
dürüst davranmadığımı gördüğünüzde ürkmeyin. Beni köşeye sıkıştırmayın. Yalana sığınmak zorunda kalırım. Sizi çok bunaltsam da, soğukkanlılığınızı yitirmeyin. Kızgınlığınızı haklı görebilirim, ama beni aşağılamayın. Hele başkalarının yanında onurumu kırmayın.
Unutmayın ki, bende sizi başkalarının önünde güç durumda bırakabilirim. Bana haksızlık ettiğinizi anlayınca, açıklamaktan çekinmeyin. Özür dileyişiniz, size olan sevgimi azaltmaz, tersine, beni size daha çok yaklaştırır. Aslında ben sizleri olduğunuzdan daha iyi
görüyorum. Bana kendinizi yanılmaz ve erişilmez göstermeye çabalamayın. Yanıldığınızı görünce üzüntüm büyük olur. Bana verdikleriniz yanında benden istetediklerinizin zor olmadığını da biliyorum. Yukarıda sıraladığım istekler size çok geldiyse, bir çoğundan vazgeçebilirim, yeter ki beni ben olarak seveceğinize
olan inancım sarsılmasın. Benden "Örnek çocuk" olmamı istemezseniz, ben de sizden kusursuz anne-baba olmanızı
beklemem, severek ve anlayışlı olmanız bana yeter. Sizin
çocuğunuz olarak doğmak elimde değildi. Ama seçme hakkım
olsaydı, sizden başka kimsenin çocuğu olmak istemezdim.
Sizi seviyorum. Çocuğunuz.
Her kadin.........bilmeli
Bir kadın hiç istemese ihtiyacı olmasa bile istediğinde evden
ayrılıp,kendine ev kiralayacak kadar paraya sahip olmalı
Bir kadın giyecek mükemmel bir şeye sahip olmalı ki patronu ya da
hayallerinin aşkı bir saat içinde onu görmek isteyebilir
Bir kadın dönüp baktığında hoşnut olduğu bir gençliğe sahip olmalı
Bir kadın yaşlandığında yeniden anlatmayı dört gözle bekleyeceği yeterince
ilginç bir geçmişe sahip olmalı
Bir kadın bir tornavida setine,bir kablosuz matkaba ve bir siyah dantelli
sütyene sahip olmalı
Bir kadın onu her zaman güldüren ve onun ağlamasına izin veren bir
arkadaşa sahip olmalı
Bir kadın daha önce ailesinde kimseye ait olmayan iyi bir mobilyaya
sahip olmalı
Bir kadın misafirlerini şereflendirecek sekiz eş tabak,ayaklı şarap kadehi
ve yemek tarifine sahip olmalı
Bir kadın kaderini kontrol edebileceği duygusuna sahip olmalı
Her kadın kendini kaybetmeden aşık olmayı bilmeli
Her kadın bir işi bırakmayı,bir sevgiliden ayrılmayı ve arkadaşlığa zarar
vermeden arkadaşına karşı durmayı bilmeli
Her kadın ne zaman daha fazla deneyeceğini ve ne zaman yoluna devam
edeceğini bilmeli
Her kadın baldırlarının uzunluğunu,kalçalarının genişliğini ya da ailesinin
doğasını değiştiremeyeceğini bilmeli
Her kadın bilmeli ki çocukluğu mükemmel geçmemiş olabilir ama o bitti Her
kadın aşk ya da daha başka şeyler için ne yapıp ne yapmayacağını bilmeli
Her kadın sevmese de nasıl yalnız yaşanacağını bilmeli
Her kadın kime güvenebileceğini,kime güvenemeyeceğini ve bunun kişisel
olarak algılanmaması gerektiğini bilmeli
Her kadın ruhu yatıştırılmaya ihtiyaç duyduğunda nereye gideceğini bilmeli
(En iyi arkadaşının mutfak masası ya da ormanda büyüleyici bir otel)
Her kadın bir günde,bir ayda,bir yılda ne başarabileceğini,ne
başaramayacağını bilmeli
MAYA ANGELOU'S'
ayrılıp,kendine ev kiralayacak kadar paraya sahip olmalı
Bir kadın giyecek mükemmel bir şeye sahip olmalı ki patronu ya da
hayallerinin aşkı bir saat içinde onu görmek isteyebilir
Bir kadın dönüp baktığında hoşnut olduğu bir gençliğe sahip olmalı
Bir kadın yaşlandığında yeniden anlatmayı dört gözle bekleyeceği yeterince
ilginç bir geçmişe sahip olmalı
Bir kadın bir tornavida setine,bir kablosuz matkaba ve bir siyah dantelli
sütyene sahip olmalı
Bir kadın onu her zaman güldüren ve onun ağlamasına izin veren bir
arkadaşa sahip olmalı
Bir kadın daha önce ailesinde kimseye ait olmayan iyi bir mobilyaya
sahip olmalı
Bir kadın misafirlerini şereflendirecek sekiz eş tabak,ayaklı şarap kadehi
ve yemek tarifine sahip olmalı
Bir kadın kaderini kontrol edebileceği duygusuna sahip olmalı
Her kadın kendini kaybetmeden aşık olmayı bilmeli
Her kadın bir işi bırakmayı,bir sevgiliden ayrılmayı ve arkadaşlığa zarar
vermeden arkadaşına karşı durmayı bilmeli
Her kadın ne zaman daha fazla deneyeceğini ve ne zaman yoluna devam
edeceğini bilmeli
Her kadın baldırlarının uzunluğunu,kalçalarının genişliğini ya da ailesinin
doğasını değiştiremeyeceğini bilmeli
Her kadın bilmeli ki çocukluğu mükemmel geçmemiş olabilir ama o bitti Her
kadın aşk ya da daha başka şeyler için ne yapıp ne yapmayacağını bilmeli
Her kadın sevmese de nasıl yalnız yaşanacağını bilmeli
Her kadın kime güvenebileceğini,kime güvenemeyeceğini ve bunun kişisel
olarak algılanmaması gerektiğini bilmeli
Her kadın ruhu yatıştırılmaya ihtiyaç duyduğunda nereye gideceğini bilmeli
(En iyi arkadaşının mutfak masası ya da ormanda büyüleyici bir otel)
Her kadın bir günde,bir ayda,bir yılda ne başarabileceğini,ne
başaramayacağını bilmeli
MAYA ANGELOU'S'
Gelincik hikayesi..
Uzaklarda bir köyde, kocası, çocuğu doğmadan ölmüş, tek başına yasayan
hamile bir kadın kendisine arkadaş olması açısından dağda yaralı olarak bulduğu bir gelinciği evinde beslemeye başlar. Gelincik kadının yanından
bir an bile ayrılmaz. Her ne kadar evcil bir hayvan olmasa da, oldukça
uysallaşır.Bir kaç ay sonra kadının çocuğu doğar. Tek başına tüm zorluklara göğüs germek ve yavrusuna bakmak zorundadır. Günler geçer ve kadın bir gün
birkaç dakikalığına da olsa evden ayrılmak ve yavrusunu evde bırakmak
zorunda kalır. Gelincikle bebek evde yalnız kalmışlardır. Aradan biraz zaman geçer ve anne eve gelir. Gelinciği ve kanlı ağzını görür. Anne çıldırmışcasına gelinciğe saldırır ve oracıkta öldürür hayvanı. Tam o sırada içerideki odadan bir
bebek sesi duyulur. Anne odaya yönelir...
Ve odada beslediği beşiğin içindeki bebeği ve bebeğin yanında duran
parçalanmış bir yılanı görür.
Einsteinin bir sözü vardır; İnsanlardaki önyargıyı parçalamak benim
atomu parçalamamdan çok daha zor
hamile bir kadın kendisine arkadaş olması açısından dağda yaralı olarak bulduğu bir gelinciği evinde beslemeye başlar. Gelincik kadının yanından
bir an bile ayrılmaz. Her ne kadar evcil bir hayvan olmasa da, oldukça
uysallaşır.Bir kaç ay sonra kadının çocuğu doğar. Tek başına tüm zorluklara göğüs germek ve yavrusuna bakmak zorundadır. Günler geçer ve kadın bir gün
birkaç dakikalığına da olsa evden ayrılmak ve yavrusunu evde bırakmak
zorunda kalır. Gelincikle bebek evde yalnız kalmışlardır. Aradan biraz zaman geçer ve anne eve gelir. Gelinciği ve kanlı ağzını görür. Anne çıldırmışcasına gelinciğe saldırır ve oracıkta öldürür hayvanı. Tam o sırada içerideki odadan bir
bebek sesi duyulur. Anne odaya yönelir...
Ve odada beslediği beşiğin içindeki bebeği ve bebeğin yanında duran
parçalanmış bir yılanı görür.
Einsteinin bir sözü vardır; İnsanlardaki önyargıyı parçalamak benim
atomu parçalamamdan çok daha zor
Çerez tabağı teorisi:ileri yaşta evlenmekle, çerez tabağı arasındaki benzerliği
Bir kuru yemiş tabağı kalabalık bir grubun önüne geldiği zaman
sırasıyla önce antep fıstıkları , ardından bademler, sonra fındıklar
gider. En sona beyaz ve sarı leblebiler kalır. Eğer belli bir yaşa
kadar evlenmemişsen de durum farklı olmaz. Ya kalan leblebiler ve
ay çekirdekleri ile idare edersin, ya da bir fıstık bulurum
diye tabağı karıştırır durursun..
Aynı tabakta ucu açılmamış kabuklu şam fıstıkları da kalır.
Herkes bir eller, bakar ama kimse açmaya cesaret edemez, tabağa geri
bırakır. Onlara ulaşmak cesaret ister. Dişine güveneceksin kıracaksın
ki,içinde gizlediği lezzete ulaşabilesin. Ama risklidir, bu sırada
dişini de kırabilirsin tabi. '
Asıl eksiklik, eksik olduğumuzu düşünmekti.
Asıl eksiklik, eksik oldugumuzu düşünmekti.
asıl eksiklik,çareyi başkasında aramaktı
hayatın matematigi farkli; iki yarımı toplayınca bir etmiyor.
insan tek basina mutsuzsa başka biriyle de mutlu olamıyor.
Önce yalnızdık.
9 ay boyunca karanlık bir yerden dışarı çıkmayı bekledik
ve dünyaya ağlayarak geldik.
asıl eksiklik,çareyi başkasında aramaktı
hayatın matematigi farkli; iki yarımı toplayınca bir etmiyor.
insan tek basina mutsuzsa başka biriyle de mutlu olamıyor.
Önce yalnızdık.
9 ay boyunca karanlık bir yerden dışarı çıkmayı bekledik
ve dünyaya ağlayarak geldik.
Pişman gibiydik; Ya da mecburen gelmiş gibi.
Biraz büyüdükten sonra,
kendimizi bildiğimiz anda,
icimizi kemiren, kalbimizi kurcalayan o tuhaf duyguyu hissettik:
bir yerde bir eksik var.
korktuk. "bunun sebebi ne?" diye sorduk kendimize.
cevabı yapıştırdık: demek ki sahip olmadığımız bir şeyler var.
o yüzden eksiklik hissediyoruz."
peki, neye sahip olmamız gerekiyor?
çocukken,"yaşımız küçük" diye düşündük.
her istediğimizi yapamıyoruz. kurallar, yasaklar var.
büyüyünce her şey yoluna girecek.
büyüdükçe bir şey değismedi. yine huzursuzduk.
içimizden bir ses aynı sözcükleri fısıldıyordu:
"bir eksik var."
kafamiz karıştı. nasıl kurtulacağız bu iğrenç duygudan?
nasıl geçecek bu? aklımıza yeni cevaplar geldi:
okulu bitirince geçecek.
işe girince geçecek.
para kazanınca geçecek.
tatile gidince geçecek.
okulu bitirdik. diploma aldik.
işe girdik. kartvizit aldik.
çalıştık. para kazandık.
taşındık. araba aldık.
çalıştık. eve yeni eşyalar aldık.
tatile gittik. dans ettik. terfi ettik. kartviziti değiştirdik.
daha cok calıştık. daha çok para kazandık.çalıstık.çalıştık.
geçmedi.
"bir yerde bir eksik var" hissi, hala orada duruyordu.
bu sefer de "sevgilimiz olunca geçecek" dedik.
"yalnızlığımız sona erince bu illetten kurtulacağız."
beklemeye başladık. derken, biri çıktı karşımıza.
aşık olduk. ve anında başka biri olduk.
daha güçlü, daha güzel, daha akıllı biri.
hesap cüzdanları, kartvizitler,hatta ilaçlar bile
böyle hissetmemizi sağlamamıştı.
sevgilimizin gözlerinde,
daha önce bize verilmemiş kadar büyük sevgi
ve hayranlık gördük.
sevgilimizin gözlerinde tanrı' yı gördük.
ışığı gordük.
"tünelin ucundaki ışık bu olmalı" diye düşündük "kurtulduk."
sonra bir gun,
daha dün bize deli gibi aşık olan insan çekip gidiverdi.
ya da artık eskisi gibi sevmediğini söyledi.
ya da baska birine aşık oldugunu söyledi.
ya da daha kötüsü, başka birine aşık oldu ama söylemedi.
telefonu açmamasından, elimizi tutmamasindan,
sevismemesine bahane bulmak zorunda kalmamak için
biz uyuduktan sonra yatağa gelmesinden anladık, bir terslik olduğunu.....
belki de sevmekten vazgeçen veya terk eden
sevgilimiz değildi, bizdik.
fark etmez.
SONUÇTA AŞK BİTTİ!
Şimdi her yer bomboş. şimdi tekrar yalnız. başladığımız yere döndük.
yıllarca uğraştık, eksiğin ne olduğunu bulamadık.
halbuki her şeyi denedik, her yere baktık.
öye mi?
bakmadığımız bir yer kaldı
içimize bakmadık.
eksik parcayıdışarıda aradık
ama içimizde saklı obileceğini akıl etmedik.
birilerini sevdik,
birileri bizi sevsin diye uğraştık amakendimizi sevmedik.
şaşıracak birşey yok, tabi ki sevmedik.
kendimizi sevsek bu kadar koşuşturur muyduk?
canımız yanmasın diye duvarların ardına saklanır mıydık?
kendimizi boş sanıp doldurmaya uğraşır mıydık?
terk edilmekten korkar mıydık?
asıl eksiklik, eksik olduğumuzu düşünmekti.
asıl eksiklik, çareyi başkasinda aramaktı.
hayatın matematiği farklı iki yarımı toplayınca bir etmiyor.
insan tek başına mutsuzsa baska biriyle de mutlu olamıyor.
herkes beni sevsin" diye uğraşınca kimse gerçekten sevmiyor,
herkes sevgisine şart koyuyor, sınır koyuyor.
oysa "kendime duyduğum sevgi bana yeter" diye düşününce,
kendimizi olduğumuz gibi kabullenince yarım tamamlanıyor.
her şey bir oluyor.
işte o zaman perde aralanıyor. acı diniyor.
işte o zaman başka 'bir' iyle bir araya gelerek,
hesabın kitabın, korkunun kaygının hüküm sürdüğü sahte bir sevgi yerine,
gerçek bir sevgi yaratılabiliyor.
Biraz büyüdükten sonra,
kendimizi bildiğimiz anda,
icimizi kemiren, kalbimizi kurcalayan o tuhaf duyguyu hissettik:
bir yerde bir eksik var.
korktuk. "bunun sebebi ne?" diye sorduk kendimize.
cevabı yapıştırdık: demek ki sahip olmadığımız bir şeyler var.
o yüzden eksiklik hissediyoruz."
peki, neye sahip olmamız gerekiyor?
çocukken,"yaşımız küçük" diye düşündük.
her istediğimizi yapamıyoruz. kurallar, yasaklar var.
büyüyünce her şey yoluna girecek.
büyüdükçe bir şey değismedi. yine huzursuzduk.
içimizden bir ses aynı sözcükleri fısıldıyordu:
"bir eksik var."
kafamiz karıştı. nasıl kurtulacağız bu iğrenç duygudan?
nasıl geçecek bu? aklımıza yeni cevaplar geldi:
okulu bitirince geçecek.
işe girince geçecek.
para kazanınca geçecek.
tatile gidince geçecek.
okulu bitirdik. diploma aldik.
işe girdik. kartvizit aldik.
çalıştık. para kazandık.
taşındık. araba aldık.
çalıştık. eve yeni eşyalar aldık.
tatile gittik. dans ettik. terfi ettik. kartviziti değiştirdik.
daha cok calıştık. daha çok para kazandık.çalıstık.çalıştık.
geçmedi.
"bir yerde bir eksik var" hissi, hala orada duruyordu.
bu sefer de "sevgilimiz olunca geçecek" dedik.
"yalnızlığımız sona erince bu illetten kurtulacağız."
beklemeye başladık. derken, biri çıktı karşımıza.
aşık olduk. ve anında başka biri olduk.
daha güçlü, daha güzel, daha akıllı biri.
hesap cüzdanları, kartvizitler,hatta ilaçlar bile
böyle hissetmemizi sağlamamıştı.
sevgilimizin gözlerinde,
daha önce bize verilmemiş kadar büyük sevgi
ve hayranlık gördük.
sevgilimizin gözlerinde tanrı' yı gördük.
ışığı gordük.
"tünelin ucundaki ışık bu olmalı" diye düşündük "kurtulduk."
sonra bir gun,
daha dün bize deli gibi aşık olan insan çekip gidiverdi.
ya da artık eskisi gibi sevmediğini söyledi.
ya da baska birine aşık oldugunu söyledi.
ya da daha kötüsü, başka birine aşık oldu ama söylemedi.
telefonu açmamasından, elimizi tutmamasindan,
sevismemesine bahane bulmak zorunda kalmamak için
biz uyuduktan sonra yatağa gelmesinden anladık, bir terslik olduğunu.....
belki de sevmekten vazgeçen veya terk eden
sevgilimiz değildi, bizdik.
fark etmez.
SONUÇTA AŞK BİTTİ!
Şimdi her yer bomboş. şimdi tekrar yalnız. başladığımız yere döndük.
yıllarca uğraştık, eksiğin ne olduğunu bulamadık.
halbuki her şeyi denedik, her yere baktık.
öye mi?
bakmadığımız bir yer kaldı
içimize bakmadık.
eksik parcayıdışarıda aradık
ama içimizde saklı obileceğini akıl etmedik.
birilerini sevdik,
birileri bizi sevsin diye uğraştık amakendimizi sevmedik.
şaşıracak birşey yok, tabi ki sevmedik.
kendimizi sevsek bu kadar koşuşturur muyduk?
canımız yanmasın diye duvarların ardına saklanır mıydık?
kendimizi boş sanıp doldurmaya uğraşır mıydık?
terk edilmekten korkar mıydık?
asıl eksiklik, eksik olduğumuzu düşünmekti.
asıl eksiklik, çareyi başkasinda aramaktı.
hayatın matematiği farklı iki yarımı toplayınca bir etmiyor.
insan tek başına mutsuzsa baska biriyle de mutlu olamıyor.
herkes beni sevsin" diye uğraşınca kimse gerçekten sevmiyor,
herkes sevgisine şart koyuyor, sınır koyuyor.
oysa "kendime duyduğum sevgi bana yeter" diye düşününce,
kendimizi olduğumuz gibi kabullenince yarım tamamlanıyor.
her şey bir oluyor.
işte o zaman perde aralanıyor. acı diniyor.
işte o zaman başka 'bir' iyle bir araya gelerek,
hesabın kitabın, korkunun kaygının hüküm sürdüğü sahte bir sevgi yerine,
gerçek bir sevgi yaratılabiliyor.
SEVGİ kainattaki en güçlü olgudur
Her başlangıç zordur!
Yetişkin bir birey herşeyi en fazla 2-3 kez dener ve sonrasında ya sinirlenerek ya da sıkılarak pes eder
Çocukken de bu şekilde davransaydık, hepimiz hâlâ emeklemeye devam ederdik!
Bir çocuğun yürümeden önce kaç kez düştüğünü ve aynı sabırlılığı bugün hâlâ gösterebilseydik nelere ulaşacağımızı düşün!?
Yalnızken ve izleniyor olmadığın zamanlarda inanılmaz saçma ve komik olan birşey yapmaya ne sıklıkta hazırsın?
Sadece laf olsun diye, sadece yaşamdan zevk aldığını göstermek için?!
Sadece yaşıyor olmak kadar güzel birşey yoktur!
En son ne zaman tamamen gevşemiş olarak bir yere uzanıp
-Harika; yapacak hiç bir şey YOK‘ diye düşündün????
Yaşam sessizlikten konuşur seninle!!!! Sana ancak kafanı tamamen boşalttığında en iyi fikirleri yollar!
SEVGİ kainattaki en güçlü olgudur- her üzüntüyü iyileştirir, teselli eder ve uçma hissi verir!
Birine, yüreğinin en derininden ‘Seni Seviyorum’ demek ne kadar zorluyor seni?
Ne kadar sıklıkta, sıkıntısı olan birini kollarına alıyorsun?
Kendini bilmek demek:
Kendisinde olanı bilmektir.
Güçlü ve zayıf yanlarını bilen ve onları kabullenendir!
Zayıf olan yanlarının arkasında duruyor musun? Bazen Koruma ve Destek‘e ihtiyacın olduğunu itiraf edebilir misin?
Bittiğini hissettiğin anlar SADECE potansiyelini düzgün kullanmadığında ve daha doğru olan içindeki bilgiye karşı hareket ettiğinde ortaya çıkar!
Üzerine bir kez düşün:
Sana mutluluk veren olgular- hiçbir zaman Stres yaratmaz!
Yaşam her durumda bizimle konuşur! Binlerce ses, renk ve formda- yazık ki biz dinlemiyoruz!
Kendini bir kerecik de olsa doğanın içine at ve dinle!
Tüm algılarını aç!
Bak - Dinle - Kokla - Dokun - Hayret et!
Bazen olaylar planladığın gibi yürümez.
Cesaretini yitirme!
Bir kere düşün:
YAŞAM verilmiş olan olasılıkları incelemekten başka bir şey değildir!
Kendine zaman ver - dinlenmeye, konuşmaya, rüya görmeye, sevmeye!
Sevdiğin insanlarla.
Ruhumuz en çok kaçırılmış olanlardan dolayı acı çeker!!
Yetişkin bir birey herşeyi en fazla 2-3 kez dener ve sonrasında ya sinirlenerek ya da sıkılarak pes eder
Çocukken de bu şekilde davransaydık, hepimiz hâlâ emeklemeye devam ederdik!
Bir çocuğun yürümeden önce kaç kez düştüğünü ve aynı sabırlılığı bugün hâlâ gösterebilseydik nelere ulaşacağımızı düşün!?
Yalnızken ve izleniyor olmadığın zamanlarda inanılmaz saçma ve komik olan birşey yapmaya ne sıklıkta hazırsın?
Sadece laf olsun diye, sadece yaşamdan zevk aldığını göstermek için?!
Sadece yaşıyor olmak kadar güzel birşey yoktur!
En son ne zaman tamamen gevşemiş olarak bir yere uzanıp
-Harika; yapacak hiç bir şey YOK‘ diye düşündün????
Yaşam sessizlikten konuşur seninle!!!! Sana ancak kafanı tamamen boşalttığında en iyi fikirleri yollar!
SEVGİ kainattaki en güçlü olgudur- her üzüntüyü iyileştirir, teselli eder ve uçma hissi verir!
Birine, yüreğinin en derininden ‘Seni Seviyorum’ demek ne kadar zorluyor seni?
Ne kadar sıklıkta, sıkıntısı olan birini kollarına alıyorsun?
Kendini bilmek demek:
Kendisinde olanı bilmektir.
Güçlü ve zayıf yanlarını bilen ve onları kabullenendir!
Zayıf olan yanlarının arkasında duruyor musun? Bazen Koruma ve Destek‘e ihtiyacın olduğunu itiraf edebilir misin?
Bittiğini hissettiğin anlar SADECE potansiyelini düzgün kullanmadığında ve daha doğru olan içindeki bilgiye karşı hareket ettiğinde ortaya çıkar!
Üzerine bir kez düşün:
Sana mutluluk veren olgular- hiçbir zaman Stres yaratmaz!
Yaşam her durumda bizimle konuşur! Binlerce ses, renk ve formda- yazık ki biz dinlemiyoruz!
Kendini bir kerecik de olsa doğanın içine at ve dinle!
Tüm algılarını aç!
Bak - Dinle - Kokla - Dokun - Hayret et!
Bazen olaylar planladığın gibi yürümez.
Cesaretini yitirme!
Bir kere düşün:
YAŞAM verilmiş olan olasılıkları incelemekten başka bir şey değildir!
Kendine zaman ver - dinlenmeye, konuşmaya, rüya görmeye, sevmeye!
Sevdiğin insanlarla.
Ruhumuz en çok kaçırılmış olanlardan dolayı acı çeker!!
Paulo Coelho’dan
- Birinin gerçek yüzünü görmek istiyorsan, Kendisine hiçbir iyiliği dokunmayan birisine nasıl davrandığına bak.
-Kabul ediyorum! En büyük hatam, yüzüme gülen herkesi, kendim gibi sanmamdı.
-Gitmek için sebep çoktur; ama sevmeye bahane arar kalan. Unutma, Kαpının kolunα uzαnαcak yαşα geldiğinde, gitmeyi öğrenir insαn.
-Çocukken; herşeyin sahibi olmak için büyümek isterdik. Büyüdük ; Şimdi herşeyden uzak olmak için hep çocuk kalmak istiyoruz.
- Kadın sevgi uğruna herşeye hazırdır, hatta sevişmeye de. Erkek ise sevişmek için herşeyi feda etmeye hazırdır; sevmeyi bile.
- Her adam; hayatında bir kadını mutlaka ömür boyu sever. Ve her kadın; bir erkeğe mutlaka ömür boyu acı çektirir.
- Dalından şüphe ettiğin ağacın, gölgesinde soluklanmayacaksın!
-Kişiye göre davranacaksın, küçükle küçük olacaksın hatta; ama seviyesizin seviyesine inecek kadar düşmeyeceksin hayatta ...
-Acı çekmemek için, aşkı reddetmek gerekiyordu. bu da hayattaki kötülükleri görmemek için kendi gözlerini çıkarmak gibi bir şeydi.
- Biz insanların iki sorunu var; birincisi ne zaman başlamak gerektiğini, ikincisi ise ne zaman duracağını bilememek.
-Kelimelerin kötü yanı, kendimizi başkalarına anlatabileceğimiz ve başkalarının söylediklerini anlayabileceğimiz hissini uyandırmalarıdır. fakat dönüp kaderimizle yüzleştiğimizde yetmediklerini görürüz.
- Eğer birgün yolunuzu kaybederseniz bir çocuğun gözlerinin içine bakın.Çünkü bir çocuğun bir yetişkine her zaman öğreteceği üç şey vardır;
1- Nedensiz yere mutlu olmak...
2-Her zaman meşgul olabilecek bir uğraş bulmak...
3-Elde etmek istediği şey için var gücüyle dayatmak....
- İnsanların yaptıklarıyla değil, giydikleriyle marka oldukları bir çağda; Aşkların sahteliğinden yakınmak yanlış olur.
-Kendime eziyet etmiyorum.Yaralarımın üzerlerine ancak cesaretle gidersem, iyileşebileceğini uzun zaman önce öğrendim...
- Yüreğini dinlemek zorundasın; çünkü onu susturmayı hiçbir zaman başaramazsın. Hatta onu dinlemiyormuş gibi yapsan da o gene oradadır, göğsündedir; hayat ve dünya hakkında ne düşündüğünü sana tekrarlamayı sürdürecektir.
Hiç kimse kendi yüreğinden kaçamaz. Bu nedenle en iyisi onun söylediklerini dinlemek.. Düşlerinin peşinde olduğu sürece hiçbir yürek kesinlikle acı çekmez.
-Kadın psikolojisi üzerine 35 yıl okumama rağmen, bir soruya cevap bulamadım. Bu kadınlar gerçekten ne istiyor...
-Bütün günler birbirine benzediği zamanlarda, insanlar hayatlarında karşılarına çıkan güzel şeylerin farkına varamaz olurlar.
-Yüreğin neredeyse hazinen de oradadır.
- Erkek ulaşamadığı kadına 'telefonu duymadı galiba' derken, Kadın ulaşamadığı erkeğe, 'aradığımı görüyorda açmıyor' der.
-Giden sizin için çok değerli de olsa, kapıyı örtün ki; içeride kalanlar üşümesin.
-Bazen insanlar kabahatli olduklarını kabullendikleri için değil, sadece karşıdaki sussun diye özür dilerler.
-Bir erkekle mutlu olmak istiyorsan onu anla, sevmesende olur. Bir kadınla mutlu olmak istiyorsan onu sev, anlamasan da olur.
-İnsanlar hile ve üç kağıtçılıkta o kadar ustalaşmışlar ki, şeytanın bu konudaki şöhreti unutulup gitmiş.
- Güzel kadınlar aşkla aptallaşır. Ama hem akıllı hem güzel kadınlar, aşıkken de akıllıdır. İşte bu yüzden hep yalnız kalır.
- Ama unutma ki yüreğin hazinenin bulunduğu yerdedir. Ve çıktığın yolda keşfettiğin şeyin bir anlamı olması için hazineni mutlaka bulmak zorundasın.
- O, senin bu dünyanın tahmin edemeyeceği kadar iyi biri olduğuna, bu yüzden de dünyanın seni ezip geçeceğine inanıyor.
- Seni seviyorum. Çünkü, aşkın hiçbir gerekçesi yoktur.
- Küçümsemek yanlış, çünkü aptallık bir kusurdur; ama öyleleri vardır ki aptallığı kusursuzdur.
- Aslında bütün kadınlar tatlı sözleri sever; ama iltifatların yalan mı gerçek mi olduğunu anlayacak kadar da zekiler .
- Ne yaparsan yap, aklın hep seçemediğinde kalır. Ve olmasını istediğin birşey ancak ondan vazgeçince gerçekleşir.
- İlk bakışta güvendiği şeylere, birkez daha bakılması gerektiğini mutluyken değil, hep mutsuzken anlar insan.
- Erkekleri ayrılık, kadınları ise ayrılıktan sonraki süreç acıtır; çünkü beklemek sadece kadınlığa verilmiş en büyük cezadır!
- İnsan fırsatların gelmesini bekler, fırsatlar da insanın gelmesini. Fırsatlar bekler, insanlar bekler: Kazanan hep mazeret olur.
- Hiç bir şeyi geri almayı bekleme.! Yaptıkların için takdir edilmeyi bekleme. Ne kadar zeki olduğunun keşfedilmesini bekleme. Ya da Aşkının anlaşılmasını..Daireyi tamamla Gururlu, yetersiz ya da kibirli olduğun için değil. Sadece onun senin hayatında yeri olmadığı için, Kapıyı kapat, plağı değiştir, evi temizle, tozdan kurtul. Geçmişte olduğun kişiyi bırak, ve şu an kimsen o ol.
- Siz cennetteydiniz ama bunun farkında değildiniz. Dünyada pek çok insan da böyledir. Mutlu olmayı hakketmediklerini sanarak en büyük sevinci bulabilecekleri yerlerde keder ararlar.
- Gideceğin yoldan eminsen, engeller 'dinlenme noktan' olmaktan öteye gidemez.
-Seni seviyorum demeyi sadece seni affediyorum diyebilenler becerir..
- Hayat bazen insanları, birbirleri için ne kadar çok şey ifade ettiklerini anlasınlar diye ayırır.
- Bir şey, bir insanın başına, bir kez gelirse, ikincisi olmaz ama iki defa gelmişse muhakkak üçüncüsü de olacaktır.
- Bir çocuğun bir erişkine her zaman öğretebileceği üç şey vardır: Nedensiz yere mutlu olmak, her zaman meşgul olabilecek bir şey bulmak ve elde etmek istediği şeyi var gücüyle dayatmak.
- Bugüne kadar milyonlarca insan pes etti. Öfkelenmiyorlar, ağlamıyorlar, hiçbir şey yapmıyorlar. Yalnızca zamanın geçmesini bekliyorlar. Tepki gösterme becerilerini yitirmiş onlar! Sense üzgünsün. Bu da senin ruhunun hâlâ canlı olduğunu kanıtlar!
- Döktüğüm yaşları bağışlıyorum. Acıları ve aldatmaları bağışlıyorum. İhanetleri ve yalanları bağışlıyorum. İftiraları ve ahlâksızları bağışlıyorum. Nefreti ve zulmü bağışlıyorum.
Yüreğimi yakan darbeleri bağışlıyorum. Yıkılan hayalleri bağışlıyorum. Ölen umutları bağışlıyorum. Sevgisizliği ve kıskançlığı bağışlıyorum. Umursamazlığı ve kötü zihniyeti bağışlıyorum. Haklılık uğruna haksızlık edenleri bağışlıyorum. Öfkeyi ve şiddeti bağışlıyorum. İhmalkârlığı ve unutkanlığı bağışlıyorum. Bütün kötülükleriyle dünyayı bağışlıyorum.
- İnsan her zaman aynı insanları görürse, bunları yaşamının bir parçası saymaya başlar. İyi, ama bu kişiler de bu nedenle, yaşamımızı değiştirmeye kalkışırlar. Bizi görmek istedikleri gibi değilsek hoşnut olmazlar, canları sıkılır. Çünkü, efendim, herkes bizim nasıl yaşamamız gerektiğini elifi elifine bildiğine inanır. Ne var ki, hiç kimse kendisinin kendi hayatını nasıl yaşaması gerektiğini kesinlikle bilmez.
-Kabul ediyorum! En büyük hatam, yüzüme gülen herkesi, kendim gibi sanmamdı.
-Gitmek için sebep çoktur; ama sevmeye bahane arar kalan. Unutma, Kαpının kolunα uzαnαcak yαşα geldiğinde, gitmeyi öğrenir insαn.
-Çocukken; herşeyin sahibi olmak için büyümek isterdik. Büyüdük ; Şimdi herşeyden uzak olmak için hep çocuk kalmak istiyoruz.
- Kadın sevgi uğruna herşeye hazırdır, hatta sevişmeye de. Erkek ise sevişmek için herşeyi feda etmeye hazırdır; sevmeyi bile.
- Her adam; hayatında bir kadını mutlaka ömür boyu sever. Ve her kadın; bir erkeğe mutlaka ömür boyu acı çektirir.
- Dalından şüphe ettiğin ağacın, gölgesinde soluklanmayacaksın!
-Kişiye göre davranacaksın, küçükle küçük olacaksın hatta; ama seviyesizin seviyesine inecek kadar düşmeyeceksin hayatta ...
-Acı çekmemek için, aşkı reddetmek gerekiyordu. bu da hayattaki kötülükleri görmemek için kendi gözlerini çıkarmak gibi bir şeydi.
- Biz insanların iki sorunu var; birincisi ne zaman başlamak gerektiğini, ikincisi ise ne zaman duracağını bilememek.
-Kelimelerin kötü yanı, kendimizi başkalarına anlatabileceğimiz ve başkalarının söylediklerini anlayabileceğimiz hissini uyandırmalarıdır. fakat dönüp kaderimizle yüzleştiğimizde yetmediklerini görürüz.
- Eğer birgün yolunuzu kaybederseniz bir çocuğun gözlerinin içine bakın.Çünkü bir çocuğun bir yetişkine her zaman öğreteceği üç şey vardır;
1- Nedensiz yere mutlu olmak...
2-Her zaman meşgul olabilecek bir uğraş bulmak...
3-Elde etmek istediği şey için var gücüyle dayatmak....
- İnsanların yaptıklarıyla değil, giydikleriyle marka oldukları bir çağda; Aşkların sahteliğinden yakınmak yanlış olur.
-Kendime eziyet etmiyorum.Yaralarımın üzerlerine ancak cesaretle gidersem, iyileşebileceğini uzun zaman önce öğrendim...
- Yüreğini dinlemek zorundasın; çünkü onu susturmayı hiçbir zaman başaramazsın. Hatta onu dinlemiyormuş gibi yapsan da o gene oradadır, göğsündedir; hayat ve dünya hakkında ne düşündüğünü sana tekrarlamayı sürdürecektir.
Hiç kimse kendi yüreğinden kaçamaz. Bu nedenle en iyisi onun söylediklerini dinlemek.. Düşlerinin peşinde olduğu sürece hiçbir yürek kesinlikle acı çekmez.
-Kadın psikolojisi üzerine 35 yıl okumama rağmen, bir soruya cevap bulamadım. Bu kadınlar gerçekten ne istiyor...
-Bütün günler birbirine benzediği zamanlarda, insanlar hayatlarında karşılarına çıkan güzel şeylerin farkına varamaz olurlar.
-Yüreğin neredeyse hazinen de oradadır.
- Erkek ulaşamadığı kadına 'telefonu duymadı galiba' derken, Kadın ulaşamadığı erkeğe, 'aradığımı görüyorda açmıyor' der.
-Giden sizin için çok değerli de olsa, kapıyı örtün ki; içeride kalanlar üşümesin.
-Bazen insanlar kabahatli olduklarını kabullendikleri için değil, sadece karşıdaki sussun diye özür dilerler.
-Bir erkekle mutlu olmak istiyorsan onu anla, sevmesende olur. Bir kadınla mutlu olmak istiyorsan onu sev, anlamasan da olur.
-İnsanlar hile ve üç kağıtçılıkta o kadar ustalaşmışlar ki, şeytanın bu konudaki şöhreti unutulup gitmiş.
- Güzel kadınlar aşkla aptallaşır. Ama hem akıllı hem güzel kadınlar, aşıkken de akıllıdır. İşte bu yüzden hep yalnız kalır.
- Ama unutma ki yüreğin hazinenin bulunduğu yerdedir. Ve çıktığın yolda keşfettiğin şeyin bir anlamı olması için hazineni mutlaka bulmak zorundasın.
- O, senin bu dünyanın tahmin edemeyeceği kadar iyi biri olduğuna, bu yüzden de dünyanın seni ezip geçeceğine inanıyor.
- Seni seviyorum. Çünkü, aşkın hiçbir gerekçesi yoktur.
- Küçümsemek yanlış, çünkü aptallık bir kusurdur; ama öyleleri vardır ki aptallığı kusursuzdur.
- Aslında bütün kadınlar tatlı sözleri sever; ama iltifatların yalan mı gerçek mi olduğunu anlayacak kadar da zekiler .
- Ne yaparsan yap, aklın hep seçemediğinde kalır. Ve olmasını istediğin birşey ancak ondan vazgeçince gerçekleşir.
- İlk bakışta güvendiği şeylere, birkez daha bakılması gerektiğini mutluyken değil, hep mutsuzken anlar insan.
- Erkekleri ayrılık, kadınları ise ayrılıktan sonraki süreç acıtır; çünkü beklemek sadece kadınlığa verilmiş en büyük cezadır!
- İnsan fırsatların gelmesini bekler, fırsatlar da insanın gelmesini. Fırsatlar bekler, insanlar bekler: Kazanan hep mazeret olur.
- Hiç bir şeyi geri almayı bekleme.! Yaptıkların için takdir edilmeyi bekleme. Ne kadar zeki olduğunun keşfedilmesini bekleme. Ya da Aşkının anlaşılmasını..Daireyi tamamla Gururlu, yetersiz ya da kibirli olduğun için değil. Sadece onun senin hayatında yeri olmadığı için, Kapıyı kapat, plağı değiştir, evi temizle, tozdan kurtul. Geçmişte olduğun kişiyi bırak, ve şu an kimsen o ol.
- Siz cennetteydiniz ama bunun farkında değildiniz. Dünyada pek çok insan da böyledir. Mutlu olmayı hakketmediklerini sanarak en büyük sevinci bulabilecekleri yerlerde keder ararlar.
- Gideceğin yoldan eminsen, engeller 'dinlenme noktan' olmaktan öteye gidemez.
-Seni seviyorum demeyi sadece seni affediyorum diyebilenler becerir..
- Hayat bazen insanları, birbirleri için ne kadar çok şey ifade ettiklerini anlasınlar diye ayırır.
- Bir şey, bir insanın başına, bir kez gelirse, ikincisi olmaz ama iki defa gelmişse muhakkak üçüncüsü de olacaktır.
- Bir çocuğun bir erişkine her zaman öğretebileceği üç şey vardır: Nedensiz yere mutlu olmak, her zaman meşgul olabilecek bir şey bulmak ve elde etmek istediği şeyi var gücüyle dayatmak.
- Bugüne kadar milyonlarca insan pes etti. Öfkelenmiyorlar, ağlamıyorlar, hiçbir şey yapmıyorlar. Yalnızca zamanın geçmesini bekliyorlar. Tepki gösterme becerilerini yitirmiş onlar! Sense üzgünsün. Bu da senin ruhunun hâlâ canlı olduğunu kanıtlar!
- Döktüğüm yaşları bağışlıyorum. Acıları ve aldatmaları bağışlıyorum. İhanetleri ve yalanları bağışlıyorum. İftiraları ve ahlâksızları bağışlıyorum. Nefreti ve zulmü bağışlıyorum.
Yüreğimi yakan darbeleri bağışlıyorum. Yıkılan hayalleri bağışlıyorum. Ölen umutları bağışlıyorum. Sevgisizliği ve kıskançlığı bağışlıyorum. Umursamazlığı ve kötü zihniyeti bağışlıyorum. Haklılık uğruna haksızlık edenleri bağışlıyorum. Öfkeyi ve şiddeti bağışlıyorum. İhmalkârlığı ve unutkanlığı bağışlıyorum. Bütün kötülükleriyle dünyayı bağışlıyorum.
- İnsan her zaman aynı insanları görürse, bunları yaşamının bir parçası saymaya başlar. İyi, ama bu kişiler de bu nedenle, yaşamımızı değiştirmeye kalkışırlar. Bizi görmek istedikleri gibi değilsek hoşnut olmazlar, canları sıkılır. Çünkü, efendim, herkes bizim nasıl yaşamamız gerektiğini elifi elifine bildiğine inanır. Ne var ki, hiç kimse kendisinin kendi hayatını nasıl yaşaması gerektiğini kesinlikle bilmez.
Sensizliğin sabahındayım
Sensizliğin sabahındayım şimdi
Her yer sensiz her yer karanlık
Sanki hiç doğmamış güneş
Zaman güne kırgın
Çeyrek adımlarla ilerliyor
Yüreğim suskun
Kalbim çaresiz ağlıyor sensizliğe
Sensizliğin sabahındayım şimdi
Senden kalan kırıntılarda hasret
Sonu olmayan hüzünler
Bir türlü geçmeyen zaman
Güne gözlerini kapatan güneş
Bu defa da geçmek bilmeyen geceler
Bir türlü gitmek bilmeyen hayalin gözlerimde
Önümde bitmek bilmez uzunca bir yol
Hiç tükenmeyen karanlıklar
Sensizliğin sabahındayım şimdi
Bir yer var kalbimin en derininde
Eksik kalıyorum hayata
Bir boşluk var yüreğimde
Sen yoksun diye
Bana uzaksın diye meleğim
Her yer sensiz her yer karanlık
Sanki hiç doğmamış güneş
Zaman güne kırgın
Çeyrek adımlarla ilerliyor
Yüreğim suskun
Kalbim çaresiz ağlıyor sensizliğe
Sensizliğin sabahındayım şimdi
Senden kalan kırıntılarda hasret
Sonu olmayan hüzünler
Bir türlü geçmeyen zaman
Güne gözlerini kapatan güneş
Bu defa da geçmek bilmeyen geceler
Bir türlü gitmek bilmeyen hayalin gözlerimde
Önümde bitmek bilmez uzunca bir yol
Hiç tükenmeyen karanlıklar
Sensizliğin sabahındayım şimdi
Bir yer var kalbimin en derininde
Eksik kalıyorum hayata
Bir boşluk var yüreğimde
Sen yoksun diye
Bana uzaksın diye meleğim
Hasret
Saçlarım hasret sevgiyle okşanışa.
Yüreğim hasret sevildiğini bilmeye.
Hasret yüreğim çırpınışlara.
Bedenim hasret bir yudum heyecana.
Duygularım hasret bir gün ışığına.
Konuşmalıyım,konuşamıyorum.
Haykıramıyorum...
Anlatamıyorum...
Yalnızca ağlayabiliyorum...
Ne komik, ne acizlik!
Taciser Kaygısız
Yüreğim hasret sevildiğini bilmeye.
Hasret yüreğim çırpınışlara.
Bedenim hasret bir yudum heyecana.
Duygularım hasret bir gün ışığına.
Konuşmalıyım,konuşamıyorum.
Haykıramıyorum...
Anlatamıyorum...
Yalnızca ağlayabiliyorum...
Ne komik, ne acizlik!
Taciser Kaygısız
Yaşasın 8 Mart!
Bir asrın geçtiği kadın mücadelesinde, kapitalizmin yarattığı vahşi sömürü düzeninin kadın emeği üzerindeki sömürüsü ve şiddeti her geçen gün artıyor.
Emekçi kadınlar hem işte hem evde emekleri görünmez kılınıyor, cinsiyete dayalı iş bölümü ve ayrımcılık devam ediyor.
Artık bir kamu politikası haline gelen sosyal güvencesizlik politikası ve sosyal devletin çökertilmesi, kadınların aileye ve eşe olan ekonomik bağımlılıklarını pekiştiriyor.
Bunun yanında ülkemizde her gün en az 5 kadın erkekler tarafından namus, iffet, ahlak gibi gerekçelerle öldürülüyor…Yoksulluk giderek ‘kadınlaşıyor’, yeryüzünde mutlak yoksulluk sınırındaki 1.5 milyar kişinin yüzde 70’ini kadınlar oluşturuyor, işlerin yüzde 60’ını kadınlar yapıyor, toplam gelirin sadece yüzde 10’ununu alabiliyor.
Tüm bu gerçeklikler bile kadının toplumsal, ekonomik ve sosyal yaşam içerisindeki yerini açıkça göstermektedir.
İşçi sınıfının tarih sahnesine çıktığı günden bugüne kadın-erkek el ele mücadelenin içinde birlikte yürümüş, demokrasi, eşitlik, özgürlük mücadelesini yükseltmiştir.
Unutulmamalıdır ki kadın emekçilerin olmadığı, içinde yer almadığı hiçbir haklı mücadele kazanılamaz. Kadını dışlayan, onu birlikte düşünme, birlikte üretme, birlikte eşit ve insanca yaşama süreçlerinden kopartan her türlü uygulama ve anlayışlara karşı, kendini insan tanımlayan herkesin gelecek güzel günler için yan yana gelme, birlikte mücadele etmeleri kaçınılmaz zorunluluktur.
Egemen sınıfın çıkarlarına hizmet eden cinsiyet ayrımcılığı çözülmeden özgür ve eşit bir toplum yaratılması mümkün değildir. ”İnsan ırkı iki kanatlı bir kuştur, bir kanadı kadınlar, diğeri erkekler ve her iki kanatta eşit düzeyde gelişmedikçe, insan ırkı uçamayacaktır.”
Yaşasın “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’
Yaşasın Emekçi Kadın Dayanışması…!
Emekçi kadınlar hem işte hem evde emekleri görünmez kılınıyor, cinsiyete dayalı iş bölümü ve ayrımcılık devam ediyor.
Artık bir kamu politikası haline gelen sosyal güvencesizlik politikası ve sosyal devletin çökertilmesi, kadınların aileye ve eşe olan ekonomik bağımlılıklarını pekiştiriyor.
Bunun yanında ülkemizde her gün en az 5 kadın erkekler tarafından namus, iffet, ahlak gibi gerekçelerle öldürülüyor…Yoksulluk giderek ‘kadınlaşıyor’, yeryüzünde mutlak yoksulluk sınırındaki 1.5 milyar kişinin yüzde 70’ini kadınlar oluşturuyor, işlerin yüzde 60’ını kadınlar yapıyor, toplam gelirin sadece yüzde 10’ununu alabiliyor.
Tüm bu gerçeklikler bile kadının toplumsal, ekonomik ve sosyal yaşam içerisindeki yerini açıkça göstermektedir.
İşçi sınıfının tarih sahnesine çıktığı günden bugüne kadın-erkek el ele mücadelenin içinde birlikte yürümüş, demokrasi, eşitlik, özgürlük mücadelesini yükseltmiştir.
Unutulmamalıdır ki kadın emekçilerin olmadığı, içinde yer almadığı hiçbir haklı mücadele kazanılamaz. Kadını dışlayan, onu birlikte düşünme, birlikte üretme, birlikte eşit ve insanca yaşama süreçlerinden kopartan her türlü uygulama ve anlayışlara karşı, kendini insan tanımlayan herkesin gelecek güzel günler için yan yana gelme, birlikte mücadele etmeleri kaçınılmaz zorunluluktur.
Egemen sınıfın çıkarlarına hizmet eden cinsiyet ayrımcılığı çözülmeden özgür ve eşit bir toplum yaratılması mümkün değildir. ”İnsan ırkı iki kanatlı bir kuştur, bir kanadı kadınlar, diğeri erkekler ve her iki kanatta eşit düzeyde gelişmedikçe, insan ırkı uçamayacaktır.”
Yaşasın “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’
Yaşasın Emekçi Kadın Dayanışması…!
Kendi Olarak Sana Gelen
Kendi olarak, sana gelen
sana gereksinimi olmadan, seni isteyen
sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen
kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan
O, işte...
Oruç Aruoba
sana gereksinimi olmadan, seni isteyen
sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen
kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan
O, işte...
Oruç Aruoba
kadınlara söylenen sözler
Elinin hamuruyla erkek işine karışma!
Akşama kadar evde ne yapıyorsun ki!
Saçı uzun aklı kısa.
Eksik etek.
Çocuklarımın anası evimin kadını olacaksın.
Benim maçım dururken senin aptal dizini mi seyredeceğiz!
Kaşık düşmanı!
Yemek yap kadın! Sonra da ayaklarımı yıka! Sonra da temizlen yanıma gel!
Ayın 5 günü off'sun be. Defolu mal!
Kadının sırtından sopayı karnından sıpayı eksik etmeyeceksin.
Kızını dövmeyen dizini döver.
Kadın sorunu diye bir şey yoktur, bütün kadınlar sorundur.
Ülen gerzeğe bak nasıl araba kullanıyor, ha, kadınmış, belli zaten.
Hüüüüooop, maç varken önümden geçme, sana diyorum hiyyyyyooooop alooo.
Neredeydin lan bu saate kadar?
Neyse ki çiçek isteyen kadınlardan değilsin sevgilim, değilsin değil mi?
Bir kazak için (aslında aranan şey bluzdur) iki dükkan gezdik, yetmedi mi?
Yine mi telefon edeceksin annene?
Doğum günün haftaya sanmıştım.
Çamaşır makinası çalıştırmayı bilmiyorum (geriye kalan her şeyi ise daha iyi biliyorum o ayrı, şimdi şununla uğraştırma).
Çantanda ne kadar çok ıvır zıvır var?
Bu elbiseyle biraz şişman durmadın mı?
Geç geleceğimi söyledim sanıyordum
Bana söylediğini hatırlamıyorum.
Senin park edemediğin yere kamyon park ederim.
Bugün buluşamayız, akşama TV'de maç var.
Annem pişirdiğinde tadı daha başka oluyor.
Ben senin doğal halini daha çok seviyorum.
Çirkin kadın yoktur bakımsız kadın vardır, bir bak kendine be, bak be.
Kadın, gitsin çocuk doğursun. Evinde yemek yapsın. Çocuklarına baksın.
Akşama kadar evde ne yapıyorsun ki!
Saçı uzun aklı kısa.
Eksik etek.
Çocuklarımın anası evimin kadını olacaksın.
Benim maçım dururken senin aptal dizini mi seyredeceğiz!
Kaşık düşmanı!
Yemek yap kadın! Sonra da ayaklarımı yıka! Sonra da temizlen yanıma gel!
Ayın 5 günü off'sun be. Defolu mal!
Kadının sırtından sopayı karnından sıpayı eksik etmeyeceksin.
Kızını dövmeyen dizini döver.
Kadın sorunu diye bir şey yoktur, bütün kadınlar sorundur.
Ülen gerzeğe bak nasıl araba kullanıyor, ha, kadınmış, belli zaten.
Hüüüüooop, maç varken önümden geçme, sana diyorum hiyyyyyooooop alooo.
Neredeydin lan bu saate kadar?
Neyse ki çiçek isteyen kadınlardan değilsin sevgilim, değilsin değil mi?
Bir kazak için (aslında aranan şey bluzdur) iki dükkan gezdik, yetmedi mi?
Yine mi telefon edeceksin annene?
Doğum günün haftaya sanmıştım.
Çamaşır makinası çalıştırmayı bilmiyorum (geriye kalan her şeyi ise daha iyi biliyorum o ayrı, şimdi şununla uğraştırma).
Çantanda ne kadar çok ıvır zıvır var?
Bu elbiseyle biraz şişman durmadın mı?
Geç geleceğimi söyledim sanıyordum
Bana söylediğini hatırlamıyorum.
Senin park edemediğin yere kamyon park ederim.
Bugün buluşamayız, akşama TV'de maç var.
Annem pişirdiğinde tadı daha başka oluyor.
Ben senin doğal halini daha çok seviyorum.
Çirkin kadın yoktur bakımsız kadın vardır, bir bak kendine be, bak be.
Kadın, gitsin çocuk doğursun. Evinde yemek yapsın. Çocuklarına baksın.
22 Mayıs 2015 Cuma
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)