16 Şubat 2013 Cumartesi

Seni ''Sana'' Yazdım Dün Gece...



Zamanın gözbebeklerinden yuvarlanıp seni " sana " yazdım dün gece, oysa yarın erken kalkacaktım

Göğsünde dikenleri taşıyan rüzgarların saçlarını yıkayacaktım gözyaşlarımla

Sütten yeni kesilmiş dağ ceylanlarını sabah ezanında uyandıracaktım

Uyumalıydım aslında, kirpiklerim uykuya hazırdı oysa

Ama ben seni düşündüm yıldızların siyahı giyindiği gecenin dar vakitlerde

Uykusuzluğumu taş dibeklerde dövüp, ben seni "sana" yazdım dün gece

Yüreğimi kalem bilip, sevdamı bıraktım mürekkebin sıcak koynuna

Yürek lugatindeki tüm kelimelerimle bir bir seni anlatmaya çalıştım

Seni "sana" yazdıkça gözlerin parmak uçlarımı okşuyordu sanki, dur durak bilmiyordum

Kalemin ucundan mürekkep değil, bembeyaz yüreğinin mavi denizlerine "ben" akıyordum sanki...
Hatırlar mısın gülüm, seni sevdiğim zamanları... 

Gözlerini ilk gördüğümde, güneş nadasa bırakılmış toprağa ekiliyordu

Yıldızlar gecelere bir gelin edasıyla birer birer seriliyordu, "seni" yüreğime ördüğümde

Güneş toprağa, gece karanlığa, kelebekler bahara ve ben sana sevdalıydım

Utangaç yanaklarına uzanıp gözlerimi pamuksu düşlere kapatmıştım

Sesin hoyrat meltemlerin sarıldığı deniz kadar ılıktı

Dokunmaya bile kıyamadığım bir yürektin sen

Her gece uyurken gözlerine cicekleri taşırken, gözbebeklerini inciteyeceğim diye korkardım

Gözlerinin içine bakmaktan çekinirdim

Her baktığımda buz dağının güneşin karşısındaki erimesi gibi

Gözlerindeki umut tanelerinin de erimesinden korkardım

Bilirsin ellerim küçüktür benim, küçük ellerime düşleri giydirip yüreğinin resmini çizdim gökyüzüne

Alnındaki ince cizgileri işledim bulutların narin gözlerine

Oysa irin toplamış acıları soğuk kaldırımlarda dövmekte usta olan ellerim

Yüreğinin resimini gökyüzü tuvaline yapamayacak kadar acemiydi

Oysa alnındaki ince çizgileri bulutların gözlerine işlemekten aciz ve bir o kadar kabaydı

Gözlerini suya, yüreğini semaya yazdım

Küçük ellerimle nasıl çizdim bilmiyorum ama dün gece seni "sana" yazdım...
Seni "sana" yazdığımda sen uyuyordun,ay ışığı saçlarına beyazları giydirmişti

Kangren gece, kirpiklerine yaslanıp delicesine umudu soluyordu

Avuç içlerinde rüzgarla olan kavgalarını bir türlü bitiremeyen hayırsız fırtınalar

Sabahın geceden ayrılışını bekliyordu

Oysa senin olan bitenden haberin yoktu

Sen, gül kokulu Melek'lerin omuzlarına göğsünü dayayıp sanki Cenneti soluyordun yatağında

Mavi denizler karakışlara gelin gitmiş, baharların tozlu dudaklarını yıkıyorlardı o masum gözlerinde

Önünde eğilip yüreğinin soluk alışını izledim

Öyle duruydu ki gözlerin, öyle ılıktı ki nefesin

Senden habersiz her nefes alışında, nice yetim kırlangıçlar sıcak iklimlere kanatlanıyordu

Yağmurun toprağa düşerken nabzı atmıyordu, çünkü sen uyuyordun

Sen hulyalarda Cenneti soluyor ve huzur şehirlerini bulutların üzerinde izliyordun

Hiçbir sey bu güzelliği bozmamalıydı

Ve karanlık sırf sen uyanmayasın diye, cığlıklarını yüreğine gömüp dudaklarını kanatarak

Yeni günün doğumuna sessizce tanıklık ediyordu...
Birazdan zaman, yeni doğacak sabahın arsız karanlığın esaretinden kurtulup 

Özgürlüğüne kavuşma çığlıklarına gebe kalacak

Güneş perdelerine eğilip baharın umutlarını fısıldayacak, saçların, bir karanfil kadar güzel kokacak.

Ve ben bir nefes kadar yakında seni izliyor olacağım.

Zannetme ki yanındayım, ben senin tarafından sevilmenin verdiği güçle

Yeni filizlenmiş ciceklerin dallarını kıran fırtınalara kafa tutacağım

Uykusunu almış ceylanları uyandırıp, senin gül desenli yanaklarına salacağım

Ve avuç içlerinin terine kıyamadığım için, rüzgarın peşine düşüp yüreğine ılık meltemleri yollayacağım

Ve akşam olup sen uyuduğunda ben senin yüreğine geleceğim

Dün gece kaldığım yerden seni " sana " yazmaya devam edeceğim...!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder