28 Aralık 2012 Cuma

ŞU HAYATI ÖYLE YAŞA Kİ, KENDİN KENDİNİ ALKIŞLAYASIN!



Eflatun''a sormuşlar;İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan iki davranışı nedir ?

Eflatun tek tek sıralamış, Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne var ki çocukluklarını özlerler. Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler.Ama sağlıklarını geri almak için de para öderler. Yarınlarından endişe ederken bugünü unuturlar. Sonuçta, ne bugünü, ne de yarını yaşarlar. Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler...

ÖKSÜRÜK VE AYAK TABANI...


Ayak tabanlarımızın yağı emen özel bir yapısı vardır. Bu nedenle eğer tabanınıza örneğin sarmısak sürerseniz yaklaşık 20 dakika sonra tadını ağzınızda alırsınız. Bunu bulan bilim adamları nedenini bilmiyor henüz ama bu etki bize bir tedavi olarak geri dönüyor. 

Özellikle çocuklarda (ve tabi büyüklerde) gece uyutmayan şiddetli öksürük durumunda ayak tabanınıza güzelce Vicks merhem sürün ve kalın bir çorap giyin. Beş dakika içinde öksürüğün kendiliğinden geçtiğini göreceksiniz. Her zaman %100 çalışır ve çocuklara ağır öksürük ilaçları vermekten daha etkilidir.

SADECE KARECİKLERE BAKARAK ÜRÜNÜN NE ORANDA KİMYASAL İÇERDİĞİNİ ANLAYABİLİRSİNİZ..

Kullandığımız bakım ürünleri, kremler, losyonlar, v.s üzerlerindeki küçük siyah işaretler hiç dikkatinizi çekti mi?



Satın aldığınız diş macunu, şampuan, krem vs gibi tüp içinde sunulan ürünlerin arka yüzlerinde yer alan koyu renkli küçük karecikler mutlaka hepinizin dikkatinizi çekmiştir.


- Bu karecikleriden koyu renkli olanlar, özellikle siyah karecikler tüp içeriğinin tamamen kimyasallardan oluştuğunu gösterir.

- Kırmızı renkli olanlar ürünün %70'in üzerinde kimyasal içerdiğini gösterir.

- Yeşil renkli karecikler ise ürünün %100 doğal etken maddeler içerdiğini gösterir.

HER ŞEY SENİNLE BAŞLAR, SENDE BİTER!

Çaresizlik öğrenilmiştir. 
Başarılı olmak da öğrenilebilir.
Sende sandığından fazlası var!
Gelebileceğin en iyi yerde değilsin.
Yeni bir hayat için gereken, yeni bir akıldır.
Doğru şeyi yapmak için yanlış zaman yoktur.
Rüzgarı suçlamayı bırak, yelkenleri kullanmayı öğren!
Seyirci koltuğundan sıkıldıysan, sahneye çık.
Zirvede her zaman bir kişiye daha yer var.
Her şey seninle başlar!
Başkaları yapabildiyse, sen de yaparsın.
Hayatta ya tozu dumana katarsın,
Ya da tozu dumanı yutarsın.
Seçim senin!















26 Aralık 2012 Çarşamba

NEDİR BU AŞK ?



Sesini duyduğunuz anda avuçlarınız terlemeye kalbiniz deli gibi çarpmaya başlıyorsa...
bu aşk değil HOŞLANMAK'tır


Ellerinizi ondan çekemiyor sürekli dokunmak sarılmak istiyorsanız..
Bu aşk değil ARZULAMAK'tır

Yanınızda bir tek o olduğu için onu istiyorsanız....
Bu aşk değil YALNIZLIK'tır

Herkes onunla olmanızı beklediği için onunlaysanız...
Bu aşk değil SADAKAT' tir

Size sıcak, yakın davrandığı için onunlaysanız...
Bu aşk değil KENDİNE GÜVENSİZLİK'tir

Üzülmesini istemediğiniz için onunlaysanız...
Bu aşk değil ACIMAK'tır

Ona değer verdiğiniz için hatalarını hoş görüyorsanız..
Bu aşk değil ARKADAŞLIK'tır

Bütün gün ondan başka hiçbir şey düşünmediğinizi söylüyorsanız..
Bu aşk değil KOCA BİR YALAN'dır

Onun iyiliği için kendinizden çok Şey feda edebiliyorsanız...
Bu aşk değil YARDIMSEVERLİK'tir

O üzgünken sizin de kalbiniz acıyorsa...
İşte bu AŞK'tır

Tarif edemediğiniz bir çekim yüzünden ondan bir türlü kopamadığınızı düşünüyorsanız..
İşte bu AŞK' tır

O herkese güçlü görünmesine rağmen içindeki zayıflığı hissedebiliyorsanız..
İşte bu AŞK'tır

Başkalarını da çekici bulmanıza rağmen hiç pişmanlık duymadan onunla kalmaya devam edebiliyorsanız..
İşte bu AŞK'tır

25 Aralık 2012 Salı

ŞİDDET BECERİKSİZLERİN SON SIĞINAĞIDIR..( isaac asimov)







Her gecenin bir gündüzü olduğuna inananlardan mısın?
Yoksa gündüzü de gece yapanlardan mı?




Karar ver..






Sonra da söz de içten içe...
Bundan sonra gece isem gece gündüz isem gündüz olacağım.
Ne kendimi kandıracağım ne de başkalarını...



büyük insanlar dağa benzer, yaklaştıkça onların büyüklüğü ve önemi ortaya çıkar. küçük insanlar serap gibidirler, yaklaşınca ne kadara değersiz ve sahte oldukları ortaya çıkar. (goethe)






eşekten şeker esirgenmez, ama eşek yaradılışı itibariyle otu beğenir.

bir insan sana eşek derse umursama , ama on kişi birden senin bir eşek olduğunu düşünüyorsa , git kendine bir semer al

ÖZGÜRLÜĞÜN BEDELİ...


Sabahı özlerdim sessiz ve karanlık gecelerde
Umut dolu olurdu yüreğim her sabah

Hep bir şeyler bekledim
Kırık umutların yüküyle dolu iken
Hep birileri bir şeyler aldı
Birileri parçaladı duygularımı
Yumruklarım sıkmaktan
Gözlerim ağlamaktan yandı
Bir yanda yaşanmamış gecelerin hırsı
Bir yanda boşa geçen zamanın acısı
Hiç bıkmadım yaşamaktan

Hep ilerde, bir yerde bir ışık vardı
Tutmak yakalamak istedim
Savaştım dişimle, tırnağımla

Yaşanacak yıllarım olmalıydı
İçimi susturmaktan
Büyümüştü susamışlığım

Gecelerin gelmesi korkutmuyor artık beni
Sabah oluyor yine umutla
Ruhumda bile kalmadı geçmişin izi
Yitirdi anlamını acılarım
Sen çıkardın beni elimden tutup
Karanlıktan aydınlığa
Savaşım için dürttün beni
Aşk için mutluluk için,özgürlük için

Bir nehirim şimdi
Dağlar, ovalar, çöller aşıyorum
Denize ulaşmak için
Güçlü olmak ben olmak için

Bir yıldız kadar uzaktı ışığın
Şimdi beynimde yanıyor
Sönmeyen

Yine tut ellerimden,anne gibi sıcacık
Alnımdan öp beni baba gibi şefkatle
Sarıl bana dost gibi
Gör yüreğimin büyüklüğünü
Sen de al; alabileceğin herşeyi benden
Özgürlüğünü yaşa
Sonsuz bir aşk olanağı yok ki
Özgürlüğün bedeli yalnızlık..
24.03.1994 Banu ERDEM

16 Aralık 2012 Pazar

Seni Seviyorum


Ne güzel şey seni seviyorum demek

Sevdiğini söyleyebilmek ne güzel

Her baharda gece gündüz her saniye

Seni seviyorum

Seni seviyorum

Seviyorum seni diyebilmek ne güzel


Bir kere sevdaya tutulmayagör

Ateşlere yandığının resmidir

Aşık dediğin mecnun misali kör

Ne bilsin alemde ne mevsimidir


Çünküsü yok nedeni yok sevmenin

Zamanı hiç yok, dakikalar zaman üstü

Utangaç bir gecenin kucağında

Yağmurlar vuruyor pencereme

Aşkın vuruyor kalbimin kıyılarına

Gecenin bu çıldırtan yalnızlığında

Aşkın ayak seslerinin duyuyorum yüreğimde

Ve hasretin içimde

Seni seviyorum

Sesinin duymak istiyorum uyumadan önce

Sabahlara kadar konuşmak

Hiç kapatmamak telefonu

Aynı düşlere uyumak sonra

Ve uyanmak aynı güneşe

Bir kere sevdaya tutulmayagör

Ateşlere yandığının resmidir

Aşık dediğin mecnun misali kör

Ne bilsin alemde ne mevsimidir
Daha bir güzelleştim son günlerde 

Gözlerimin içi parlıyor

Kabıma sığdıramıyorum aşkı

Gülmek geliyor içimden

Sokaklarda koşar adım yürümek

Tanıdık tanımadık herkese selam vermek

Merhaba ülkemin güzel insanları

Hepinize hepinize merhaba

Sizi de seviyorum

Yağmuru, denizi, kokusunu toprağın

Gökmavisinde güvercinleri, martıları

Dağ eteklerinde gelincikleri seviyorum ateş kırmızısı

Bindallılarıyla köy kızlarını

Ve elleri hamur kokan anaları

Hepsini sende seviyorum

Seni seviyorum

Bir kenara mahsun çekilen içim

Yemeden içmeden kesilen içim

Sensiz/yarsız uykuyu haram bilen için

Ayrılık ölümün diğer ismidir

Senin sevdiğin gibi topluyorum saçlarımı

Siyah kazağımı daha çok yakıştırıyorum kendime

Ve daha çok seviyorum limonlu çayı

Senin sevdiğin herşeyi seviyorum

Türkülerini memleketinin

Feneri ve kara kartalı senin için

Davamızı ve şiiri sende seviyorum

Seni seviyorum

İyi ki doğdun

İyi ki varsın

Doğum günün kutlu olsun

Seni çok seviyorum

Seni çok seviyorum

Yaşamaksa seni sevmek

Ben hiç ölmedim

Seni seviyorum

Fatih Kısaparmak

Ne lüks arabalar ne sporlar...


Ne lüks arabalar ne sporlar...
Sadece bisiklete binmek istiyorum seninle, neşeli çığlıklarını duyarak ha düştük ha düşeceğiz diye...
Ünlü bir şarkıcı olup, herkesin beni dinlemesini değil,taşlı bir kıyıda, ateşin önünde, fısıldamak istiyorum şarkımı sana makamlı makamsız..
Lüks lokantalar, vitrinde yemek gibi geliyor bana.İnan arabesk değil, yarim ekmek kaşar üstü kola paylaşmak 
istiyorum seninle...
Tüm kitapları okuyup, yazarlarıyla tartışmak değil, Gece yatağımızda sarmaş dolaş, okuyup tartışmak bir kitabı. Senin fikirlerinle benimkilerle yoğurmak, benimkilerle seninkileri...
Bir sır vereyim sana, insanlar bilmiyorlar ama; ruh sevişir bedenden önce.
Geceler bizim.Ne su yatağı, ne mobilya, yatak odasında aşk ... 
Yer yatağı sıcak gelir hep bana, ve çiçek, aldırma odayı oksijensiz bırakır çiçek diyenlere.
Onlarca yastık istiyorum aşk, yatak odamıza rengarenk, aldırma zevksiz olur diyenlere, Zevkli, içten duygu anlatımıysa, herhangi bir konuda; zevksiz bir şey yapamayız...
O kadar yoğunki duygularım sana....
Ne lüks villalar istiyorum onlarca odalı, ne dev malikane, ne yalı Duvarı olsun yeter metrekaresi önemli değil...
Bak bir sır daha sana, Eşlerin mutluluklarını, huzursuzluklarını, karakterlerini,geçmişlerini bir evin duvarı anlatır.
Bomboşsa duvarlar, ruh yoktur ikisinde de... Sadece yetmiş seksen yıl yasayacaklardır zaten.

Bizim, fotoğraflarımız olacak en sevgili anlarımızda çekilmiş,mutlaka gülerken.
Senin bana, benim sana hediyelerimiz olacak asılan, çirkinde olsa kendi elimiz değmiş resimler, Belki alçı kalpler, belki bir senin bir benim boyalı ellerimizle kaplayacağız duvarımızı rengarenk..
En güzel aşk şiirleri sana olacak
Duvarlarımız yalan söylemeyecek, buram buram yaşam sevgisi kokacak...
İnsanlar mutsuzlar sevgili, her şeye açlar ve doyumsuzlar...
Bense, bir tek seni istiyorum, bir tek seni aşk ...
Çünkü, sen benim her şeyimsin aşk....

BİR SÜRE SONRA


Bir eli tutmakla bir ruhu zincirlemek arasındaki
İnce farkı öğrenirsin.
Ve aşkın yaşlanmak
Birlikte olmanın da güvende olmak
Anlamına gelmediğini öğrenirsin.
Ve öpücüklerin sözleşme
Ve hediyelerin de vaad olmadığını öğrenmeye
Başlarsın
Ve yenilgileri
Başın dik ve gözlerin açık karşılamaya başlarsın
bir çocuğun üzüntüsüyle değil, bir yetişkinin
zerafeti ile,
ve her şeyi bu günü düşünerek yapmayı da öğrenirsin
çünkü yarın ile ilgili her şey belirsizdir.
Bir süre sonra güneş ışığının yakıcı olduğunu
Öğrenirsin
Eğer fazla maruz kalırsan
Bu yüzden,
Başka birisinin sana çiçek getirmesini beklemeden
Kendi bahçeni yarat Ve kendi ruhunu kendin süsle.
Ve göreceksin ki dayanıklısın...
Ve kuvvetlisin,
Ve değerlisin.

Veronica A.Shoffstall



Yaşam için....




1. Seni sen olduğun için değil, seninle birlikte olduğumda ben olduğum için seviyorum.


2. Hiç kimse gözyaşlarını hak etmez, onlara layık olan kişi ise seni ağlatmaz.


3. Sen istediğinde sana âşık olmaması, sana âşık olmadığı anlamına gelmez.


4. Gerçek arkadaş, elini tutan, kalbine dokunandır.


5. Birisine yabancılaşmanın en kötü biçimi yanında oturuyor olup ona hiçbir zaman ulaşamayacağını bilmektir.


6. Hiçbir zaman gülümsemekten vazgeçme, üzgün olduğunda bile! Gülümsemene kimin, ne zaman aşık olacağını bilemezsin...


7. Tüm dünya için sadece bir kişi olabilirsin, fakat bazıları için sen bir dünyasını.


8. Zamanı onu seninle birlikte geçirmeye hazır olmayan biriyle geçirme.


9. Belki de Tanrı uygun kişiyi tanımandan önce yanlış kişilerle tanışmanı, onu tanıdığıda minnettar olman için istedi.


10. "Bitti" diye üzülme, "yaşandı" diye sevin.


11. Her zaman seni üzecek birileri olacaktır, yapman gereken insanlara güvenmeye devam etmek, kime iki defa güvenecegine daha fazla dikkat etmektir.


12. Birini daha iyi tanımadan ve bu kişinin senin kim olduğunu bilmesinden önce kendini daha iyi bir kişiye dönüştür ve kim olduğunu bilerek kendine güven.


13. Kendini çok zorlama, en güzel şeyler onları en az beklediğinde olur.

"Yaşanan her şeyin bir sebebi vardır"

SANA GİDEN YOLLAR KAPALI....


Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni
Ne kadar yakından ve arada uçurum;
İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi
Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini
Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli
Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki
Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği
Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki
Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini
Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri
Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
Bu böyle pek de kolay değil gerçi…
Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki
Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki
İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:
Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri
CEMAL SÜREYYA

Oda geldi başıma..





Şimdi sen gideceksin ve ben arkandan baka kalacağım.
Dur diyemeyeceğim sesim çıkmayacak. Susuşlarımda saklı kalacak duygularım ne kötü...
Söz geçiremeyeceğim göz yaşlarıma akacak. Saklayacağım görmeyesin diye beceremeyeceğim.
Ağlama diyeceksin bana seni dinlemeyeceğim. İçimde biriken ne varsa gözlerimden taşacak dışarı.
Dokunmak isteyeceksin başımı geri çekeceğim öfkeyle. Kızgınım gidişine çünkü
öfkem bir dağ gibi büyük. Ne varsa hayata dair alıp götürüyorsun benden farkında değilsin.
Ya da farkındasın ama değilmiş gibi davranıyorsun. Sen kendi yolunu çiziyorsun şimdi ve doğru bildiğini yapıyorsun.
Bense binlerce yanlışın ortasında tek başınayım. Oysa beklediğim sevgiliydin sen.
Yorgun dünlerden damıtılmış kimliksiz sevdalardan süzülmüş aşkımın tek sahibi.
Sanki seni aramıştım yıllarca da ararken aşk niyetine yabancı kollarda uyumuştum.
Bu yüzden kimse kandırmadı beni dindirmedi aşka susamışlığımı. Hep eksikti hep yarım.
Ne yazık ki bu kez tamam dediğimde de yarım kaldığımı görüyorum.
Belki de sevmeyi beceremiyorum ben. Öyle ya deli sevdalar bana göre değil belki de.
Dümdüz heyecansız içimdeki kuşlar kanat çırpmadan ve tutkuyu kanımda hissetmeden yaşamalıyım aşkı.
Buna aşk denirse tabii.. Bu yarım kalmışlık duygusu yok olur mu o zaman?
Peki sen biliyor musun bu acıya katlanmaların ilacını? Bu yürek sancısını ne dindirecek?
Bu geceler nasıl geçecek? Söyle yar içimi kor gibi yakan bu ateş nasıl sönecek?
Acelen var biliyorum. Gideceksin yaşanmamış zamanları da beraberinde götüreceksin.
Bunu hiç istemiyorum. Ne berbat bir duygu bu.. İstemediğim bir şeyi yaşıyorum ve buna engel olamıyorum.
Benden bağımsız gelişiyor her şey. Çarpmanın etkisiz elemanı gibiyim.
Ya da bir savaş filminin daha ilk karesinde atılan ilk kurşunla düşüp ölen ve bir daha da hiç görünmeyen figüran...
Haydi git bu yol senin yolun. Dilediğince özgür at adımlarını. Kendin için iyi olanı yapıyorsun ya ne önemi var gerisinin.
Yaşadığımız kısa günlerin anısına sığınır atlatmaya çalışırım bu acıyı. Sensiz olmaktan daha kötü ne olabilir bu hayatta?
Bir insanın başına en kötü şey gelmişse başka hiçbir şeyden korkmuyor. Bir tek seni kaybetmekten korkuyordum. Oda geldi başıma..

özgürlük düşüncenin buzlarını eriten bir ışıktır...


''Hayat paylaşmaktır''


Zengin; çok mala sahip olana denmez, zengin kalbi olana denir.


Kalp zenginliğinden mahrum olan kimse, ne kadar geniş servete sahip olursa olsun yine fakirdir.


Tamamı ve hırsı sebebiyle de halk nazarında hakirdir.


Kalbi zengin olan kimse de ne kadar fakir olsa herkesin nazarında muhteremdir


15 Aralık 2012 Cumartesi

Terkeden...


kimdi kimdi kalan

giden mi suçludur herzaman?

ne zaman başlar ayrılıklar

dostluklar biter ne zaman

her geçen gün bir parça daha

aldı götürdü bizden

aynı kalmıyordu hiçbir şey

değişiyordu herşey

kendiliğinden

artık çözülmüştü ellerimiz

artık bölünmüştü yüreğimiz

birimiz söylemeliydi bunu

ötekini incitmeden

kimdi giden kimdi kalan

aslında giden değil

kalandır terk eden

giden de

bu yüzden gitmiştir zaten

Aşkı Gördüm...



Aşkı gördüm geçenlerde.

Bir kapıdan girmeye çalışıyordu sahibinin izni olmadan. Kızacaktım tam ne yapıyorsun, izinsiz girilir mi diye.

Öyle tatlıydı ki kıyamadım.

Aşkı gördüm geçenlerde.

Yorgun, bitkin bir hali vardı. Değerini bilmeyenlerin eline düşmüş, hırpalanmış, ezilmiş acımasızca.

Sevdim, okşadım onu acılarını unutturmak istercesine.
Aşkı gördüm geçenlerde.

Çirkin sırıtıyordu alay edercesine herşeyle.

Kendinden daha güçlü, daha kutsal olan sevgiyi hafife alıyordu.

Sanıyordu ki her şeye hakim olan o, hayat sadece onunla güzel.
Kızdım ona, haykırdım tüm gerçekleri yüzüne

Aşkı gördüm geçenlerde.
Umutsuzdu, üzgündü. Yaşamak istemiyordu artık.

Aldım elime hissettim o sıcaklığını, güzelliğini.

Bu haliyle bile bambaşkaydı.
Anlattım ona zaman denen şeyin her şeyi değiştireceğini.

Unutmanın aslında ne kadar kolay olduğunu.

Sadece biraz beklemesi gerektiğini, acılarının kabuk bağlayacağını anlattım.

Gözlerindeki hüzün azaldı, biraz sakinleşti.

Aşkı gördüm geçenlerde.

Nasıl bir güzellik, ihtişam vardı üzerinde. her yanından hayat, canlılık fışkırıyordu.

Mutluydu olabildiğince.Işıl ışıl, bir başka dünyaya ait gibiydi.

Kucakladım onu sevgiyle.


Gözlerinde gözlerimi bıraktım

Kuralları yık...


Hayat kısa, kuralları yık. 
Kolay affet.
Yavaşça öp.
Kalpten sev.
Kahkahalara boğul
ve yüzünü güldürmeyi başaran hiçbir şeye sırtını dönme:)

sunum bir sanattır...


YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin




İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine

Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan, zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana. Ataol BEHRAMOĞLU

EN İYİ ÜÇLÜ ''MUSTAFA-KEMAL ATATÜRK''


Milletimiz her güçlük ve zorluk karşısında, durmadan ilerlemekte ve yükselmektedir.








O KADAR DA ÖNEMLİ DEĞİLDİR BIRAKIP GİTMELER !!!




O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
Arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir,
Büyük ayrılıklar bile, en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
Yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
Çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
İnsan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
Hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
Kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
Öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de,
Kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,


Son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
Meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
Beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
Tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

O büyük, o görkemli son, olum bile anlamını yitirirdi,
Yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
Son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
Her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
Dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
Namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,


Dokunulası ipekten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer. Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
Sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
Kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine
Belki de, kartvizitinde “Onca ayrılığın birinci dereceden failidir"
Denmeseydi eğer.

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
İhanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

Issızlığa teslim olmazdı sahiller, kendi belirsiz sahillerinde amaçsız
Gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini tutmak isterse...
Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim uzanmak isterdi ince
Parmaklarına,

Mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer !


Can YÜCEL

GİDERSEN YIKILIR BU KENT






Gidersen yıkılır bu kent, kuşlarda gider
Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında
Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki
Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar
Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı
Üşür müydük nar çiçekleri ürperirken

Gidersen kim sular fesleğenleri
Kuşlar nereye sığınır akşam olunca

Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu
Sustuğun yerde bir şeyler kırılıyor
Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun
Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına
Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor
Birde seni ekliyorum susuşlarıma


Selamsız saygısız yürüyelim sokakları

Belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar
Geriye mahpushaneler kalır, paslı soğuklar
Adını bilmediğimiz dostlar kalır yalnız
Yüreğimize alırız onları, ısıtırız
Gardiyan olamayız kendi ömrümüze her akşam


Gidersen kar yağar avuçlarıma
Bir ceylan sessizliği olur burada aşklar

Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında
Durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler
Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde
Menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri
Bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak
Yangınları anımsatıyor genç ölülere artık


Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman

Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere
Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun
İsyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim
Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın
Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine

Gidersen yıkılır bu kent kuşlarda ölür
Bir tufan olurum sustuğun her yerde

Ahmet TELLİ

''Şimdi yanımda olsan''

sesi duyulan, kelimeleri okunan, resimlerine bakılan ve hiç eli tutulmamış bile olsa deli gibi özlenen kişiye söylenecek sözdür.

"şimdi yanımda olsan" ile başlayan hayaller kurdurur.

"yoksun sen" demek, "keşke yanımda olsaydın" anlamına gelir aslında.




''gel beni al ve bir daha hiç ayırma yanından.....

BEKLE BENi








Bekle beni, döneceğim ben.

Çok çok, bıkmadan bekle!

Sarı yağmurların

Hüznü basınca,

Kar kasıp kavururken,

Kızgın sıcaklarda - bekle.

Uzak yerlerden mektuplar kesilince

Bekle beni.

Birlikte bekleyenlerin beklemekten

Usandığına bakma, bekle.

Bekle beni, döneceğim.

Unutmak zamanı geldiğini


Ezbere bilenleri

Hayırla anma!

Varsın oğlum, anam

Hayatta olmadığıma inansın,

Dostlarım beklemekten usansın,

Ocak başında toplanıp

Acı şarapla

Yadetsinler beni.

Sen bekle. Onlarla birlikte

İçmekte acele etme.


Bekle beni; döneceğim,

Bütün ölümleri çatlatmak için döneceğim!

"Şansı varmış..." desinler,

Beklemedikleri için,

Beni bekleyerek

Düşman ateşinden nasıl

Koruduğunu anlayamazlar.

Sağ kalışımın sırrını yalnız

Senle ben bileceğiz-

Bütün sır -senin

Başkalarının bilmediği gibi beklemeyi bilmende.



Konstantin Mihavloviç Simonov

“DÜNYAYI SADECE SEVGİNİN ÜSTÜNLÜĞÜ DEĞİŞTİRİR!”




Dost dediğin...


Paylaşacak dostlarınız yoksa iyi şeylere sahip olmanın bir zevki yoktur

Dost dediğin, sevilecek biri olmadığı zamanlarda bile seni sevmeli.

Sarılacak biri olmadığı zamanlarda bile sana sarılmalı, dayanılmaz olduğun zamanlarda bile sana dayanmalı,dost dediğin fanatik olmalı,bütün dünya seni üzdüğünde bile sana moral vermeli,güzel haberler aldığında seninle dans etmeli ve ağladığında seninle ağlamalı, ama hepsinden daha çok, dost matematiksel olmalı!





Sevinci çarpmalı,


Üzüntüyü bölmeli,


Geçmişi çıkartmalı,


Yarını toplamalı...


Kalbinin derinliklerindeki ihtiyacı hesaplamalı


Ve her zaman bütün parçalardan daha büyük olmalı

İNSAN gibi yaşamayı biliyor muyuz?



Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik...

Ama basit bir sanatı unuttuk...

İNSAN gibi yaşamayı biliyor muyuz?



İNSAN İNANDIĞI ŞEYDİR...(BEN YAPTIM OLDU)

İNSAN İNANDIĞI ŞEYDİR...(BEN YAPTIM OLDU)

ÖNCE İNSANIZ!!!SONRA KADIN!!! sloganı nasıl doğdu...

2008 yılının Şubat ayında velevki diye başlayan bir sözün arkasından gelen cümle vardı, hatırlarsanız.''Türban bir siyasi simgedir'' demişti başbakan ve bu cümle üniversitelerde kargaşaya neden olmuştu...

O günlerin birinde kızım bana ''Korkuyorum Anne, önümü göremiyorum'' dedi. O anda hissettiklerim ve aklımdan hızla geçen düşüncelerimle ne yapabilirim, kızımı korkularından nasıl arındırabilirim diye sordum kendime..Anneler çocuklarını hayatları pahasına olsa bile her türlü kötülükten korur, kollar. Ben ise iki kat daha sorumluydum..

Çünkü çocuğunu 9 aylıktan itibaren babasız büyüten ona sadece anne değil aynı zamanda baba da olmaya çalışan bir anneydim. Küçük yaşlarda olsa onu korumak kollamak daha kolaydı, ama şu an benim çocuğum 25 yaşını aşmış bir genç kız. Bu yaşında gelecekten korkan çocuğumu kimden, neden ve nasıl koruyacaktım. Benim gibi orta yaşlı insanlar ( bu arada ben de 47 yaşındayım )çok iyi bilirler ve beni çok iyi anlarlar ki; geçmişte yaşadığımız ve 12 EYLÜL 1980 darbesi ile son bulan çatışmalarda yaşananlar asla unutulacak gibi değildir. Ve bu nedenle bizlerin yaşadıklarını çocuklarımız yaşasın istemeyiz, elimizden geldiğince onları sokak siyasetinden, kargaşadan uzak tutmaya çalışırız...

İşte tam o günlere rastlayan ve benimde son 2 yıl içinde edindiğim bir tecrübem vardı. Kamudan emekli olduktan sonra kendime bir meşgale edinmek ve ülkem adına birşeyler yapabilmek umuduyla bir siyasi partiye üye olmuştum. Çalışma hayatım boyunca devlet memuru olduğum için siyaset yasağı vardı ve ben de işin açıkçası bu konularla hiç yakından ilgilenmemiştim. İlgilenememiştim.. Bir dernek üyeliğim bile yoktu.. Zaten hem iş, hem ev, hem çocuk, hem okul, beni yeterince meşgul ediyordu.. Bu yoğunluk içinde kadın olduğumu bile unuttuğum zamanlar bile oluyordu. Bir de üstümde taşıdığım rollerim vardı ve bunların en iyisini yapmaya çalışıyordum.. İyi arkadaş, iyi anne, iyi komşu, iyi çalışan, iyi ev kadını, iyi evlat, iyi dost aklınıza ne gelirse artık.. Ne kadar başarılı oldum bilemiyorum ama bildiğim kadarıyla düşmanlarımın olmaması ve genelde sevilen bir insan olduğumu bilmek biraz olsun bunları başardığımın göstergesi oluyor. Olmayan tek şey ise iyi eş olamamamdı.. Bu da zaten benden kaynaklanmamıştı.. Çok kısa süren, başlaması ile bitmesi iki yıl alan evliliğim, şiddetli geçimsizlik nedeni ile son bulmuştu. Rahmetli babacığım sanki hissetmiş gibi, kıt kanaat geçinmemize ve herkesin karşı çıkmasına rağmen, kızlar okumalı ve çalışmalı diye her türlü desteği vermiş benim bir birey olmamı sağlamıştı. Ailenin göz bebeği ve girdiğim her ortamda başarılı olan ben, evlilikte hüsrana uğramıştım. Biz Anadolu erkeğiyiz diye başlayan cümlelerin sonu gelmiyordu. Boşanma süreci çok yorucu ve yıpratıcı olduğundan kendimi çok fazla dibe vurmuş hissediyordum.. Üzerimde uzun yıllar etkisini bırakan bir süreç.. Sonuç olarak hayatıma 9 aylık bebeğimle bir daha evlenmemek üzere devam etme kararı aldım. Boşandığımda 23 yaşında idim. Şu an aklınızdan geçenleri tahmin edebiliyorum. Vah vah pek de gençmişsin diyorsunuzdur. Çünkü bu cümle sıkça duyduğum bir cümledir.

Evlenmeme kararı almamın ilk nedeni bir daha aynı şeyleri yaşamamak adına, hayatıma bir daha erkek almayacağımı ve birine yaslanmadan yapabileceğimi kanıtlamaktı. Tekrar bir aile kurmak istemiyordum. Zaman içinde elbette hayatıma başka biri girdi, sevdim, sevildim. Bu bile beni evliliğe ikna edemedi. Bir çocuğunuz ve kötü bir evlilik deneyiminiz varsa 2 kez düşünmeniz gerekiyor. Herkesle evlenemezsiniz. Aklınıza her şey gelir. Ya çocuğuma kötü davranırsa, ya büyüyünce taciz ederse, ya döverse, ya alkol bağımlısı ise, ya şiddet yanlısı ise ya sapkınsa, ya armudun çöpü ise , ya üzümün sapı ise diye bu liste uzayıp gider.. Ya onlar seni beğenir sen beğenmezsin ya da sen beğenirsin onlar beğenmez. Bütün bunları yaşarken herkes senden bir şeyler alır, duyguların lime lime olur.. Gittikçe katılaşır ve artık inançsız, güvensiz biri olursun..

Ayrıca evlenmem için gerekli şartlarım da yoktu.. Yani ekonomik olarak kendimi geçindiriyordum, birinin himayesi altında olmam gerekmiyordu, başımı sokacak bir evim vardı, birine bağımlı değildim... İşin içinde sevgi saygı ve karşılıklı istekten doğan bir birliktelik yoksa, sırf bedensel ihtiyaçlarımı gidermek için evlenmek gerekmiyorsa neden evlenmeliydim..

Ben, bedeli yalnızlık olan özgürlüğü seçtim.. Hiç te kolay olmadı... Hayatın bütün yükünü tek başıma taşıdım.. Bu kadar genç yaşta hayata atılmak bunca sorumluluk altına girmek hele hele boşanmış bir kadın olmak ne demek çok iyi bilirim. Gün geldi takdir edildim, gün geldi taciz edildim ama hep direndim. Asla hayata küsmedim. Hep sevgi ve barış gönlümde yer aldı. Halen de taşıyorum. Verdiğim kararlardan hiç pişman olmadan. Bu direnişler sırasında öğrendiğim edindiğim çok şeyler oldu. Artık musluğumu kendim tamir edebiliyorum, evimin boya badana işlerini kendim yapabiliyorum. Çalıştığım yıllarda gördüm ki eli yüzü düzgün, ağzı laf yapan bir çalışansanız ve boşanmış bir kadınsanız, erkeklerin dikkatini çekiyorsunuz sizinle cinsel anlamda ilgeniyorlar ama işinizde terfi edemiyorsunuz. Çünkü sizin tahsilinizin, karakterinizin ya da işyerindeki veriminizin pek önemi yok.. Sizin hayattan beklediklerinizin, sorumluluklarınızın da pek önemi yok. Önemli olan onların isteklerinin yerine getirilip getirilmediği. İsteklere cevap verirsen hafif kadınsın, vermezsen işe yaramazsın... Dikkat ettim de şöyle bir araştırdım kendi kendime, hiç kadın Müsteşar yok, sayılacak kadar az Belediye başkanı, Genel meclis üyesi, Kaymakam, Rektör, Daire başkanı, Genel müdür v.s. var. Neden acaba ?

Kadınlar aynı okulu bitirdikleri halde aynı derecede görev sahibi değiller?

Bu onların aptal, beceriksiz, yeteneksiz olduğu anlamına mı geliyor? Yoksa egemen erkek amirlerin onları engellemesi anlamına mı geliyor? Bunun cevabını siz verin. Şimdi tekrar başa dönüp partiye üye olduğum zamana geleyim. Orada da ilk olarak dikkatimi çeken şey Kadınlar Kolu diye bir kol olmasıydı. Sanki erkekler beden ve sizde onların kolları.. Siyasi bir partide bile cinsiyet ayrımcılığı olması bana garip geldi... Acemiyim ya, çalışacağım üstelik vatanım için,

insanlık için. Kadın kollarında verilen görevi kabul ettim. Zaman içinde gördüm ki, siyasi partilerde de ne ideoloji, ne eşitlik ne adalet ne de halkın yararına hizmet var. Bir takım insanların rant peşinde koştukları ,lider sultalarının yer aldığı bir arena. Kadınlar alanlarda çalışacak, gerektiğinde konu mankeni olacak. Çünkü kadın erkeğin yanında olduğunda karşı tarafa bir ahlaki güven veriyor. İşi kutsal kılıyor. Ama lider erkek ve onun istekleri dışına çıkılmıyor. Zaman geliyor beylerin alkol masalarında aldıkları kararları uygulatmaya çalışıyorlar, zaman geliyor yağmur çamur demeden sokakta çalıştırıyorlar. Ve size rağmen sizin adınıza kararlar veriyorlar. Kadınların kararlarda söz hakkı yok ama uygulamak zorunda kalıyorlar. Birileri çıkıyor sen başını kapatacaksın diyor örneğin. Benim için başımı açmak ya da kapatmak ayağıma çorap giyip giymemekle eş. Kafam üşürse eşarp bağlarım, aksesuar olarak bağlarım, şapka takarım, bere giyerim, ama ne yapacağıma ben karar verebilecek kadar akıl sağlığım var. Üşüdüğümde veya elbisemin altına hangi renk çorabı giyeceğime vereceğim karar kadar aklım yerinde. Eğer örtünmeyi dine bağlarsak ta yine benim inancım doğrultusunda yine ben karar verebilirim..

Yönetim Kurulu Üyeliğine kadar geldiğim siyasi partinin ve diğer partilerin, hatta bir çok sivil toplum kuruluşlarının biribirine benzediklerini farkettiğimde istifa ettim. Çünkü daha fazla onların amaçlarına hizmet etmem kendime olan saygıma ve yıllarca verdiğim mücadeleye aykırı olurdu...

İstifa tarihim ile başbakanın söyleminin ardından gelişen olaylarla, kızımın söylediği sözün tarihi kesiştiğinde ben de yapabileceğimi düşündüğüm ve en demokratik hakkım olan şeyi yaptım. Artık bireysel olarak kimsenin sorumluluğunu taşımadan, öncelikle kadınlara yönelik olan ve onların bazı şeylerin farkındalığını sağlayabilmek adına, Valilik ve Emniyet Teşkilatından izin alıp bir bayan arkadaşımla birlikte sokakta, üzerinde ÖNCE İNSANIZ SONRA KADINIZ sloganı yazan bir pankart açtım. Ben ve benim gibi olan kadınlarımıza ulaşabilmek onlarla birlikte tacize, tecavüze, şiddete maruz kalanları uyarabilmek, onların yalnız olmadıklarını ancak birlikten kuvvet doğacağını, daha fazla kadının siyasette yer alabilmesini anlatabilmek adına. O tarihten beri bu sloganı devam ettiriyorum..Böylece sanırım artık kızımda geleceğinden korkmayacak umuduyla....

BANU ERDEM

ömer hayyam.....800 yıl önce.....

ırmaklarından şaraplar akacak diyorsun

cennet-i ala meyhane midir?

her mümine iki huri diyorsun

cennet-i ala kerhane midir?

için temiz olmadıktan sonra

hacı,hoca olmuşsun kaç para

hırka,tespih,post,seccade güzel

ama tanrı kanarmı bunlara

tanrı cennette vaat ettiği şarabı

niçin haram etsin bu dünyada,akla sığar mı?

bir sarhoş arap devesini vurmuş hamza'nın

peygamber de yasak etmiş arap'a şarabı


beni özene bezene yaratan kim?sen

ne yapacağımı da yazmışsın önceden

demek günah işleten de sensin

o zaman nedir o cennet, cehennem?


kim senin yasanı çiğnemedi ki söyle?

günahsız bir ömrün ne tadı kalır ki söyle?

yaptığım kötülüğü kötülükle ödetirsen eğer

seninle benim aramda ne fark kalır söyle?


tanrı bizi çamurdan yarattığında

biliyordu bu dünyada ne işimiz olacak

işlediğim günahlar hep onun emriyledir

o halde beni cehennemde niçin yakacak?

isyan edip karşında duracağım,neredesin?

karanlığı ışığa yoracağım,neredesin?

ibadete karşılık cenneti alacaksam

bağış mı,ticaret mi soracağım,neredesin?


kör cehalet çirkefleştirir insanları

suskunluğum asaletimdendir

her lafa verecek cevabım var elbette

lakin bir lafa bakarım laf mı diye,bir de söyleyene

bakarım,adam mı diye


dünya üç beş bilgisizin elinde

sanırlar ki tüm bilgiler kendilerinde

üzülme eşşek eşşeği beğenir

bir hayır var sana kötü demelerinde


sen bu dünyanın sırrına eremezsin

erenlerin dilini de sökemezsin

öyleyse iç şarabı,cennet et dünyayı

öteki cennete ya girersin,ya giremezsin


niceleri geldi neler istediler

sonunda dünyayı bırakıp gittiler

sen hiç gitmeyecek gibisin,değil mi?

o gidenlerde hep senin gibiydiler.


sen sofusun hep dinden dem vurursun

bana da sapık,dinsiz der durursun

peki,ben ne görünüyorsam oyum

ya sen.ne görünüyorsan o'musun?


sen içmiyorsan,içenleri kınama bari

bırak aldatmacayı,iki yüzlülükleri

şarap içmem diye övünüyorsun ama

yediğin haltlar yanında şarap nedir ki?

ey kara cübbeli senin gündüzün gece

taş atma dünyayı bilmek isteyenlere

onlar yaratanın sanatı peşindeler

seninse aklın abdest bozan şeylerde

ben kadehten çekmem artık elimi

tutmam senin kitabını,minberini

sen kuru bir softasın ben yaş bir sapık

cehennemde sen mi daha iyi yanarsın ben mi?

seni kuru softaların softası seni

seni cehenneme kömür olası seni

sen mi haktan rahmet dileyeceksin bana?

hakka akıl öğretmek senin haddine mi?

yaşamın sırlarını bileydin

ölümünde sırlarını çözerdin

bugün aklın var bir şey bildiğin yok

yarın akılsız,neyi bileceksin?

ey kör!bu yer,bu gök,bu yıldızlar boştur,boş!

bırak onu,bunu da gönlünü hoş tut,hoş!

şu durmadan kurulup dağılan evrende

bir nefestir alacağın,o da boştur,boş


ÖMER HAYYAM