-idil'e-
O Şehre davrandığın gibi davran bana da
O Şehre gittiğin gibi bana da git uçarak
bana da in, bana da kon ve el salla geride
bıraktığına: Elveda benim küçük adamım!
ufacıktan bir Şehri nasıl adam ettinse,
Sevdinse adam gibi, beni de o Şehir gibi
sev! Korkma sakın, adam etmez aşk beni,
geç benden, benim de köprülerim var,
aşkı seyret oradan, dalgın günüm geçiyor,
benim de gecelerim var, danset, eteklerin
fırdönsün, sen bana dön, bana eşlik et,
benim de sabahlarım var, uyanmaya ne saat,
ne telefon, ne kapı: bisikletin zilini
dizlerini kanatan bir deli kız çalsın yeter ki!
Benim de parklarım var, uzanıver salkımsaçak
üstüme, dalımdan tut, benim de yapraklarım var
güneşli gövdene müjde eli kulağında bahar,
benim de Şiirlerim var, aşk konulu, senin
o Şehri sevmene benziyor, seni sevmeye
benziyor adamakıllı serserin olana kadar
Bir Şehri kıskanıyorum, benim böyle neyim var?
Haydar Ergülen
15 Nisan 2014 Salı
Benim Hayatımı Yargılamadan önce ..
Benim Hayatımı Yargılamadan önce ..
Benim ayakkabılarımı giy
ve benim geçtiğim yollardan,
sokaklardan, dağ ve ovalardan geç .
Hüznü, acıyı ve neşeyi tad...
Benim geçtiğim senelerden geç,
benim takıldığım taşlara takıl,yeniden ayağa kalk
ve aynı yolu tekrar git, benim gittiğim gibi !!
Ancak ondan sonra BENİ YARGILAYA BİLİRSİN
Benim ayakkabılarımı giy
ve benim geçtiğim yollardan,
sokaklardan, dağ ve ovalardan geç .
Hüznü, acıyı ve neşeyi tad...
Benim geçtiğim senelerden geç,
benim takıldığım taşlara takıl,yeniden ayağa kalk
ve aynı yolu tekrar git, benim gittiğim gibi !!
Ancak ondan sonra BENİ YARGILAYA BİLİRSİN
10 Nisan 2014 Perşembe
Karanlık Bir Damla Gözyaşıdır Aslında...
Birazdan akşam olacak. Henüz batmadan bulutların ardına gizlenmiş bir kış güneşi eşliğinde, geceye hazırlanıyor yaşamlar. Ağaçlar yapraklarını indiriyor, sokaktaki hayvanlar geceyi geçirecek kuytu bir köşe ararlarken, hızlı adımlarla sağa sola giden insanlar ise evetaze ve sıcak ekmek götürebilme telaşındalar. Gökyüzü, dumana boğulmuş garip bir gri renkten, yavaş yavaş siyaha doğru geçiyor. Akşam daha sert esmeyi düşünen rüzgar, şimdilik bir köşede oturmuş bekliyor...
Güneşin, insanlar üzerine anlatılmaz bir güven ve huzur veren etkisi vardır. Karanlık bastırdıkça, bu hisler yavaş yavaş kaybolur ve genellikle akşamları sevmez insanlar. Sanki güneşin batışı ile birlikte, tüm kötülüklerde sokaklara çıkıyormuş gibi, bir garip ürperti hisseder insan. Pencereden bakmak bile, gündüz gibi keyifli değildir. Keyifle seyrettiğiniz bir çok yer, ya siyahın herhangi bir tonu olmuş ve kaybolmuş yada sade bir ışık olup kendini aydınlatmaya koyulmuştur...
Dalgası saçlarınıza vurmuş bir rüzgar eşliğinde çıkarsınız balkona. Kollarınızda ki tüyler biraz dikilmiş, vücudunuzu hafif bir ürperti sarmıştır. Uçsuz bucaksız karanlıklara bakmak boğar insanı çünkü utançları, köşede unutulmuş pişmanlıkları hatırlatır. Kalbinize, hafif bir meltem hüznü eser ve istemedende olsa gökyüzüne bakarsınız. Bir müddet yıldızlara şaşar, sonra içeri girersiniz...
Dünya gibi, yüreğimizin de gecesi ve gündüzü vardır. Karanlık yanları hep gecelerde ortaya çıkar. Tarifi ve çoğu zaman sebebi olmayan bir hüzün eşlik eder yalnızlara. En duygusal şiirler, en güzel şarkılar hep gece yazılmıştır. Geceleri efkarlanır, geceleri sarhoş oluruz çünkü. Kimi zaman bir kaç devrilmiş kadeh ile kimi zaman ise kaybolmuş geleceğe dair hayaller eşliğinde...
Sessizliğe bürünmüş kentin bomboş sokakları gibi, gece de yalnızdır aslında, bitmeyen dertler karanlığında. Geceler, şairlerin hayatı ve yalnızların iç hesaplaşmasıdır. Kendilerini dinledikleri, biraz iç çekerek en güzel eserlerini verdikleri bir zaman dilimidir. Geceler, hoyrat kalmış bir yaban gülü gibidir. Hasretlerin önünde diz çökmüş insanların gözyaşıdır, her insanın kendi vicdanıyla hesaplaşması, her kalbin içten içe yalnız kalmasıdır...
ERKEK DEĞİL ADAM OLMAK
"mangal gibi yürek olacak adam dediğinde. öyle her patırtıya pabuç bırakmayacak. bakışından toz olacak, bakışıyla şad olacaksın. bakmayacaksın beylik laflar etmediğine, bileceksin ki yeri ve zamanı geldiğinde icraatıyla konuşacak.adam dediğin konuşacağı yerde susup, susacağı yerde konuşmayacak. az ama öz konuşacak. kodum mu oturtacak tek bir lafıyla. sözünü sohbetini dinletecek. espriyle vakar, ciddiyetle saygı arasındaki çizgiyi ince çizecek. sesindeki tını dan ayırt edebileceksin sevincini, kederini
adam dediğin yüce gönüllü olacak. öyle her koşana, her zorlayana açmayacak yüreğinin kapılarını. iki cicim bicime kanmayacak. dudaktan dökülenle yürekten akanın ayrımına varabilecek. yalnız kalmayı becerebilecek. hayatın her evresinde kendi kendine yetebilecek. duygusal karmaşalarda hata üstüne hata yapmayacak. şişenin dibini de görecek gerekirse. ama illa ki ağzıyla içecek. acıyı da mutluluğu da allahına kadar yaşamayı bilecek adam dediğin.
kendine özgü bir duruşu olacak adam dediğinin. örneğin merhametle şecaatin, sadakatle ihanetin, cehaletle nedametin ayrımına varabilecek. söyledikleriyle yaptıkları çelişmeyecek.
doğal olacak adam dediğin. işine geldiği gibi davranmayacak. özü neyse sözü de o olacak. kırk yerinden eğip bükmeyecek lafı. söylemeden önce ölçüp biçecek, söylediğinde de sözünün arkasında durmayı bilecek.
adam dediğinde izzet– i nefis olacak. midesi değil, yüreği geniş olacak. kadını önce ana bilecek. kızına da oğlu kadar evlat diyebilecek. bacım dediğine meyil etmeyecek. yar dediğini sahiplenecek. duracağı yeri de durduracağı yeri de bilecek. öyle kazanında her şey kaynamayacak.
sevmeyi bilecek adam dediğin. aşkın belden aşağıda değil sol yanında olduğunun farkında olacak. ruhundaki tek korku sevdiğini incitmek, kaybetmek olacak. yar yâdına düşende yaprak gibi titreyecek.
adam dediğin haysiyetli olacak. ‘’ben erkeğim yaparım!’’, demeyecek. namusun bacak arasında değil yürekle beyin arasındaki o devasa arena da olduğunu bilecek. sapla samanı karıştırmayacak. yürekte başka, parmakta başka yüzük taşımayacak. bir gönüle iki leyla sığdırmaya kalkacak kadar aptal olmayacak.
adam dediğin zeki olacak ve ikinci kez kandırılamayacak kadar da akıllı. kadınca entrikaları yemeyecek. bir lafı anlatana kadar kırk deveyi hendekten atlatmayacaksın. sen konuşurken yüzüne bakacak. sustuklarını da gözlerinden okuyacak.
adam dediğin ağlamaktan korkmayacak. takılmayacak öyle erkek dediğin….safsatalarına. vara yoğa değil elbette. ama ağlamanın kadına değil, insana özgü bir davranış olduğunun da bilincinde olacak. gocunmadan ağlayacak gerektiğinde.
adam dediğin derin olacak. derinliklerinde gezinebilecek, lakin kaybolmayacaksın. en bildiğini sandığın şeyi aslında hiç bilmediğini gösterecek kadar derin olacak. ve başını döndürecek kadar gizemli. bileceksin ki bir okyanusta yüzüyorsun. her kulaç atışında enginlere yol alacaksın. unutmayacaksın muhteşem güzelliklere gidilen yolda yunuslar da var köpek balıkları da. onun seni kaybetmekten korktuğu kadar sende korkacaksın yitirmekten. aidiyet sınırına tecavüz etmeden bağlı kalacaksın.
okuyacak adam dediğin ama öyle laf olsun diye değil, bilinçli okuyacak. elif i görünce övendere sanmayacak. sadece tarzını değil bilakis tarzı olmayanı da okuyacak ki duruşunun hakkını verebilsin. küçük veya büyük bir kütüphanesi olacak örneğin ve her konuda az çok söyleyebileceği bir sözü. amma velâkin şiire fransız kalmayacak. ya yazacak ya okuyacak ya da dinlemekten keyif alacak.
adam dediğin utanmayı bilecek. arın, edebin insana mahsus meziyetler olduğunu aklından çıkarmayacak. erkeklik kisvesine sığınıp her şeyin mubah olduğu yanlışına düşmeyecek. dejenere olmayacak adam dediğin. biraz çocuk, biraz baba, biraz abi, çokça da sevgili olacak. amma illa ki biraz ukala olacak. farkının farkındalığından kaynaklanan, küstahlık sınırına asla dayanmayan, zekâ ve aklın birleşiminden mürekkep ukalalıklar biçilmiş kaftan gibi cuk diye oturacak üzerine. ve sen ukalalığın böylesine şık duruşuna şapka çıkaracaksın.
adam dediğin kale gibi duracak. korkmadan dönebileceksin arkanı. bileceksin ki, o vurursa alnının ortasından vurur. sırtından değil.. cümle âlem tersini iddia etse de, o öyle diyorsa öyle olduğuna şeksiz şüphesiz inanacaksın. aklın sadece özlediğin için onda olacak. nerdedir, kiminledir krizlerine girmeyeceksin. bilecek sin ki nerede olursa olsun seninledir.
adam dediğinin detayları olacak. senin bile farkında olmadığın ayrıntıları fark edecek. şaşırtmayı da, şımartmayı da bilecek. her haliyle içine sinecek, her halinle içine sindiğini bilmenin huzurunu duyacaksın
adam dediğin;
sarılacağı ve saracağı
koşacağı ve duracağı
işiteceği ve duyacağı
bakacağı ve göreceği
dinleyeceği ve anlayacağı
sezeceği ve bileceği
gideceği ve kalacağı zamanın ayrımında olacak
erkek olarak doğmak yazgıdır elbette. ama adam olabilmektedir marifet. her erkek adam değildir. fakat her adam da sadece erkek değildir. tıpkı,her kadının ana olamadığı gibi..
çünkü adam olmak, aslında insan olmaktır.
bu yüzdendir
adam gibi adama da, adam gibi kadın gerekir.."
adam dediğin yüce gönüllü olacak. öyle her koşana, her zorlayana açmayacak yüreğinin kapılarını. iki cicim bicime kanmayacak. dudaktan dökülenle yürekten akanın ayrımına varabilecek. yalnız kalmayı becerebilecek. hayatın her evresinde kendi kendine yetebilecek. duygusal karmaşalarda hata üstüne hata yapmayacak. şişenin dibini de görecek gerekirse. ama illa ki ağzıyla içecek. acıyı da mutluluğu da allahına kadar yaşamayı bilecek adam dediğin.
kendine özgü bir duruşu olacak adam dediğinin. örneğin merhametle şecaatin, sadakatle ihanetin, cehaletle nedametin ayrımına varabilecek. söyledikleriyle yaptıkları çelişmeyecek.
doğal olacak adam dediğin. işine geldiği gibi davranmayacak. özü neyse sözü de o olacak. kırk yerinden eğip bükmeyecek lafı. söylemeden önce ölçüp biçecek, söylediğinde de sözünün arkasında durmayı bilecek.
adam dediğinde izzet– i nefis olacak. midesi değil, yüreği geniş olacak. kadını önce ana bilecek. kızına da oğlu kadar evlat diyebilecek. bacım dediğine meyil etmeyecek. yar dediğini sahiplenecek. duracağı yeri de durduracağı yeri de bilecek. öyle kazanında her şey kaynamayacak.
sevmeyi bilecek adam dediğin. aşkın belden aşağıda değil sol yanında olduğunun farkında olacak. ruhundaki tek korku sevdiğini incitmek, kaybetmek olacak. yar yâdına düşende yaprak gibi titreyecek.
adam dediğin haysiyetli olacak. ‘’ben erkeğim yaparım!’’, demeyecek. namusun bacak arasında değil yürekle beyin arasındaki o devasa arena da olduğunu bilecek. sapla samanı karıştırmayacak. yürekte başka, parmakta başka yüzük taşımayacak. bir gönüle iki leyla sığdırmaya kalkacak kadar aptal olmayacak.
adam dediğin zeki olacak ve ikinci kez kandırılamayacak kadar da akıllı. kadınca entrikaları yemeyecek. bir lafı anlatana kadar kırk deveyi hendekten atlatmayacaksın. sen konuşurken yüzüne bakacak. sustuklarını da gözlerinden okuyacak.
adam dediğin ağlamaktan korkmayacak. takılmayacak öyle erkek dediğin….safsatalarına. vara yoğa değil elbette. ama ağlamanın kadına değil, insana özgü bir davranış olduğunun da bilincinde olacak. gocunmadan ağlayacak gerektiğinde.
adam dediğin derin olacak. derinliklerinde gezinebilecek, lakin kaybolmayacaksın. en bildiğini sandığın şeyi aslında hiç bilmediğini gösterecek kadar derin olacak. ve başını döndürecek kadar gizemli. bileceksin ki bir okyanusta yüzüyorsun. her kulaç atışında enginlere yol alacaksın. unutmayacaksın muhteşem güzelliklere gidilen yolda yunuslar da var köpek balıkları da. onun seni kaybetmekten korktuğu kadar sende korkacaksın yitirmekten. aidiyet sınırına tecavüz etmeden bağlı kalacaksın.
okuyacak adam dediğin ama öyle laf olsun diye değil, bilinçli okuyacak. elif i görünce övendere sanmayacak. sadece tarzını değil bilakis tarzı olmayanı da okuyacak ki duruşunun hakkını verebilsin. küçük veya büyük bir kütüphanesi olacak örneğin ve her konuda az çok söyleyebileceği bir sözü. amma velâkin şiire fransız kalmayacak. ya yazacak ya okuyacak ya da dinlemekten keyif alacak.
adam dediğin utanmayı bilecek. arın, edebin insana mahsus meziyetler olduğunu aklından çıkarmayacak. erkeklik kisvesine sığınıp her şeyin mubah olduğu yanlışına düşmeyecek. dejenere olmayacak adam dediğin. biraz çocuk, biraz baba, biraz abi, çokça da sevgili olacak. amma illa ki biraz ukala olacak. farkının farkındalığından kaynaklanan, küstahlık sınırına asla dayanmayan, zekâ ve aklın birleşiminden mürekkep ukalalıklar biçilmiş kaftan gibi cuk diye oturacak üzerine. ve sen ukalalığın böylesine şık duruşuna şapka çıkaracaksın.
adam dediğin kale gibi duracak. korkmadan dönebileceksin arkanı. bileceksin ki, o vurursa alnının ortasından vurur. sırtından değil.. cümle âlem tersini iddia etse de, o öyle diyorsa öyle olduğuna şeksiz şüphesiz inanacaksın. aklın sadece özlediğin için onda olacak. nerdedir, kiminledir krizlerine girmeyeceksin. bilecek sin ki nerede olursa olsun seninledir.
adam dediğinin detayları olacak. senin bile farkında olmadığın ayrıntıları fark edecek. şaşırtmayı da, şımartmayı da bilecek. her haliyle içine sinecek, her halinle içine sindiğini bilmenin huzurunu duyacaksın
adam dediğin;
sarılacağı ve saracağı
koşacağı ve duracağı
işiteceği ve duyacağı
bakacağı ve göreceği
dinleyeceği ve anlayacağı
sezeceği ve bileceği
gideceği ve kalacağı zamanın ayrımında olacak
erkek olarak doğmak yazgıdır elbette. ama adam olabilmektedir marifet. her erkek adam değildir. fakat her adam da sadece erkek değildir. tıpkı,her kadının ana olamadığı gibi..
çünkü adam olmak, aslında insan olmaktır.
bu yüzdendir
adam gibi adama da, adam gibi kadın gerekir.."
'Adam gibi adam' dedikleri...
"adam dediğin cesur olacak! baktımı şöyle karşıdan, için titreyecek için.
ayaklarında bir dermansızlık, seni alıııp götürecek.
artık ev mi olur, deniz mi , gökyüzü mü, nedir bilmem. alsın götürsün yeter.
adam dediğin;
"sana ihtiyacım var" demeyi bilecek. seviyorsa "seviyorum var mı", diyebilecek. korkmayacak ne aşksızlıktan ne parasızlıktan ne senden ne başkasından...
öyle sümüklü böcek gibi yapışmayan cinsten, kalabalıklarda gözlerini senin üzerinden ayırmayan. tamam sigaranı o yakacak, kapıyı sana o açacak, şarabı senin için ilk o tadacak, kibar olacak kısaca asla yapışık ikiz değil. oturup kalkmasını, kültür yapmasını, iki maç anlatmasını, ekonomiyi, siyaseti bilecek... misal; atatürkten sonraki 4 cumhurbaşkanını sayabilecek tereddütsüz...
vizyonu olacak vizyonu, televizyondan bakmayacak hayata. iki laf ettiğinde bileceksin ki anlamış da başka konuya atlamış bile. uyuşuk olmayacak adam dediğin leb demeden leblebiyi yutacak. sabah saati kurmadan kalkabilecek ve çoraplarını nereye koyduğunu bildiğinden sabahları debelenmeyecek, titiz değil ama, bir kadına ihtiyacı olmadan da yaşayabileceğini gösterecek.
adam dediğin sihirli olacak azıcık, ruhuna ulaşmayı öğretecek. biraz da kıskanç olacak, vurdu mu ses getirmeyecek ama vurmaktan beter edecek gözleriyle... öyle bir adam işte.... arada sırada dokunmayacak sana. aramayacak. mavi bir kaç gömleği olacak illaki senin ütülediğin. merak edeceksin merak, öyle lök diye burnunun dibinde bitivermeyecek. insanın iyi hali var kötü hali var, sende bazen görmek istemeyeceksin, anlayacaaaaak....
adam dediğin, güdümlü değil eğitimli olacak. okuduğunu anlayacak, bilmediğine bilmiyorum diyebilecek, sallamayacak özet... lügatında -haklısın-doğru-evet-gidelim-yapalım-merak etme-sen üzülme- olacak. -üzgünüm-yorgunum-belki-yarın-olmaz olmayacaaaaak... kasımpatı gibi açılıp saçılmayacak. bacakları kalınsa, yazın güneşin altında uzun paçalı don ve naylon terlik giymeyecek.
adam dediğin bir söylediği sözü unutmayacak, geri almayacak, temcit pilavı gibi çıkarıp çıkarıp höykürmeyecek. utanmayacak, arlanmayacak, başkasının karısına da yan gözle bakmayacak. azıcık namussuz olacak tamam ama o namussuzluğu ancak ve ancak senin uğruna , değerleri ve onuru uğruna kullanacak...
adam dediğin anlayacak içkiden yemekten... balığın yanına rakıyı, şarabın yanına peyniri, viskinin yanına çikolatayı koyacak. viskiyi sek, neskafeyi sütsüz, tekilayı tek içişte bitirecek. sert olacak sert adam dediğin, sözünü sakınmayacak, koydu mu yumruğunu masaya, bileceksin ki susman gerek... adam dediğin öküz olmayacak ama hiçbir treni de kaçırmayacak. geç kalmayacak, zamanından öncede yola düşmeyecek, program delisi değil, tam karar gelecek.
yemek masasında koltuğunu tutacak ama yılışmayacak salya sümük. ağlayacak omzunda yeri gelecek ama sana abanmayacak. -sen yoksan ölürüm- acitasyonu yapmayacak. arabesk dinlemeyecek, dinleyenden haz etmeyecek. vurdulu kırdılı filmlere para verip gitmeyecek. at gözlüğü takıp gezmeyecek sağda solda... kavun peynir yiyecek yemek olmadığında. sushi'yi de deneyecek ama. yeniliğe açık olacak her daim, yemem diye tutturmayacak.
adam olacak adam... odun gibi çıtır çıtır değil, kömür gibi için için yanacak içinde ve arkasını dönüp uyumayacak seksüel zevkleri bitince. şefkat olacak adam dediğin anlıyor musun? gönlünü almasını, sinirini çözmesini, seni memnun etmesini bilecek. yan gözle şöyle bir süzmesiyle için eriyecek...
'kırıldım, yamuldum, küstüm, konuşmam' demekle olmaz. neyse sorun çözecek, ertelemeyecek. bilecek hayatın kurtarılası anları olduğunu ve o anı bir daha geriye saramayacağını.
matematik bilecek. logaritma nedir, türev nasıl alınır, kare kökü filan… kafadan çarpıp bölecek, ayın sonunu getirebilecek.
kıllı olacak adam dediğin ama senin üstünde balık sırtı gibi kaygan. oklava tutar gibi tutmayacak kollarını. aşkı için dağları delecek, fizana gidecek, ama dönmesini de bilecek, kıçının üstüne oturup beklemesini de.
adam dediğin iyi araba kullanacak kardeşim!. direksiyon hakimiyeti , yön kabiliyeti 100'de 1500 olacak. bastımı gaza saçların savrulacak, bir iki manevrayla parkediverecek arabayı, mel mel bakmayacak...
bir salon beyefendisi olacak. belinden kavrayıverecek uzun parmakları, dansa kaldırırken... arada bir elini havalandırıp seni döndürecek, soluğuna soluğunu değdirecek, ne zaman duracağını da bilecek. kendini göstere göstere afişe etmeyecek. 'tamam hoşum, akıllıyım, param var ama kadınıma da sadığım' dedirtecek...
valla bence adam dediğin güzel öpecek başka yolu yok. -tarif edemiycem-. mutfakta misal; aniden dibinde bitiverecek. elinde domates filan ne varsa fırlatıp atacaksın lavaboya, masa arayacaksın masa, üzerinde yemek yapmak için değil ama....
içki içecek kardeşim sigara da. dünyevi zevkleri tadacak birkere. hangi ortama ne gider bilecek. oynamayacak öyle artist gibi, kıkırdamayacak kadın gibi, kocaman kahkahalar savuracak etrafa kendinden emin, nerede gülünür, nerede yas tutulur bilecek...
bakışıyla kılcal damarların titreyecek, dokunuşuyla ter boşanacak etinden, korkuyla değil ama minnetle sokulacaksın koynuna. adam dediğin ter kokacak ter. teriyle ıslanacaksın, sırtında mı, göğsünde mi, kolunda mı bilmem, yatağa birlikte öyle dolanacaksın. aşk olacak aşk adam dediğin tepeden tırnağa, aşk… romantizmi sex on the beach'le kısıtlamayacak. koyacak rakıyı balığın yanına kırdımı birde soğan yanına, şarkılar söyleyecek neşelisinden, kederlisinden yahut gidecek bir techno bara, ritmde boğulacak sallanırken. yanında yabancı gibi değil, ben bu adamın ciğerini bilirim bakışlarıyla dolaşacaksın... yoksa ne?....
çalışkan olacak çalışkan, tuttuğunu koparacak. işçi olacak işçi, çalışmadan karizma satmayacak. yeri gelecek limon satacak, utanmayacak. taşı sıktı mı suyu çıkacak. baba parası yemeyecek, babasına destek çıkacak. annesini sevecek ama kadınına kuma getirmeyecek. aile, akraba nedir?, bayram seyran kimler aranır sorulur, kimler küstürülmez, kimlerin elleri öpülür?...bilecek... büyüklüğünü, önündeki ceketin düğmesini ilikleyerek değil, önünde ceket iliklettirerek farkettirecek. dobra olup kabalaşmayacak. eleştirinin ince ayarını, bir terzi maharetiyle teğelleyecek. insanları kırmadan da hataların onarılabileceğini öğretebilecek. öyle hemen yorulmayacak, sızmayacak ve hiç başı ağrımayacak. dişleri, tırnakları, burnu ve saçları temiz olacak. adam adam kokacak, parfümlü züppe değil.
kudurmadan eğlenmeyi bilecek, kudurtmadan dize getirmeyi bildiği gibi.
adam dediğin yazın buz gibi, kışın soba gibi olacak. çok şişman, çok zayıf, çok uzun, çok kısa, çok yakışıklı, çok sıradan, çok titiz, çok mükemmeliyetçi, çok kaba, çok kıskanç, çok bayağı olmayacak. normal ama aykırı olacak. sıkmadan sıkıştıracak, baymadan bayıltacak, ezmeyecek ruhunu anlıyor musun? sarsacak ama, sarsıntın depresyondan olmayacak...
demem o ki; adam adam olacak, adam gibi adam dedikleri... ama sen de hakikaten kadın olacaksın. bütün bunları yaşatabilecek bir ruhu yetiştirebilecek bir koca yürek, bir koca ana. ana olacaksın...
bir adam büyütmek o kadar da kolay değilmiş di mi?
ne o, hazıra mı konacaktın? böyle analar olmasa, böyle adamlar nereden bulunur söyle, hadi söyle?
sende analığını bileceksin, kadınlığını bildiğin kadar
otur oturduğun yerde!...
Sibel Bengü
8 Nisan 2014 Salı
7 Nisan 2014 Pazartesi
Paylaşım böyle olur...
6 Nisan 2014 Pazar
OĞULA SESLENİŞ...
Sizin hiç canlı canlı kolunuzu kestiler mi?
Hiç elinizi uzattınız mı ocakta yanan ateşin üzerine?
Demir tokmakları, başınıza başınıza
indirdiler mi iri yarı adamlar?
Gözü dönmüş birileri kırdılar mı parmaklarınızı?
Tel örgülere takıldı mı sırtınız yerlerde sürünürken?
Birisi gelip kolunuzu kıvırdı mı arkaya,
zorlayarak "çat" diye kırıverdi mi?
Çaresizlik denilen; çaresi bulunmayan tek gerçek,
sarıldı mı boğazınıza?
Adamın biri gelip iki gözünüze
iki parmağını sokup, kör etti mi sizi?
Büyük değirmen taşlarını getirip
koydular mı üzerinize, sırt üstü yatarken?
İyice bilenmiş bir bıçağı böğrünüze sokup
çevirdiler mi 360 derece?
Ayağınız kayıp yola düştünüğünüzde,
bacağınızın üzerinden hiç kamyon geçti mi?
Su diye size uzatılan bardağı kafanıza diktiğinizde
içinde asit olduğunu fark ettiniz mi?
Demir bir çubuk boğazınızdan girip
boyununuzun arkasından çıktı mı hiç?
Yolda sessiz sakin yürürken, aniden birisi gelip suratınızın
en ortalık yerine muhteşem bir yumruk savurdu mu?
Balkondan düşen koca bir saksı,
tam kafanızın ortasına indi mi?
Evinizin alev alev ateşler içinde yandığını seyrettiniz mi?
Bir insanın sel suları içinde çırpına çırpına
can verdiğini gördünüz mü?
Veya bütün bunları görmemiş,
yaşamamış bile olsanız, biraz düşününüz.
İşte bunların hepsi bir anda, benim başıma geldi.
19 yıl babalık etmeye çalıştığım, Allah'ın bana emaneti,
canım, gülüm, hayatım,her şeyim, bir tanem,
sebeb-i hayatım, evladım, oğlum Nihad, 3 dakika içinde
yok olası kollarımın arasında ölüp gitti.
Yapacak hiçbir şeyim yoktu.
Kapının camı şahdamarını kesmişti.
Fıskiye gibi kan fışkırıyordu. Kan fışkırıyordu,
umutlarım, istikbalim, hayatım yerlere dökülüyordu.
Bana yakın durması gereken ölüm, beni ölmeden öldürüyordu...
Bugün senden ayrılalı tam 1 yıl oldu.
365 günün, bir tanesinde bile seni göremedim, elini tutamadım,
yanağını öpemedim, bağrıma basıp sıkı sıkı sarılamadım.
Evde tek başıma otururken, kapıda anahtar dönmedi
ve sen içeriye girmedin.
Bir tek gece odanın ışığı yanmadı. Ben kapını açıp,
"yatıyorum, sen yatmıyor musun?" diye soramadım...
Yaşamak canımı sıkmaya başladı.
Gül, senin aradığına dair bir tek not vermedi tam 365 gündür.
Bu kadar çabuk mu unuttun beni diye
düşünüyorum zaman zaman.
Ama beni unutmayacağını, unutmadığını biliyorum,
ben de biliyorum, halan da biliyor, enişten de, Ece de.
Ama oradan bir bağlantı kurulması mümkün değil...
Günler geçiyor arslanım. Her geçen dakikayı beni sana
yaklaştırdığı için seviyorum. Eskiden nasıl üzülürdüm
zaman geçiyor, birgün senden ayrılacağım diye .
Ama şimdi her şey tersine döndü...
Her şeye tahammül edebiliyor insan.
Allah böyle bir sabır vermiş kullarına.
Ama tahammülü mümkün olmayan bir tek şey var.
Senin sevginden mahrum olmak. Bunu hissedememek.
İşte ölmeden bu öldürüyor insanı.
Cenk KORAY
Hiç elinizi uzattınız mı ocakta yanan ateşin üzerine?
Demir tokmakları, başınıza başınıza
indirdiler mi iri yarı adamlar?
Gözü dönmüş birileri kırdılar mı parmaklarınızı?
Tel örgülere takıldı mı sırtınız yerlerde sürünürken?
Birisi gelip kolunuzu kıvırdı mı arkaya,
zorlayarak "çat" diye kırıverdi mi?
Çaresizlik denilen; çaresi bulunmayan tek gerçek,
sarıldı mı boğazınıza?
Adamın biri gelip iki gözünüze
iki parmağını sokup, kör etti mi sizi?
Büyük değirmen taşlarını getirip
koydular mı üzerinize, sırt üstü yatarken?
İyice bilenmiş bir bıçağı böğrünüze sokup
çevirdiler mi 360 derece?
Ayağınız kayıp yola düştünüğünüzde,
bacağınızın üzerinden hiç kamyon geçti mi?
Su diye size uzatılan bardağı kafanıza diktiğinizde
içinde asit olduğunu fark ettiniz mi?
Demir bir çubuk boğazınızdan girip
boyununuzun arkasından çıktı mı hiç?
Yolda sessiz sakin yürürken, aniden birisi gelip suratınızın
en ortalık yerine muhteşem bir yumruk savurdu mu?
Balkondan düşen koca bir saksı,
tam kafanızın ortasına indi mi?
Evinizin alev alev ateşler içinde yandığını seyrettiniz mi?
Bir insanın sel suları içinde çırpına çırpına
can verdiğini gördünüz mü?
Veya bütün bunları görmemiş,
yaşamamış bile olsanız, biraz düşününüz.
İşte bunların hepsi bir anda, benim başıma geldi.
19 yıl babalık etmeye çalıştığım, Allah'ın bana emaneti,
canım, gülüm, hayatım,her şeyim, bir tanem,
sebeb-i hayatım, evladım, oğlum Nihad, 3 dakika içinde
yok olası kollarımın arasında ölüp gitti.
Yapacak hiçbir şeyim yoktu.
Kapının camı şahdamarını kesmişti.
Fıskiye gibi kan fışkırıyordu. Kan fışkırıyordu,
umutlarım, istikbalim, hayatım yerlere dökülüyordu.
Bana yakın durması gereken ölüm, beni ölmeden öldürüyordu...
Bugün senden ayrılalı tam 1 yıl oldu.
365 günün, bir tanesinde bile seni göremedim, elini tutamadım,
yanağını öpemedim, bağrıma basıp sıkı sıkı sarılamadım.
Evde tek başıma otururken, kapıda anahtar dönmedi
ve sen içeriye girmedin.
Bir tek gece odanın ışığı yanmadı. Ben kapını açıp,
"yatıyorum, sen yatmıyor musun?" diye soramadım...
Yaşamak canımı sıkmaya başladı.
Gül, senin aradığına dair bir tek not vermedi tam 365 gündür.
Bu kadar çabuk mu unuttun beni diye
düşünüyorum zaman zaman.
Ama beni unutmayacağını, unutmadığını biliyorum,
ben de biliyorum, halan da biliyor, enişten de, Ece de.
Ama oradan bir bağlantı kurulması mümkün değil...
Günler geçiyor arslanım. Her geçen dakikayı beni sana
yaklaştırdığı için seviyorum. Eskiden nasıl üzülürdüm
zaman geçiyor, birgün senden ayrılacağım diye .
Ama şimdi her şey tersine döndü...
Her şeye tahammül edebiliyor insan.
Allah böyle bir sabır vermiş kullarına.
Ama tahammülü mümkün olmayan bir tek şey var.
Senin sevginden mahrum olmak. Bunu hissedememek.
İşte ölmeden bu öldürüyor insanı.
Cenk KORAY
Doğum günü
gülmekten
yanakların çatlasın..
paranı koyacak cüzdan bulama...
bankalar "yatırım" hesabın için telefonlarda kalsın...
sağlık bedeninden aksın...
aşk kalbini patlatsın...
sen ışıl ışıl ol, herkes peşinde dolaşsın...
başarıların dillerde dolaşsın.....
yastığa koyduğun kafanda "huzura" daha fazla yer kalsın....
ve her gece "iyi ki bunları yaptım," "iyi ki bunları yaşadım" diyerek uyu...
yaşadıklarından ne öğrendiğini fark ederek... büyüyerek...
yaşadığın herşeyden ve herkesten özgürleşerek...
YALNIZCA kendin olarak... kendin için yaşayarak...
Her sabah sevinçle uyan.. daima ileriye bakarak...
yeni yaşın kutlu olsun
paranı koyacak cüzdan bulama...
bankalar "yatırım" hesabın için telefonlarda kalsın...
sağlık bedeninden aksın...
aşk kalbini patlatsın...
sen ışıl ışıl ol, herkes peşinde dolaşsın...
başarıların dillerde dolaşsın.....
yastığa koyduğun kafanda "huzura" daha fazla yer kalsın....
ve her gece "iyi ki bunları yaptım," "iyi ki bunları yaşadım" diyerek uyu...
yaşadıklarından ne öğrendiğini fark ederek... büyüyerek...
yaşadığın herşeyden ve herkesten özgürleşerek...
YALNIZCA kendin olarak... kendin için yaşayarak...
Her sabah sevinçle uyan.. daima ileriye bakarak...
yeni yaşın kutlu olsun
KADINLAR SUSARAK GİDER
Çok uzun emekler verir ilişkisini yürütmek için. Birinin
kadını olmayı yüreği, beyni, ruhu o kadar zor kabul etmiştir ki, başka bir
adama ait olmayı istemez. Erkek gibi, çorbanın tuzu eksik diye kavga çıkarmaz
mesela, tam tersi, konuşmamız lazım der. Erkekler de en çok bu cümleye sinir
olurlar. Ertelenir o konuşmalar, maç bitimine, yemek sonrasına ve daha birçok
lüzumsuz şeyin ardına ötelenir.Kadınlar inatçıdır, hayata tutundukları gibi,
aşklarına da sahip çıkarlar. Bu yüzdendir, konuşup derdini anlatma isteği,
karşı tarafı ikna edene kadar uğraşırlar. Sonunda pes eder adam, bir ışık görür
kadın, tüm derdini paylaşır. Genellikle ne cevap alır? Abuk sabuk konuşma!
Gereksiz ve saçma gelmiştir adama anlatılanlar, hiç de üstünde durmamıştır.
Yine bir sıkıntı, tatmin edilemeden geçiştirilir ve adam gün gelip bunların
kendisine ok gibi döneceğini bilemez.Bir kadın şikayet ediyorsa, ya da
erkeklerin deyimi ile vıdı vıdı ediyorsa; erkek bilmelidir ki, o ilişkiden hala
ümidi vardır kadının. Yürütmek, birlikte yaşamak, sorunları çözerek mutlu olmak
istiyordur. Daha önemlisi, o adamı hala seviyordur.Kadın susarak gider!En
önemli detaydır, erkeklerin hiç anlayamadığı durum işte bu kadar basittir. O
gün gelene kadar konuşan, kavga eden, tartışan kadın, kendini sessizliğe
vermiştir. Ne zaman ümidini o ilişkiden kestiyse, o zaman sevgisi de yara almış
demektir. Yüreğindeki bavulları toplamıştır, kafasındaki biletleri almış ve
aslında bedeni orada durarak, ilişkiden çıkıp gitmiştir. Kadın, gerçekten gitmişse,
çok sessiz olmuştur ayrılışı, kimse hissetmeden, kapıları vurup kırmadan
gitmiştir. Her akşam eve geldiğinde, kapının açıldığını gören adam anlamaz ama
bir kadın sessizce gider. Ne mutfağında yemek pişiren, ne yan koltukta
televizyon izleyen, ne gece ruhunu kenara koyarak yatakta sevişmeye çalışan
kadın, artık o kadındır. Bir kadının çığlıklarından, kavgalarından korkmamak
gerekir, çünkü kadının gidişi sessiz ve asildir.
Cemal Süreya
Kaybetmekten korkuyorum
Ben seni bir okyanusun derinliginde buldum da sevdim
Parlak bir inciydin benim için
Paha biçilmez bir inci
Ben seni soguk ve yagmurlu bir günde
Seni düsünürken gülüsündeki sicakligin içime dolup da
Beni sardigi bir anda sevdim
Seni sadece selvi boyun,siyah saçlarin yada kara gözlerin
Güzel bir yüzün var diye degil
Fikirlerinle,konusmandaki güzelligin ve benim o kor halde yanan
yüregimle sevdim
Ben seni derinden ve hissederek sevdim
Her kalp atisimda vücudumun dört bir kösesine yayildigini
Beni sardigini her nefes alisimda cigerlerime isledigini bilerek sevdim
Seni kis gecelerinin o soguk yataginda birlikte uyuyup beni isittigin
Yaz sicaginda uyuyamayip sikintilarim oldugun
Ve rüyalarimda bulustugumuz gecelerde sevdim
Seni ellerinden tutup kanimin kaynadigi
Kalbimin yerinden firlayacagini hissettigim anlarda
O islak dudaklarinla beni sevdigini söyleyecegin anlari
düsünerek sevdim
Ben seni o sensiz anlardaki bos ve degersiz geçen dakikalarda
Kayip zamanlarimizda,seni arayip bulamadigim
Çaresizlik içinde oldugum,içki sofralarini dost bildigim anlarda sevdim
Sen ne kadar uzak olsan da,
Aramizdaki kilometreler nasil çoksa
Bende seni o kadar yogun ve o denli çok sevdim
Seni kalbimde yanan atesin ile
Zihnimde olusan hayallerin o ay parçasi çehrenle
Bana derinden bakan o gözlerindeki isiltiyi görecegim anlari beklerken
Kalbimin yanip tutustugu anlarda
Gelip o bu atesi alevlendirerek
Bana sarilarak beni sevdigini söyleyecegin anlari düsünerek sevdim
Korkuyorum!
Hakkettigin mutlulugu sana verememekten korkuyorum.
Seni beni sevdiginden fazla sevememekten korkuyorum.
Senin sevgine layik olduktan sonra baskalari tarafindan o sevgiyi
kaybetmekten korkuyorum.
Seni kazandim derken kaybetmekten korkuyorum.
Aramizdaki maneviyat haricindeki uçurumlardan korkuyorum.
Senin kalbini daha fazla kirmaktan korkuyorum.
O temiz ve masum göz yaslarini daha fazla akitmaktan korkuyorum.
Evet korkuyorum;
seni kaybetmekten, seni daha fazla üzmekten ...
Sana kendimi ifade edememekten korkuyorum.
Yada yanlis anlasilmaktan korkuyorum.
Uçurumun kenarinda yalniz kalmaktan korkuyorum.
Dostluguna doyamadan uluorta yalniz kalmaktan korkuyorum.
Yüregimdeki o ince sizinin bir gün çogalmasindan ve beni sarmasindan
korkuyorum.
Sevgi denen güzelliginin bir gün beni terk etmesinden korkuyorum.
Dostlugun ölüp yerine nefretin yesermesinden korkuyorum.
Korkuyorum evet;
seni kaybetmekten ve seni daha fazla üzmekten...
Bir çiçek misali ne ellemeye nede koparmaya kiyamiyorum uzaktan
seyrediyorum
çünkü;
Seni daha fazla incitmekten korkuyorum.
Ömründe yasadigin mutlulugu huzuru sana yasatamamaktan korkuyorum.
Sana kalbimden fazlasini verememekten korkuyorum.
Sonunda sana gözyasindan baska bir sey birakamamaktan korkuyorum.
Seni sevmekten degil;
dostlugunu suiistimal etmekten,
Seni kaybetmekten ve degerini bilememekten ve Yüce Rabbime hesap
verememekten korkuyorum.
Belki de çok fazla korkuyo rum ...
ÇÜNKÜ; BEN iLK DEFA SEViYORUM...
Doyamadım...
Öldürecektim seni bende ;kendimde o gücü bulabilseydim eğer...
Sindiremeyecektim senden kalanları benden uzak mezarlara koymaya!!
Diyar diyar dolaşıp yine içime gömecektim seni en sonunda...
”Ben demiştim” ...diyenlere, üzüntümü belli etmemek için kuşandığım,
mekanik tebessümlerimin ardındaki yaşlarla sulayacaktım taze mezar toprağına ektiğim çiçekleri...
Ama ben seni içimde öldürmeye kıyamadım....
Başarabilseydim incitecektim seni,incinmişliğimin verdiği cahil cesaretle..
Ne var ne yok sayıp dökecektim karşına geçip..
Kendimi hayrete düşürürcesine birer tokat gibi vuracaktım hiç kullanmadığım o ağır lafları..
Kıracaktım seni bin bir parçaya ayırana kadar..
Duvardan duvara fırlatacaktım sevgi diye önüme sunduğun hastalıklı duygularını.....
Ama ben seni incitmeye de kıyamadım....
Elimden gelseydi unutacaktım seni..
Gözlerimden silecektim hayalini ve dilimden adını.
Duman duman atacaktım seni bu şehirdeki tüm bacalardan;
ama soluduğum havaya karışıp yine dolacaktın ciğerlerime.
Onlarca damla döküp göz pınarlarımdan akıtacaktım seni sevgimin atığı diye;
ama ıslaklığın kalacaktı elmacık kemiklerimde..
Bu kez de tenimin tuzuna karışacaktın..
“Sözümü tutacağım ,adını anmayacağım”nağmelerini dinleyip neyi unutacağımı unutacaktım seni unutayım derken..
Zaten ben seni unutmaya da kıyamadım......
Ne kadar çabuk geldi ayrılık...Oysa daha yeni başlamıştık birbirimize ayak uydurmaya,daha doğrusu ayak uyduramamaya..
Nedensizliklerin iç çekişlerini dinlerken vedalar bozdu suskunluğumuzu..
Bana mıydı kızgınlığın yoksa kendine mi anlamadım...
Kaçar gibi veda ettin...
Oysa ben seni sevmelere doyamadım!!!
Öldürecektim seni..
incitecektim seni...
unutacaktım seni...
ama lanet olsun!!!
kı-ya-ma-dım.
-ALINTI-
Sindiremeyecektim senden kalanları benden uzak mezarlara koymaya!!
Diyar diyar dolaşıp yine içime gömecektim seni en sonunda...
”Ben demiştim” ...diyenlere, üzüntümü belli etmemek için kuşandığım,
mekanik tebessümlerimin ardındaki yaşlarla sulayacaktım taze mezar toprağına ektiğim çiçekleri...
Ama ben seni içimde öldürmeye kıyamadım....
Başarabilseydim incitecektim seni,incinmişliğimin verdiği cahil cesaretle..
Ne var ne yok sayıp dökecektim karşına geçip..
Kendimi hayrete düşürürcesine birer tokat gibi vuracaktım hiç kullanmadığım o ağır lafları..
Kıracaktım seni bin bir parçaya ayırana kadar..
Duvardan duvara fırlatacaktım sevgi diye önüme sunduğun hastalıklı duygularını.....
Ama ben seni incitmeye de kıyamadım....
Elimden gelseydi unutacaktım seni..
Gözlerimden silecektim hayalini ve dilimden adını.
Duman duman atacaktım seni bu şehirdeki tüm bacalardan;
ama soluduğum havaya karışıp yine dolacaktın ciğerlerime.
Onlarca damla döküp göz pınarlarımdan akıtacaktım seni sevgimin atığı diye;
ama ıslaklığın kalacaktı elmacık kemiklerimde..
Bu kez de tenimin tuzuna karışacaktın..
“Sözümü tutacağım ,adını anmayacağım”nağmelerini dinleyip neyi unutacağımı unutacaktım seni unutayım derken..
Zaten ben seni unutmaya da kıyamadım......
Ne kadar çabuk geldi ayrılık...Oysa daha yeni başlamıştık birbirimize ayak uydurmaya,daha doğrusu ayak uyduramamaya..
Nedensizliklerin iç çekişlerini dinlerken vedalar bozdu suskunluğumuzu..
Bana mıydı kızgınlığın yoksa kendine mi anlamadım...
Kaçar gibi veda ettin...
Oysa ben seni sevmelere doyamadım!!!
Öldürecektim seni..
incitecektim seni...
unutacaktım seni...
ama lanet olsun!!!
kı-ya-ma-dım.
-ALINTI-
Sakın “seni seviyorum” deme bana
Sakın “seni seviyorum” deme bana.
Jilet var sanki dilinin ucunda.
Ağzının her deviniminde, kanatacak yalana bulana bulana.
Bir dua olmalı aşk, melek kanatlarında. Yakışmıyor dudaklarına.
Çünkü; dualar yasak günaha bulanmış dudaklara…
Et giydirebilir misin bir meleğin şeffaf kutsallığına erguvan sabahlarda?
Cennet kapısında şifreyi söyleyebilmek için insan satar mı hiç ruhunu şeytana?
Sakın “seni seviyorum” deme bana.
Bırak bakir kalsın o iki kelime sana ait anılarımda.
Salt ruh olarak dikildim karşına, bedenimi eritip kadınlığımda.
Erkekliğini, erkekliği bir kenara atabilecek kadar saydamlaşabilir misin karşımda?
Kendi zehrinle zehirliyorsun kendini. Gözündeki kamaşma engerekten çalınma.
Salt beden üzerine kurulu dünyanda çok uzaksın bir kadının ruhuna dokunmaya.
Senin bildiğin tüm tanımların ötesindeyim ben aşk adına.
Topla bakalım sana sevda adına sunulanları.
Ekle üstüne senin aşk için yaptıklarını. Sonra aç bak avuçlarına.
Göreceli bir ağırlık var olan.
Ben baktığımda gördüğüm bitimsiz bir boşluk parmaklarının arasında…
Sakın “seni seviyorum” deme bana.
İntihar dürtüsüyle savruluyorsun bir aşktan bir aşka. Nedir duygularının etnik kökeni?
Çözemedim bir türlü. Hangi kabilenin yamyamları bu kadar açtır ki acıya?
İçimde tortop düğümlenen bir böcek söylemlerin. Dolaşmış tüm ayakları birbirine,
gerçekleri görmeden onları çözemezsin.
Hedef tahtasındaki duygusuz hedef olmak istemiyorum.
Göğsümden vurulmak istemiyorum yalan silahının kurşunlarınla.
İşte bu yüzden; anlamını bilmeden asla “seni seviyorum” deme bana…
Isırgan otunun değdiği yeri dalaması gibi, dalıyor bu iki sözcük kulaklarımı.
Menekşeler nasıl zahmetsiz açar morunu, nasıl yakışır mor ve menekşe birbirine;
söylediğin zaman öyle bütünleşmeli “seni seviyorum” ve sen dilinde.
Sakın “seni seviyorum” deme bana.
Kendimin bile henüz bilmediği sırların sahibiyim ben. Sen etrafında gezinirken bu kutsal
adanışın, ben çoktan sızmıştım usuna.
Sen karlı kış gününün parlak güneş lekesi, ben ışıldayan yazın, ayrılık yüklü yağmur bulutu.
Ben yağamam senin gölgende, sen var olamazsın ıslak hükmümde.
Ancak tavşan kanı ayrılıklar demlemeyi bilirsin, tatmadığın sevdalarda.
Mevsim normallerinde seyretmemelisin gönlümde. Haziran’da kar yağdıran, Ocak’ta denize
sokan deli haller kıvamında bir şeyler olmalı bir yerlerde…
Sakın “seni seviyorum” deme bana.
Tüm sıfatlar isim artık kurduğum cümlelerde.
Değil ünsüzler, ünlüler bile düşüyorlar karşılarına sevgi dikilince.
Büyük ünlüler vazgeçiyorlar uyumlarından. Küçük ünlüler dağılıyorlar dört bir yana.
Sadece Aşk büyük harfle başlıyor cümlelerimde. Kıyamet kopuyor tüm atasözlerinde, tüm
deyimlerde. Bağlaçlar bağlayamıyorlar kelimeleri öpmeden kelamları.
Yıkılıyor alfabe, yıkılıyor kurallar aşkın alfabesinde.
Aşkı yaşıyor aşkı anlatıyorum ben senin asla anlayamayacağın bir tümce düzeninde.
Kulaklarıyla görür insan bilirse eğer gerçekten duymayı.
Bir telefon ahizesinin ucunda bile sırıtır, şeytani bir tebessümle, yalansa bu kısacık cümle.
Hep ölümüne olduğu söylenip, yaşamaya korkulan aşkın varlığını hissetmek istiyorum ben
ruhumun en kuytu yerinde.
Kan tutar gibi aşk tutan bir adamın gücü yetmez ki derinliklerime inmeye.
Salt bedeniyle sevişen, salt parmaklarıyla seven hangi canlı erişebilir ki hazzın zirvesine?
Son Mikan olsam da, asil bir prenses yerine; vazgeçmeyeceğim savunmaktan aşkı,
aşktan korkan cesaretsizlere.
Sakın ama sakın “seni seviyorum” deme bana.
Çünkü; yakışmıyor aşkı tüm varlığıyla kutsamayanlara…
5 Nisan 2014 Cumartesi
Bütün Zulümler Biz Arkamızı Dönersek Olur
İslam, yaşatma dinidir, sevgi, barış dinidir.
Kuran’daki her hüküm insanın rahatı ve huzuru için var edilmiştir, barış ve affetmek esastır, sevgi temel olandır.
Bir insanın kendi canına kıyması da İslam’da haramdır, dolayısıyla “intihar bombacısı” mantığı da İslam’da yoktur.
Özlersin
Eskiden oturduğun o mahalle var ya orayı özlersin.
Çocukluğunu özlersin.
Senden gidenleri özlersin.
Ölen yakınlarını özlersin.
‘Artık işime yaramaz’ deyip de çöpe attığın,
Ya da birisine verdiğin oyuncaklarını özlersin.
Geride bıraktığın insanları özlersin.
En kötüsü ne biliyor musun?
Özlediklerinin hiçbirisi geri gelmez.
Sadece “Özlersin”…
Çocukluğunu özlersin.
Senden gidenleri özlersin.
Ölen yakınlarını özlersin.
‘Artık işime yaramaz’ deyip de çöpe attığın,
Ya da birisine verdiğin oyuncaklarını özlersin.
Geride bıraktığın insanları özlersin.
En kötüsü ne biliyor musun?
Özlediklerinin hiçbirisi geri gelmez.
Sadece “Özlersin”…
4 Nisan 2014 Cuma
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)