13 Mayıs 2013 Pazartesi

“o iyi insanlar”




“o iyi insanlar” dedi,' o güzel atlara bindiler çekip gittiler...

Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık”

Yaşar Kemal


Birlikte ama ayrı...Zordur kahredicidir yorucudur....




Şarkıların dost mu yoksa düşman mı olduğunu karıştırırsın.Çentik atarsın hayal duvarlarına.

"Gayret be!" dersin içinden  "Bu haftayı da atlattık mı bitti.." O haftalar hiç bitmez...

Aşkta ayrım yoktur; ama yaşayanlar bilir; daha bir başkadır aşkın bu türü. Her cephede ayrı ateşler içindedir aşıklar;

Birlikte ama ayrı...Zordur, kahredicidir, yorucudur....

Baktığın her insanda ondan bir şeyler bulursun. Belki bir koku bir çift göz hatta ufacık bir mimik bile onu hatırlatır sana.

Gözlerin dalar uzaklara. O anda yanında kimse kalmayıverir.Bir tek sen ve sonu gelmeyen hasret...

Kim bilir belki de aşkın en zor çeşididir şehirlerarası olanı...

Yorar insanı...Öyle bir özlem birikir ki içinde, her gece rüyanda onu görmek için dua edersin allaha...
alıntı

İYİ Kİ VARSIN...


Hayatlarımıza zaman eklenirken, zamanlarımıza hayat eklemeyi unutmayalım...

İYİ Kİ VARSIN...


Grup Yorum -Beyaz Gelinlik (Günlerin getirdiǧi; baskı, zulüm ve kan olmasın.)




Hayat damla damla berraklaşıyor kara tende
Hayat ılgıt ılgıt akıp gidiyor işkencede
Baskı, mapus, zulüm, kan ile örülü
Seti yıkıp aşıyor derya ırmaklar

Hayat yeşilde, yeşil yosunda
Yosunlar boy veriyor kuytuluklarda
Düşmesin kirpiklerinin gölgesinden başka gölge
Doğacak yarının şafağı olan o gözlerine

Sımsıkı yumruk misali sevdiğim
Yarının sahibi o gözlerine
O gözlerinde çizgilenecek
Sevdamızın yarını alın yazısı
(Bebeğimin yarını alın yazısı)

Zincire vurulmuş sevdamızın incecik bileği
Bekler sevda ve kin ile korlanmış gözlerini
Gözünde çakan şafağın kızıllığında yunup
Silah sesleriyle halaya durup

Beyaz gelinlik giydireceğiz
Kendi ellerimizle vefalı yare
Cennet vatana
Kızıl gelinlik giydireceğiz 
Kendi ellerimizle özgür vatana

Edip'e Yanıtı Bilinen Sorular

Yıldızların ülkesi var mıdır Edip
Dicle aktığı toprakları seçer mi?
Kasrik boğazı'ndan esen kanlı zemheri
Yalnız Kasrik'te mi üşütür insanı?
Herkes türküsünü elbet kendi sesiyle söyler
İnsanın dili boynuna kement olur mu?
Öldürmeye ekinlerden başlayan adamlar
Eşiklere nasıl bir zulümle gelirler?
Kimsenin kalmadığı darmadağın köylerde
"Önce Vatan" yazısı bir hüzün değil midir?
Bunca kanın helalini kim kime nasıl öder
Mezar taşlarıyla barış olur mu?
Gecesi buz anısı kül ışığı kırbaç
Hangi gurbet bir sürgünün yüreğini doldurur
"Kim istemez şad olmayı cihanda" Edip
Viranede baykuş sesi zafer midir?..
Şükrü Erbaş

AĞARAN BİR SUYUM

Nereden mi anlıyorum yaşlandığımı 
Kadınlar gittikçe daha güzel 

Güneş daha hızlı adımlıyor gökyüzünü 
Sular daha soğuk rüzgâr daha serin 

Eskiden her konuda konuşurdum istekle 
Bir geniş gülümsemeyle dinliyorum şimdi 

Büyük yapılar ışıklı çarşılar bitti 
Ara sokaklara salaş kahvelere gidiyorum 

Kurtulmak için çırpındığım çocukluğu 
Yeniden öğreniyorum çocuklardan şaşarak 

Bütün sesler çın çın bir yalnızlık oluyor 
İçimden geçenleri söyledim sanıyorum 

Birisi bir şarkı söylemesin kederle 
Tenimde bir titreme kirpiklerimde buğu 

Kısa söz basit eşya kedi sevgisi 
Aktıkça ağaran bir suyum zamanın ırmağında 

Nereden mi anlıyorum yaşlandığımı 
Kadınlar daha güzel kadınlar daha uzak...
ŞÜKRÜ ERBAŞ


ACI İLİŞKİ


Sevgilim,
Bir ülke senin gövden kadar masum olsaydı
Bir tek anne oğlunu devletten sormazdı...
ŞÜKRÜ ERBAŞ

Zeki MÜREN - Kahır Mektubu


Bir Kardeş Mavi… (Canı Cehenneme!)

Canı cehenneme rahat uyuyanın 
Kapısını örtenin perdesini çekenin 
Yüreği yalnız kendiyle dolu olanın 
Duvarları ancak çarpınca görenin 
Canı cehenneme başkasının yangınıyla 
Evini ısıtıp yemeğini pişirenin. 


Bahçesine dek gelen alevleri
Şehrayin sanan aptalın 
Canı cehenneme,camlarında 
Parçalanmış cesetler uçarken 
Bir iğdiş incelikle çiçekleri sulayanın. 
Mutfakla yatak odası arasında 
Çarşılarla gövdesi bencillik hırsı 
Yılgınlıkla yenilgisi arasında 
Dünyayı tüketenin canı cehenneme. 


Orada dağlar bir mezarlık 
Bulutlar kan salkımı sular toprakta düğüm 
Orada evler oda oda kanarken 
Burada yeşerenin canı cehenneme. 


Ey bir halkın gözyaşıyla ruhunu yıkayan kin 
Ey zulümle yükselen başarı 
Ölü sayısına endeksli maaş; 


Uzun masallar ardında mağrur 
Boynunda ölüm çanıyla oturan güç 
Senin de senin de canın cehenneme 
Ey sultan hamit tuğralı korucu alayları 
Kardeşi kardeşe kırdıran siyaset. . . 


Bir gün elbet bir gün elbet 
Örter üstünü bu ağır yanlışın 
Sevgiyle, yalnızca sevgiyle işlenen 
Bir dal incelik,bir simli gülüş 
Bir kardeş mavi. 

ŞÜKRÜ ERBAŞ

Radio Tarifa -- Sin Palabras


The Shallows - Adam Hurst


Amel Mathlouthi-Naci en Palestina


9 Mayıs 2013 Perşembe

Anneciğim...


Meğer dilimdeki ve beynimdeki en güzel kelime senin adınmış. Sana her seslenişimde ya acım dinmiyor ya da sevgim coşuyor... Anneler günün kutlu olsun Anneciğim.

2 Mayıs 2013 Perşembe

Odaklandığınız her şey sizin gerçeğinizi oluşturur.


Örneğin birini yemeğe davet ettiniz ve geç kaldı, eğer acaba kaza mı geçirdi başına bir şey mi geldi? Diye düşünürseniz o sizin gerçeğiniz olacak veya bir yere takıldı beni önemsemedi diye odaklanırsanız o da sizin gerçeğiniz olacak.

Bunun somut gerçeği olmasa bile, odaklandığınız şey kendi gerçeğinizi oluşturur kararlar devreye girer ve saniyeler içerisinde kararlar oluşur ya bilinçli zihninizle bunu yapıyor olursunuz ya da bilinç altınızla. Bu ne demek?

Birisi gelip sizinle yüksek tonda bir sesle konuşursa, bu size sinirli olduğu anlamına mı geliyor? yoksa sizi aşağıladığı anlamına mı? Veya kötü bir gün mü geçirdiler? Siz hangi anlamı yüklerseniz o anlam sizin duygularınıza hakim olacak. Duygular hayatın size verdiği enerjiler gibidir.

İnsanın duyguları, insanın kaliteli veya kalitesiz bir yaşam sürmesine sebep olur.

Kişinin karşılaştığı ve yaşadığı bir olayda kişi yaşadığı duruma bakıp bir karar verir benim için bu bir başlangıç mı? Yoksa son mu? diye . Hangi yönde karar verdiyse duyguları da o doğrultuda oluşacaktır.

Kararlarınızın sonucu düşündüğünüz gibi yürümezse o zaman kader midir?

Tanrı insanı cezalandırıyor mu? bu bir imtihan mıdır? Hangi anlamı yüklersek, bu sonucun cevabı yüklediğimiz anlamdır.

İnsanların özgür iradeleri ve karar verme hakları vardır.

Hayatımızda neyi seçersek ve karar verirsek hayatımızı o şekillendirecektir.

Özgür irademize göre karar vererek davranışlarımızı değiştirebiliriz.

Kendi içimizdeki iç savaşı değiştirme kararı alabiliriz, geçmişimizi suçlayarak bu durumun içinde kalmak zorunda değiliz.

Hayatımızı ileriye götürmek istiyorsak SÜREKLİ neye odaklandığımıza yüklediğimiz anlamlara ve gösterdiğimiz eylemlere dikkat etmeliyiz...

ZAMANIMIZ GERÇEKTEN KALDI MI?

Doğan Cüceloğlu'nun eğitimindeki katılımcılarla
bir konuşmasından:

Doğan Cüceloğlu: Arkadaşlar,
aranızda ölümcül hastalığı olan var mı?

Bir katılımcı: Allah'a şükür, hocam, bildiğimiz kadarıyla yok.

Cüceloğlu: Ne güzel! Peki, bana, istisnasız tüm insanların,
yani altı milyar insanın da başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz?

Cevap neredeyse otomatik olarak çıkar: Ölüm!

Cüceloğlu: Gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği kaçınılmaz olan tek şeydir. Doğum da tüm insanların başına kesinlikle gelmiştir, ama bundan sonra başa gelmesi kesin olan tek şey ölümdür. Başka hiçbir şey insanların tümünün başına gelmeyecektir. Peki, madem öleceğimiz garanti, bu benim ölümcül bir hastalığım olduğunu göstermez mi?

Katılımcılar burada sessizce, başlarıyla onaylamaya başlar. Öleceğim belli ise benim ölümcül bir hastalığım olduğu da açıktır...

Cüceloğlu: Peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz?

Katılımcılar: Hayır

Cüceloğlu: Bu saniye içinde olma olasılığı var mı?

Bir katılımcı: Var.

Cüceloğlu: Yarın?

Bir katılımcı: Evet.

Cüceloğlu: 30 yıl sonra?

Bir katılımcı: Olabilir.

Cüceloğlu: Peki bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini biliyor musunuz? Mesela bu akşam eve sağ salim varacağınızı nereden biliyorsunuz?

Sınıf sessizce dinlemeye devam eder. Çünkü genellikle yaşama böyle bakmamışlardır.

Cüceloğlu: Peki bir de tersini düşünelim, bu akşam eve döndüğünüzde, bu sabah evden çıkarken sağ salim bıraktıklarınızı sağ bulma garantiniz nedir? Var mıdır böyle bir garanti?

Bir katılımcı: Yoktur Hocam.

Cüceloğlu: Peki nereden biliyoruz az sonra telefonun çalmayacağını ve evdekilerden birinin az önce öldüğünün bize söylenmeyeceğini?

Katılımcılar burada rahatsız olmaya başlar.

Bir katılımcı: Hocam konuyu değiştirsek?

Cüceloğlu: Ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz, biraz daha devam edelim bence. Peki, acaba bunu dün gece bilseydiniz, yani evde akşam birlikte olduğunuz kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu bilseydiniz, o zamanı aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz? Yoksa farklı şeyler mi yapardınız?

Bir katılımcı: Kesinlikle çok farklı geçerdi Hocam.

Cüceloğlu: Şimdi sizden rica ediyorum, lütfen bir an arkanıza yaslanın, gözlerinizi kapatın ve bu sabah evden çıkarken evde bıraktıklarınızdan birinin gerçekten öleceğini düşünün, dün akşamınızı nasıl geçirirdiniz? Aynı iletişim mi olurdu? Onunla aynı konuları mı konuşurdunuz? Aynı konular, tartışma ya da gerginlik yaratır mıydı? Yoksa önemsiz hale mi gelirdi? Bu sabah evden çıkarken, bu son görüşünüzde ona ne derdiniz? Onun boynuna sarılmakta tereddüt eder miydiniz? Çok sıkı sarılmaya mı, aynaya mı vakit ayırırdınız? Ona, yüreğinizin derininden gelen bir "Seni gerçekten çok seviyorum" demeye ne gerek var diye düşünür müydünüz? Onun ölecek olması sizin ona duyduğunuz sevgiyi yoğunlaştırmaz mıydı?

Burada bazı katılımcılar ağlıyordur. Belli ki dün akşam yaptıklarından bir kısmının ne kadar anlamsız olduğunu şimdi fark etmişlerdir.

Cüceloğlu: Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz, acaba kaç tartışmamızı bu kadar gereksiz biçimlerde yapıyoruz, kaçı gerçekten yaşamda karşımızdakinin varlığından daha önemli, hangilerinde "Şimdi kalbini kırdım, ama zaman içinde ben ondan özür dilemesini bilirim" diye kendi kabuğumuza çekilip tartışmaları donduruyoruz. Yarattığımız kırgınlıkları tamir etme olanağımız gerçekten var mı?
BUNA ZAMANIMIZ GERÇEKTEN KALDI MI?

YAŞAM BİR OYUNSA, İŞTE KURALLARI

Doğarken dünyaya bir kullanma kılavuzu ile gelmediniz; aşağıdaki kurallar yaşamınızı daha iyi kılmak içindir.
1. Size bir vücut verilecektir. Onu beğenebilir ya da ondan nefret edebilirsiniz, ancak kesin olan bir şey varsa o da ömrünüzün geri kalanı boyunca ona sahip olacağınızdır.
2. Dersler öğreneceksiniz. “Yeryüzünde Yaşam” isimli tam zamanlı bir okula kaydoluyorsunuz. Her kiş...i veya her olay birer Evrensel Öğretmen’dir..
3. Hatalar yoktur, yalnızca dersler vardır. Büyümek bir deneyim sürecidir. “Başarı” kadar “yenilgiler” de bu sürecin bir parçasıdır.
4. Bir ders öğrenilene kadar tekrar edilir. Bu ders, ta ki siz öğrenene kadar size çeşitli biçimlerde anlatılır. Ancak ondan sonra bir sonraki derse geçebilirsiniz..
5. Eğer kolay dersleri öğrenemezseniz bu dersler giderek zorlaşırlar. Dışsal sorunlar içsel durumunuzun kesin bir yansımasıdır. İçsel engelleri ortadan kaldırdığınız zaman dış dünyanız değişir. Acı, evrenin sizin dikkatinizi çekme şeklidir.
6. Davranışlarınız değiştiği zaman bir dersi öğrenmiş olduğunuzu anlarsınız.. Bilgelik egzersizdir. Bir şeyin bir parçası, hiç bir şeyin bir çoğundan daha iyidir.
7. “Bura”dan daha iyi bir “orası” yoktur. “Orası” dediğiniz yer “burası” olduğu zaman gene “bura”ya kıyasla daha iyiymiş gibi görünen bir “orası” olacaktır.
8. Diğer insanlar yalnızca sizin aynanızdırlar. Diğer bir kişinin bir yönü sizin kendinizde sevdiğiniz ya da nefret ettiğiniz bir yönünüzü yansıtmadıkça onu sevmeniz ya da ondan nefret etmeniz mümkün değildir.
9. Yaşamınız size bağlıdır. Yaşam size tuvali sunar, resmi siz yaparsınız. Yaşamınıza sahip çıkın, yoksa başkası sahip çıkacaktır.
10. Daima ne isterseniz onu alırsınız. Bilinçaltınız kendinize çektiğiniz enerjileri, deneyimleri ve insanları doğrulukla belirler — dolayısıyla ne istediğinizi bilmenin en güvenilir yolu neye sahip olduğunuzu görebilmektir. Kurbanlar yoktur, yalnızca öğrenciler vardır.
11. Doğru ya da yanlış yoktur, ama sonuçlar vardır. Ahlaki yaklaşımların faydası olmaz. Yargılamalar ise yalnızca davranış kalıplarını korumak içindir. Yalnızca yapabildiğinizin en iyisini yapın.
12. Cevaplar kendi içinizdedir. Çocukların başkalarının rehberliğine ihtiyacı vardır; bizler ise olgunlaştıkça “Ruhun Yasaları”nın yazılı olduğu kalbimize güveniriz. Bildikleriniz duyduklarınızdan, okuduklarınızdan ya da size söylenenlerden çok daha fazladır. Yapmanız gereken yegâne şey bakmak, dinlemek ve güvenmektir.
13. Tüm bunları unutacaksınız.
14. Ne zaman arzu ederseniz hatırlayabilirsiniz.

KAYNAK:Cherie Carter-Scott’un “If Life is a Game, These are the Rules” adlı kitabından alınmıştır.

Yaşam bir tesadüf değil, yaptıklarınızın aynada bir yansımasıdır....

Bir adam ve oğlu ormanda yürüyüş yapıyorlarmış. Birden çocuk ayağı takılıp düşüyor ve cani yanıp “AHHHHH” diye bağırıyor. İleride bir dağın tepesinden “AHHHHH” diye bir ses duyuyor ve şaşırıyor. Merak ediyor ve
“Sen kimsin?” diye bağırıyor. Aldığı cevap “Sen kimsin?” oluyor.
Aldığı cevaba kızıp – “Sen bir korkaksın!” diye tekrar bağırıyor. Dağdan gelen ses “Sen bir korkaksın!” diye cevap veriyor.
Çocuk babasına dönüp – “Baba ne oluyor böyle?” diye soruyor.

“Oğlum” der babası, “Dinle ve öğren!” ve dağa dönüp “Sana hayranım!” diye bağırıyor. Gelen cevap “Sana hayranım!” oluyor. Baba tekrar bağırıyor, “Sen muhteşemsin!” Gelen cevap; “Sen muhteşemsin!” Çocuk çok şaşırıyor, ama halen ne olduğunu anlayamıyor. Babası açıklamasını yapıyor:

– “İnsanlar buna yankı derler, ama aslında bu yaşamdır. Yaşam daima sana senin verdiklerini geri verir. Yaşam yaptığımız davranışların aynasıdır. Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev! Daha fazla Şefkat istediğinde, daha şefkatli ol! Saygı istiyorsan insanlara daha çok saygı duy. İnsanların sabırlı olmasını istiyorsan sen de daha sabırlı olmayı öğren. Bu kural yaşamımızın bir parçasıdır, her kesiti için geçerlidir.”

Yaşam bir tesadüf değil, yaptıklarınızın aynada bir yansımasıdır....

Bir güzellik yap kendine!

Bir güzellik yap kendine!
Ve sadece sahip olduklarını düşün; mutlu ol onlarla!
Sahip olmadıkların üzülsün senin olmadıklarına...

Bir güzellik yap kendine!
Keşkeleri hiç düşünme!
Mutlu ol seçimlerinle.
Bırak keşkeler üzülsün senin seçimlerine...

Bir güzellik yap kendine!
Her yeni günü senin günün ilan et ve şımart kendini olabildiğince!
Bırak dünler üzülsün seçilmediğine...

Bir güzellik yap kendine!
Kalbinde daha da büyüt sevgisini sevdiklerinin!
Bırak sevmediklerin üzülsün kalbinde yerleri yok diye!

Bir güzellik yap kendine!
Sev kendini, kimseleri sevmediğin kadar.
Mutlu ol varlığınla!
Bırak seni sevmeyenler üzülsün!
Yüreklerine sığamayacak kadar büyüksün diye!

**Paul Auster**

HAYATA DAİR....

- Güvenmediğin kimseye aleyhine kullanabilecek hiçbir koz verme.
-İnsanlara doğru değer ver, hak etmeyenleri sil.
-Kimseye yalvarma.
-Asla dönüp arkana bakma.
-Sır tutmasını bil.
-Dostlarının yeri ayrı, sevgilinin yeri ayrı. Sevgilin için dostlarını, dostların için sevgilini satma.
-Kimsenin lafıyla dolduruşa gelme, ama aklının bir köşesinde de tut.
-Bir ilişkiyi kafanda bitirdikten sonra iki çift tatlı söz, iki damla gözyaşı için asla yumuşama.
-Seni sevenlerle kullananları iyi ayırt et.
-Seni dinleyip anlamaya niyetli olmayanlarla tartışma.
-Emrivaki oluşturulan dostlukları kabul etme.
-Eğer verdiğin o kişide kalmıyorsa ikinci bir sır şansı verme.

-Kendini öven insanlardan kaç.
-Karşındakinin doğruyu söylediğini varsayma.
-Kendine saygını yitirmene neden olacak hiçbir şey yapma.
-Sorunun olduğunda insanlar zaman ayırıp seni dinliyorsa onların öğütleri gözardı etme.
-Göz göre göre su birikintilerine taş atma, mutlaka üzerine sıçrar.
-Gözyaşlarının değerini bil. Onları hak etmeyenler için harcama.

-Senin zekana inanan insanları hayal kırıklığına uğratma.
-Kendini sev.
-Dışarıdaki güneşe bakıp gülümse ve önünde koskocaman bir gelecek olduğunu unutma.
-Dostluğunla yetinmeyenler için hiçbir fedakarlık yapma.
-İnsanları kaybediyorsun diye ağlayıp sızlama, ama kazandığın insanların değerini bil.
-Kimseye taşıyabileceğinden fazla değer verip bununla övünmesine fırsat verme.
-İstediğini almak için asla duygu sömürüsü yapma.
-Sana duyulan sevgiyi ve güveni istismar etme.

*Üstün Dökmen*

Mutluluk Nerede Saklıdır?



Mutluluk; Uyandırılma tedirginliği olmadan huzur içinde uykuya dalmaktır.

Mutluluk; Yazın en sarı sıcağında serin bir denizdedir, bir ağaç gölgesindedir.

Mutluluk; Çıplak ayakla koşulan ıslak çimendedir.

Mutluluk; Sıcak bir günün sonunda esmeye başlayan serin bir yeldedir.

Mutluluk; İnce belli bir çayda içilen tek şekerli demli çayın tadındadır.

Mutluluk; Anlatılan bir fıkranın ardından atılan kahkahadadır. İzlenen bir filmin sonunda dökülen göz yaşındadır.

Mutluluk; Günün ilk aydınlığında, gecenin son karanlığındadır.

Mutluluk; Annenin okşayışında, babanın başında, çocuğun gülüşünde, sevgilinin dokunuşundadır.

Mutluluk; Düşünüldüğünde gülümseten çocukluğa dair bir anıdadır.

Mutluluk; Bir kitapta, bir dergide görülen bir sözün ezberlenip defalarca söylenmesindedir.

Mutluluk; Yarın için hiç bıkmadan beslenen umuttadır.

Mutluluk; Sevgilinin yanağına konulan bir öpücüktedir.

Mutluluk; Mesafeye aldırmadan büyütülen sevgidedir.

Mutluluk; Küçük bir tartışmadan sonra kimin haklı olduğunu düşünmeden sevgiliye söylenen "seni seviyorum" sözündedir.

Mutluluk; Bilgidedir. Her şeyi öğrenebilme çabasındadır.

Mutluluk; Bir aşk şarkısının ezgisindedir. Uykuya dalarken okunan romanın sayfalarındadır.

Mutluluk; Acılarına, hüzünlerinde, zorluklarına rağmen, kaygıya direnerek "yaşıyorum" diyebilmektedir.

Mutluluk yanı başınızdadır, fark etmenizi bekleyen bir gizemdir.

Mutluluk dönüp dolaşıp içinizde bulduğunuz yeniliklerdedir.

Mutluluk kendiniz olduğunuzu fark ettiğiniz andadır.

Mutluluk bir amaç uğruna yaşamınızı adamanızdadır.

Mutluluk direnme gücünüzü hayat test ettiğinde bulabildiğiniz en son noktadadır.

Mutluluk yaşamına anlamlı bir amaç yükleyebilecek düşünce gücünü geliştirdiğini fark etmendedir.

Mutluluk yaşamını kendine, başkalarına ve giderek evrene katılma coşkusuyla doldurmaktadır.

Mutluluk yakalandığında bazen kayboluveren bir baloncuk gibidir.

Mutluluk peşinden koştukça uzaklaşan bir hedeftedir.

Mutluluk belki de her yerdedir, görebilenlere görünen bir renktir sadece...

HATIRLANMAYA DEĞER FİKİRLER

1. Hayat bir seçimdir; mutluluk da mutsuzluk da bizim seçimlerimiz sonucu oluşur. Yeter ki neyi seçtiğimizi bilelim.

2. Olumlu düşünmek bir yaşam tarzıdır. Sadece zora düşünce ya da yarı zamanlı olumlu düşünmek yoktur. Olumlu düşünceyi içselleştiren insan bütün çözümleri de, olasılıkları da görür.

3. Affetmek, geçmişle ve kendimizle barışmanın ilk adımıdır. Affetmek içimizdeki dirençleri kırmanın en güzel yoludur.

4. Sevilmek için sevmek gerekir. Almak için de vermek. Kalpten, çıkarsız, özüyle bütünleşmiş her eylem olumlu dönüş yapar.

5. Hayatınızın sorumluluğu size aittir. Yaşadığınız tüm deneyimler de. Tüm deneyimlerinizi ve hayatınızın sorumluluğunu kabul edin.

Hayat der ki...

Hayat der ki ; sevdiğin insanda arayacağın ilk şey iyi niyet olmalıdır. O yoksa başka özelliklerinin anlamı kalmayacaktır çünkü.

Hayat der ki ; dost dediğin sadece kötü gününde yanında olan değildir, aynı zamanda sevincine de en az senin kadar sevinebilendir.

Hayat der ki ; başarmak için sıradan olandan ayrılmak zorundasın. Bırak insanların karşı duruşunu, doğru bildiğine sarıl ısrarla.

Hayat der ki ; daha önce görmediğin biriyle karşılaştığında ilk dakikalara dikkat et. O insanın pozitif yada negatif enerji veren biri olduğunu anlayacaksın.

Hayat der ki ; yaptığın seçimlerden dolayı başın derde girerse eğer, ilk suçlaman gereken kişi sensin. Sızlanmak ve başkalarını suçlamak yerine, hatanı bulmaya çalış.

Hayat der ki ; bir yıkımla karşılaştığında yas tutma. O yıkımı, ne yap et öğretmenin haline getir.

Hayat der ki ; hayvan sevmeyen insanlardan uzak dur. Doğal ve güzel olanı sevemez onlar çünkü.

Hayat der ki ; insanlara kendini defalarca anlatmak zorunda kalma. Ya oradan ayrıl yada bildiğini oku.

Hayat der ki ; hedeflerin konusunda kararlı ol. Engelleri düşünme. Ya bir yol bul, ya bir yol aç.

Hayat der ki ; içgüdülerinin sesine çok iyi kulak ver. Unutma ki, onca hayvan türü onlar sayesinde varlığını sürdürüyor miliyonlarca yıldan beri.

Hayat der ki ; kendini saygın bir birey haline getir. Aksi taktirde, boşuna beklersin başkalarının sana saygı duymasını.

Hayat der ki ; başına bir şey geldiğinde, neden başkalarının değil de benim başıma geldi bu iş diye sızlanma, durduğun yere bak....

MANTIĞIN ÖTESİNİ BİLMEK

Beden doğal bir tepki verdiği zaman, buna İÇGÜDÜ denir…
Ruh doğal bir tepki verdiği zaman, buna SEZGİ denir.
Bunlar birbirine benzer, ancak çok farklıdır.
İçgüdü bedene aittir ve kabadır.
Sezgi ise ruha aittir ve incedir.
İkisinin arasında ise uzman olan ZİHİN bulunur...
Ve zihin asla doğal tepki vermez. Zihin, BİLGİ demektir. Bilgi doğal olamaz…
İçgüdü akıldan daha derindedir.

Sezgi ise akıldan daha üsttedir. İkisi de aklın ötesindedir. Ve ikisi de iyidir…
Sezgi VAROLUŞÇU dur, içgüdü ise DOĞAL…
AKIL, karanlıkta yol bulmaya çalışmak gibidir…
Aklın ötesine ne kadar hızlı geçersen o kadar iyi olur. Ötesinde hiçbir şey olmadığını düşünenler için akıl bir duvar oluşturabilir.

Akıl ötesinde bir şey olduğunu anlayanlar için ise çok güzel bir geçiş yolu olabilir.
BİLİM akılda durmuştur.

O yüzden benlik hakkında hiçbir şey ortaya koyamamaktadır r. Sezginin uyanık olmadığı bir akıl, dünyanın en tehlikeli şeylerinden biridir.

Ve sen aklın tehlikeleri altında yaşıyorsun. Çünkü akıl bilime çok büyük bir güç vermiştir. Ancak bu güç çocukların elindedir, bilge insanların elinde değil.

Sezgi, bir insanı bilge yapar.
Buna aydınlanma de, uyanma de, ne dersen de, bunlar sadece bilgelik için verilmiş olan isimlerdir.
Ancak bilgeliğin ellerinde olduğu zaman akıl,
güzel bir uşak olarak kullanılabilir…

ZEKÂ, görme ve kavrama kapasitesidir. Kendi hayatını, doğana uygun yaşamaktır…
Zekâ budur.

Peki ya APTALLIK nedir? Başkalarını takip etmek. Başkalarını taklit etmek. Başkalarına itaat etmek. Onların gözleriyle görmek. Onların bilgisini, kendi bilgin gibi görmek… Aptallık budur…

Varlık tektir. Dünya çokludur…
Bu ikisinin arasında ise, BÖLÜNMÜŞ ZİHİN bulunur. İkilemde kalmış bir zihin…
Tıpkı büyük bir meşe ağacı gibi; gövdesi tektir, ama sonra iki ana dala ayrılır, ilk çatallanma. Buradan binlerce farklı çatallanmalara gider ve dallar ortaya çıkar…
VARLIK, tıpkı ağacın gövdesi gibidir. Tektir, bütündür.
ZİHİN, ağacın ikiye ayrıldığı ilk çatallanmadır. Orada ikileşir…
Diyalektik ortaya çıkar.
Tez ve anti-tez…
Kadın ve Erkek…
Yin ve Yang…
Gündüz ve Gece…
Bütün bu dünyevi ikilikler, aslında zihinde oluşmuş ikiliklerdir. Bu ikiliğin altında ise varlığın tekliği bulunur. Eğer bu ikiliğin altına ulaşabilirsen, o tekliği bulursun…

OSHO

SADAKAT

‎1924 yılında Tokyo Üniversitesi’nde görev yapan Japon profesör Hidesabura Ueno, kendine tren istasyonunda bulduğu küçük bir köpek yavrusu edindi. Profesör Ueno köpeğine, Japoncada “sekiz tane” anlamına gelen Hachiko adını koydu.

Safkan akita cinsi beyaz bir erkek olan Hachiko, her sabah üniversiteye gitmek için evden metroya yürüyen sahibine eşlik etti. Metronun dış kapısına kadar getirdiği sahibini uğurladıktan sonra da eve döndü. Çok geçmeden bir akşam üniversite dönüşünde metronun çıkışında Hachiko’yu kendisini beklerken gördü profesör ve çok şaşırdı. Bu akıllı köpek sahibinin eve dönüş saatlerini hesaplayarak ve aynı yolu kullanacağını düşünerek metronun önüne gitmişti.

Ondan sonraki bir yıl boyunca her sabah sahibini metroya kadar götürdü, her akşam iş çıkışında da metronun önünde karşıladı. Saatini hiç şaşırmadı, ama bir akşam profesör metrodan çıkmadı. Hachiko gözleri metronun kapısında, gece boyunca bekledi.

Bir sonraki akşam profesör yine yoktu. Üçüncü akşam metrodan yine çıkmadı. Çünkü profesör üniversitede kalp krizi geçirip ölmüştü..

Hachiko her akşam sahibim metrodan çıkar diye inatla bekledi. Haftalar, aylar,yıllar boyunca her akşam Tokyo metrosunun Shibuya İstasyonunun kapısına gitti. Tam 10 yıl boyunca.

Hachiko 12 yaşındayken metronun kapısında öldü.

Bugün tokyo’ya gidenlerin Shibuya İstasyonunun kapısında karşılaştığı köpek heykeli Hachiko’dur.

Japonlar, insan hayvan ilişkisinin sembolü olarak ölümünden hemen sonra 10 yıl boyunca sahibini beklediği yere Hachiko’nun heykelini diktiler...

TEMBEL HARCI HUYLARIMIZ....

Bir tanıdığım var. Hem de okumuş yazmış, saygın bir kişi. Bütün derdi günü oğlu. (…) Cinleri başına çıkan baba her defasında;
— Benim oğlum, şu hâle bakın, benim oğlum böyle çıksın, bu olacak iş mi, diye yakınıyor, içleniyor, sonra da:
— Ben ki bizim aile ki.. diye başlayan narsistçi tiratlarına başlıyor. Eşi, ya gerçekten ona katıldığından ya da ondan yana görünüp gazabını biraz olsun yatıştırmak istediğinden kocasına tempo tutuyor.
İkisi de orta yaşlı sayılır. Öyle olduğu hâlde, çocuk onları bunak yerine koymuş. Söylediklerini çarpık bir gülümseme ile kös dinliyor. Ama bazen sabrı taşar gibi olunca babanın soyut nutuklarını kısa ve yaşamın ta içinden zınk diye cevaplarla susturuyor.
Hadi yeni baştan:
— Sen bunu bana, benim gibi bir babaya, ben ki... vs. vs.
Bir keresinde dayanamadım:
— Çocuğunuzu kendi uzantınız saymaktan vazgeçseniz çok rahat edeceksiniz, dedim. O sizden başka biri olma özgürlüğüne sahip değil mi?
Hayretle yüzüme baktı:
— Ben babamın temadisi oldum da zarar mı ettim, dedi.
— Siz öyle istemiş, öyle olmuşsunuz. Bırakın oğlunuz da kendi karar versin...
O günden beri ahbaplığımıza küçük bir gölge düştü sanırım.
Bu baba oğul arasında geçen sahneler herhâlde yüz binlerce ailede de geçiyor olmalı.
Sade baba oğul arasında değil, hoca - öğrenci, usta - çırak arasında da...
Kendi sulbümüzden yetişen bir çocuğun ya da kendi yetiştirdiğimiz bir öğrencinin kendi çizgimizi aşmasını hepimiz kolaylıkla kabul edemiyoruz.
Her evladın ana babasına tıpı tıpına benzediği, her öğrencinin hocasının hınk deyicisi kesildiği bir toplumu göz önüne getirebiliyor musunuz? Ben şahsen tımarhaneyi bu koyunlar toplumuna tercih edebilirim.
Aşırı bir bencillikle hasta bir onur duygusunun karışımı bu sahip çıkma böbürü sade baba - oğul, üstat - mürit arasında değil; karı - koca, amir - memur, işveren - işçi ilişkilerinde de at oynatıyor.
Hoşgörü gün günden aramızdan elini eteğini, çekmekte.
Neden? Çünkü bencillik daha tembel harcıdır da ondan.
Çünkü hoşgörü, geniş kapsam ister de ondan. İnsancıl olmak kolay değildir. Olgunluk, yumuşaklık kendi kendine savaşmadan elde edilemez de ondan. Oysa Nuh deyip peygamber dememenin, dediğim dedik, çaldığım düdük direnmenin barbarca bir zevki bile vardır.
Haldun TANER

MUTLULUK ÖZLEMİ ARAYIŞI

Zaten doğum ile ölüm arası dediğimiz yaşam bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde bir yığın olay ve eylemlerin akışı içinde başlayan ve biten bir akış değil mi?

Çekilen acıların ve ıstırapların kişinin düşüncesinde bıraktığı ve onun beklentisinin yarattığı korku, insanın ister fiziksel ister düşünsel yolla olsun bir çeşit korunma direnişidir.

Ulaşılamayan ya da ulaşılmakta zorlanılan arzular hep acı ve ıstırap verici olurlar. Tabii beklentileri de korku doludur. Bu madde dünyasında da mana dünyasında da hep böyledir.

(Hanri BENAZUS)

HAYAT AKSİYONDUR, DAYAN…!


Sabrın yerini hayatta hiçbir şey tutmaz…Eğer amacına ulaşmak istiyorsan, her zorluğa göğüs ger, her ıstıraba katlan..

AZMİNİN HER KIRILIŞINDA, GAYENİ – AMACINI DÜŞÜN..!

Eğer rüzgar yoksa, kürek çek;Bal yapan arıyı düşün,sonra…Koca Çınarı deviren ağaç kurdunu,ve….karıncayı hatırla...UNUTMA HERŞEYİN BEDELİ VAR…!

Kanadını çırparak, dala yükselir kuş; Oturup boş yere çırpınmak neye yarar?Önce sebep göster,Sonra ümitten söz et..Hayat aksiyondur, dayan!

NEREDE BİR İRADE VARSA ORADA BİR YOL VARDIR...!

RÜZGAR YOKSA KÜREK ÇEK...

Eğer hasta olmak istemiyorsan....

DUYGULARINI ANLAT...
- Saklanan veya baskılanan heyecan ve duygular; gastrit, ülser, bel fıtığı, bel ağrıları gibi hastalıklara yol açar.
-Zamanla, duyguların bastırılması kansere dönüşür.Öyleyse, sırlarımızı, hatalarımızı birileriyle paylaşmalıyız!
- Diyalog, konuşma, kelime çok güçlü birer ilaç ve mükemmel birer terapidir!

KARAR VERMELİSİN....
- Kararsız kişi güvensiz, endişe ve ıstırap içinde olur. Kararsızlık, sorunları, endişeleri ve çatışmaları çoğaltır.
- İnsanlık tarihi kararlardan oluşur. Karar vermek, diğerlerinin kazanması için vazgeçmeyi ve avantajları kaybetmeyi kesinlikle bilmektir.
- Kararsız kişiler mide rahatsızlığı, sinir hastalıkları ve cilt sorunlarının kurbanıdırlar.

OLDUĞUNDAN FARKLI YAŞAMA...
-Gerçeği saklayan, rol yapan, her zaman mutlu olduğu görüntüsü veren,
 mükemmel görünmek isteyen kişi tonlarca ağırlığı biriktirmektedir.Ayağı kilden     olan bronz bir heykeldir.
- Aldatıcı görünerek yaşamak kadar sağlık için kötü bir şey yoktur.
Kaderleri ilaç, hastane ve acıdır.

KABULLEN...
-Reddedicilik ve kendine saygı eksikliği, kendimizi kendimize yabancılaştırır.
-Kendimizle barışık olmak sağlıklı yaşamın anahtarıdır.Bunu kabul etmeyenler kıskanç, taklitçi, aşırı rekabetçi ve yıkıcı olurlar.
- Eleştirileri kabullen. Bu bilgelik, akıllılık ve terapidir.

ÇÖZÜMLER BUL...
-Olumsuz kişiler çözüm bulamazlar ve sorunları büyütürler.Üzülmeyi, dedikoduyu ve kötümserliği tercih ederler.
-Karanlığı kovmak için kibrit yakmalı.
Arı ufacıktır fakat var olan en tatlı şeylerden birisini üretir.
 -Biz ne düşünüyorsak oyuz.
 -Olumsuz düşünce, hastalığa dönüşen negatif enerji üretir.

GÜVEN...
 Güvenmeyen kişi iletişim kuramaz, açık değildir, derin ve sağlam ilişkiler geliştiremez, gerçek arkadaşlıkları nasıl kurabileceğini bilemez.
Güven olmadan, bir ilişki de olamaz.
Güvensizlik sendeki inancın azlığıdır.

HAYATI ÜZGÜN YAŞAMA...
-Mizah. Kahkaha. Huzur. Mutluluk.
Bunlar sağlığa güç verir ve daha uzun bir yaşam getirir.
-Mutlu kişi yaşadığı çevresini geliştirir.
"İyi mizah bizi doktorun elinden korur".
- Mutluluk sağlık ve terapidir.

Dr. Dráuzio Varella

1 Mayıs 2013 Çarşamba

Kalbinizin sesini dinleyin... Tavukların sözlerini değil...

Bir zamanlar, büyük bir dağda kartallar yuva yaparlarmış. Bir kartal da 4 tane yumurtası ile bu dağda yaşıyormuş. Bir gün bir deprem olmuş. Ve yumurtalardan bir tanesi dağdan yuvarlana yuvarlana vadide yer alan bir çiftliğe kadar düşmüş. Bu çiftlik bir tavuk çiftliğiymiş. Çiftlikteki tavuklar, bu değişik ve normalden büyük yumurtayı sahiplenmeye karar vermişler. Yaşlı bir tavuk bu yumurtayı ve içinden çıkacak yavruyu, koruması altına almış.

Bir gün, küçük kartal doğmuş. Çevresinde tavukları görmüş ve kendini bir tavuk zannetmiş. Bütün tavuklar da ona bir tavuk gibi davranmışlar. Ailesini de çok seviyormuş. İçinden, bazen, “ben kimim?” sorusu geçiyormuş. Ama o bir tavukmuş. Bunu böyle bilmeliymiş.

Bir gün çiftlikte oyun oynarlarken, yukarı baktığında bir grup kartalın özgürce uçtuklarını görmüş. “Aman Allah’ım, ne kadar güzel uçuyorlar. Ben de onlar gibi uçmayı çok isterdim” demiş. Tavuklar, bu düşünceye hep birlikte gülmüşler. “Sen bir tavuksun ve tavuklar uçamazlar” demişler.

Küçük kartal, artık daha sık gökyüzüne bakıyor ve uçan kartallar gibi uçmak, özgür olmak istiyormuş. Ne zaman bu düşüncesinden arkadaşlarına, ailesine bahsetse, hep şu cevabı alıyormuş. “Sen bir tavuksun. Bırak bu hayalleri.”

Zamanla, küçük kartal da bu düşünceyi kabul etmiş. Hayal kurmaktan vazgeçmiş ve hayatını bir tavuk olarak yaşamaya karar vermiş. Ve hayatının sonu geldiğinde de bir tavuk! olarak ölmüş.

Kıssadan hisse:

Ne olduğunu düşünürsen, o olursun. Eğer, hayatınızın herhangi bir zamanında, kartal olma hayalini kurarsanız, hayallerinizi takip edin!!

Kendime söz veriyorum !!!

Aklımın dinginliğini hiçbir şeyin bozmasına izin vermeyecek kadar güçlü olmaya,

Karşılaştığım herkesle sağlık, mutluluk ve başarıdan söz etmeye,

Tüm arkadaşlarımın kendilerini değerli hissetmelerini sağlamaya,

Her şeyin aydınlık yüzüne bakmaya ve iyimserliğimin gerçeğe dönüşmesine çabalamaya,


Yalnız en iyiyi düşünmeye, yalnız en iyi için çalışmaya ve en iyiyi beklemeye,

Başkalarının başarısından kendimin ki kadar coşku duymaya,

Geçmişin yanlışlarını unutmaya ve gelecekte daha büyük başarılara ulaşmak için var gücümle çalışmaya,

Her zaman neşeli bir yüz ifadesine sahip olup, selamladığım her canlı varlığa gülümsemeye,

Kendimi geliştirmeye, başkalarını eleştirmeye zaman bırakmayacak kadar çok zaman vermeye,

Kaygılanmayacak kadar yüreğim geniş, kızgınlığa kapılmayacak kadar yüce, bozguna uğramayacak kadar güçlü ve üzüntüye kapılmayacak kadar mutlu olmaya söz veriyorum...

Her anın güzelliği...

Yaşamınıza değer verin.
Güzellikleri görün.
Hayatınızdan şikâyet etmeyin.
Yaşamınızın değerini görmeye çalışın.
Çünkü bu hayatta herkes değerlidir.
Kendinizi özel hissedin.

Mutsuz musunuz?
Önemli olan onu mutluluğa çevirmektir.
Küçük şeylerden heves almayı kendinize adet edinin.
Güzellikleri fark etmeyi asla unutmayın.

Karanlıkta mısınız?
Onu aydınlığa çevirmek sizin eliniz de.

Başaramıyor musunuz?
Rahmet eyleyen gecenin ardında sığınan bedeninle birlikte,
Yaradan’ın var olduğunu unutma.
Bugün sıkıntıların için, mutsuz olduğun anların için, karanlıkların için hatta göremediğin güzellikler için dua etmekten başla.

Nasıl olduğu değil
Sadece keşfedin anın güzelliğini.
İsteyin ve deneyin.

Olumsuz mu davrandınız?
Bazen de onları olumluya çevirin.
Güzellikler ancak kendi güzelliğinizin farkında olduğunuz sürece fark edebilirsiniz.
En çok sevdiklerinizi mi üzdünüz?
Bugün gidin onların gönüllerini alın.

Başarısız mı oldun yaşam da, okul da, hayatta;
Üzülme…
Çünkü bu hayat herkese yetecek kadar büyük.

Düşüncelerinizi kontrol etmeyi deneyin.
Çünkü onlar duygularınıza eş değer olduğunu unutmayın.

Değerlerinize önem verin
Sahip olduklarınızın kıymetini bilin.

Karanlıkta mı olduğunu düşünüyorsun?
Sen kendin aydınlıktasın.
Yalnızca beynin gece olmasın.
Bir tek onu karanlığa hapsettin mi;
O zaman hayatın bütün güzelliklerinden yoksun kalırsın
Kendini değerli hissetmek ile başla
Ve

Şimdi başla…
Anın güzelliğini fark etmeye…
Göreceksin ki yoksun geçen zamanlarınızı tekrar kontrol ederek yaşamaya tekrar aynı heyecan ile sarılacaksınız....