28 Mart 2013 Perşembe
SEVGİ...
Bir Polanya filminde Nazi dönemi anlatılıyordu.Nazi komutanı güzel bir evi komutanlık merkezi yapmıştı.Evin güzel sahibesi üst kata çıkmıştı ve az görünüyordu.Komutan bu kadına âşık olduğunu anladı ve aralarında şöyle bir konuşma geçti:
- Madam, aşkımız beni zayıf düşürüyor.
- Hayır komutan, sevginiz sizi insan yapıyor.
İnsan ruhu da doğanın bir parçasıdır ve doğa gibi boşluk kabul etmez. İçinde sevgiyi barındıramayan insan nefretle dolar ve insanlıktan uzaklaşır.
Nefret etmeden birine kötülük yapamazsınız.
Nefret etmeden birini öldüremezsiniz.
Nefreti içinde barındırmak isteyen insan önce kendisinden nefret etmek zorundadır.
İçinde nefreti yaşatan insan yüreğindeki sevgiyi kovmuştur. Artık onu bulması çok zordur ve bunun ağır bedelini ödeyecektir.
Sevgisizlik ağır bir yüktür ve insan bundan kurtulmak için çok kötü şeyler yapar.
Acımak sevgi değildir, üstünlüğün kabulüdür.
Hoşgörü sevgi değildir, istemediğine katlanmaktır.
Bağımlılık sevgi değildir,gereksinmenin karşılanmasıdır.
Sevgi, değer vermesini bilmektir.
Sevgi,yaşama hakkını kabul etmektir.
Sevgi, varolmaktan kıvanç duymaktır.
Sevgi, birlikte olmaktan sevinç duymaktır.
Sevgi, eşitliğin duyumsanmasıdır.
Sevgi, bütün yapay ayrımların hayattan çıkarılmasıdır.
Sevgi, bilinçtir.
Sevgi, insan olmaktır.
Sevgiyi hayatımızdan kovduk ve yerine parayı koyduk.
Para için yaşıyoruz, para için eğitim görüyoruz, para için meslek ediniyoruz, para için çalışıyoruz, para için birbirimizi çiğniyoruz, para için birbirimizi aldatıyoruz, para için savaşıyoruz.
Sevgiyi hayatımızdan kovduk ve yerine üstün olmayı koyduk.
Üstün olmak için yaşıyoruz, üstün olmak için yarışıyoruz, üstün olmak için kendimizden başkasının aşağı olmasına çalışıyoruz.
Sevgiyi hayatımızdan kovduk ve nefreti içimize çağırdık.
Birbirimizden nefret ediyoruz nefretle yaşıyoruz, nefretle çalışıyoruz, nefretle dövüşüyoruz, nefretle öldürüyoruz.
Para, üstün olmak ve nefret etmek hayatımızı dolduruyor.
Hayatımız da savaşlarla, dünyayı yağmalamakla, birbirimizi boğazlamakla geçiyor.
Sevginiz olmadıktan sonra daha çok paranız olsa, daha üstün olsanız, daha çok toprağınız, eviniz arabanız, malınız olsa ne olur?
Yaşamınızda Sevgi yoksa hiçbir şeyiniz yok demektir.
Yaşamınız yavan ve anlamsızdır..
Belki de yeniden öğrenmemiz gereken budur.
PROF .ERDAL ATABEK
Ellerimdi ellerinden tutan
Ellerimdi ellerinden tutan…
Bıraktığı anda ellerimiz ellerimizi
Gökyüzüne vuracaktı gölgeleri ellerimizin
Kimbilir kaç martılar halinde
Bir masada karşı karşıya
Seyrederken dudaklarını senin
Dile gelmiş ilk Türkçeydik
Henüz başlamış kül rengi bahar
Ne savaş, ne barıştık biz…
Bu dünyaya yeni gelmiş bir diyar
Manolyaya gece konmuş kumrular…
Can yücel
Batıl Şiir Duası; Manifesto
Hayat tıkılıp kaldığın bir fanus olduğunda
ölüm; tek nefes alma şeklidir.
Her şair nefes darlığını şiirle genişletir.
Batıl bir inanca göre;
şiire sağ ayakla girmem gerekiyordu
sağım solum belli olmuyor bugünlerde
ve omuz kavgasında meleklerim.
Şiiri kalemine göre uzat diyorken Tanrı
mürekkepten çalmayı düşündüm
ki düşünmek; ağır suç
düşünüyorsun o hâlde susacaksın
sırf bu yüzden şiirimden sürgün edilebilir
toplama kampında imge dilenen bir mülteci olabilirdim
ve yetersiz mürekkeple çarpık yapılaşan şiir taşıyamaz gerçekleri,
başımıza yıkılabilirdi.
Dualarla ölüm ertelenmezdi elbet
ben de yaşayan her şizofren melek gibi
şiirin dize doğuran rahmini bir duayla tıkadım.
Batıl bir inanca göre;
umut ışığı kısıldıkça
ve kısaldıkça düşler
şiirler uzar...
Tanrı'm,
beni uzun şiirlerden koru!
Âmin.
Batıl inançlarım yoktu esasında, ama
batıl bir inanca göre yazıyor
dahası yaşıyordum.
Kapı çalmamış,
postacı gelmemiş
ve getirmemiş kabul görmemiş dualarımı diyerek
her aklı başından göçmüş insan gibi ben de
günahlarımı çıkarıp kirli sepetine atmalıydım.
Tanrı uygun gördüğü derecede yıkar
hayatla ölüm arasına gerdiği yazgıdan ipe asar
omuz kavgası henüz bitmemiş melekler tarafından toplanırken
omuz kavgası henüz bitmemiş melekler tarafından toplanırken
geçer karşısına - belki bir sigara yakar -
ve başlardı günah kâr - zarar problemimi çözümlemeye...
ve başlardı günah kâr - zarar problemimi çözümlemeye...
Hayır, hayır!
Bu bir şiir efsanesi değil,
bildiğin insanlık (k)ayıbı.
Ayıp ki yorganın altına sığmaz oldu.
Dualarla giriş çıkış kapıları tutulmuş şiirde
uygunsuz cümleye park edebilir,
dizelere çöp atabilirsiniz.
Merdiven altlarında sevişebilir,
Bu bir şiir efsanesi değil,
bildiğin insanlık (k)ayıbı.
Ayıp ki yorganın altına sığmaz oldu.
Dualarla giriş çıkış kapıları tutulmuş şiirde
uygunsuz cümleye park edebilir,
dizelere çöp atabilirsiniz.
Merdiven altlarında sevişebilir,
şarap içebilirsiniz.
Yalnız günahlara basmak,
sevapları koparmak yasaktır.
Çarpılırsınız!
Hayat tıkılıp kaldığınız bir fanus olduğunda
ölüm; bir nefes alma biçimidir. .
Şimdi...
Ölebilirsiniz!
Bu şiiri Tanrı'yla bizden daha yakın münasebette bulunanların erişemeyeceği yerlerde
meleklerin didişmesine göz yuman koşullarda
şeytandan uzak
Yalnız günahlara basmak,
sevapları koparmak yasaktır.
Çarpılırsınız!
Hayat tıkılıp kaldığınız bir fanus olduğunda
ölüm; bir nefes alma biçimidir. .
Şimdi...
Ölebilirsiniz!
Bu şiiri Tanrı'yla bizden daha yakın münasebette bulunanların erişemeyeceği yerlerde
meleklerin didişmesine göz yuman koşullarda
şeytandan uzak
hayat şartlarında
ve cehennem sıcaklığında saklayın.
Unutmadan;
Reçeteyle ölünmez!
ve cehennem sıcaklığında saklayın.
Unutmadan;
Reçeteyle ölünmez!
Tanrı'm!
Hayat kısa,
şiir uzun...
Şiirden dönenin kalemi kırılsın!..
Dilek Akın
şiir uzun...
Şiirden dönenin kalemi kırılsın!..
Dilek Akın
İZMİR'İN KIZI DENİZ ,DENİZİ KIZ KOKAR,SOKAKLARI HEM KIZ HEM DENİZ KOKAR....
"İzmir bir prensestir" diye yazmış Victor Hugo...
Öyledir.Hâlâ öyledir.
O yüzden aklı bir karış havada tatlı tatlı uçmaktadır İzmir; siyaset hep biraz aşağıda kalır.
Şair "İzmir'in denizi kız, kızı deniz/ Sokakları hem kız hem deniz kokar" demiş ya, İzmirlilerin burnu hassastır o yüzden;
siyasetin kötü kokularıyla hayatın güzel kokularını ayırt etmeyi bilir.
Ve on yıllardır siyasal iktidarlardan ciddi destek görememesine karşın hâlâ "Egenin incisi"dir.
Ya İzmirli? O da her sıkıntıda istiridye gibi içine kapanıp karanlığa gömülmeye yatkın bir toplumun içinde inci gibi parıldar.
Kavgacı değil dalgacıdır İzmir...
Ortalık her gün ciddi çatışma-bölünme kıvılcımlarının ateşini söndürmeye çalışırken o hâlâ "35 mi 35 buçuk mu?"ya takılmış gönlünü eylemektedir.
Terbiyesiz değil ama yaramazdır İzmir.
Heyecanı ve heyecan yaratmayı sever;Korkak değil keyifçidir İzmir.
O yüzden ne İstanbul'un gündelik hayat şiddetine ne de Ankara'nın bürokratik direktiflerine geçit verir.
alıntı
27 Mart 2013 Çarşamba
GECE NÖBETİ....
Daha az seviyorum seni..
Giderek daha az..
Unutur gibi seviyorum..
Azala azala..
Aramızdaki uzaklığın karanlığında..
Geceler kısalıp..gündüzler uzuyor öyle olunca..
Daha az seviyorum seni..
Kendini iyileştiren bir yara gibi..
Daha az..
Ve zamanla..
Sen geceyi tutuyorsun..ben nöbetini..
Uzak dağ kışlalarında..
Görmüyoruz birbirimizi..
Usul usul sis iniyor..
Kopmuş yollara..
Işığı hafif..uykusu ağır koğuşlarda üzerini örtüyorum senin..
Bir çığ gibi büyüyorsun rüyalarımda..
Sevgilim sevgilim
Yıldızları daha büyüktür bazı gecelerin
Nöbet kadar yalnızken öğreneceksin bunu da..
Artık daha az seviyorum seni..
Unutur gibi..ölür gibi daha az..
Yeniden ödetiyorum kendime
Onca aşkın öğretemediğini..
Kolay değildi..
Yalnızca sevgilimi değil..evladımı da kaybettim ben..
Kaç acı birden imtihan etti beni..
Bir tek gece vardır insanın hayatında..
Ömür boyu sürer nöbeti..
Bu da öyleydi..
İyi ol..
Sağ ol..
Uzak ol..
Ama bir daha görme beni..
MURATHAN MUNGAN
Giderek daha az..
Unutur gibi seviyorum..
Azala azala..
Aramızdaki uzaklığın karanlığında..
Geceler kısalıp..gündüzler uzuyor öyle olunca..
Daha az seviyorum seni..
Kendini iyileştiren bir yara gibi..
Daha az..
Ve zamanla..
Sen geceyi tutuyorsun..ben nöbetini..
Uzak dağ kışlalarında..
Görmüyoruz birbirimizi..
Usul usul sis iniyor..
Kopmuş yollara..
Işığı hafif..uykusu ağır koğuşlarda üzerini örtüyorum senin..
Bir çığ gibi büyüyorsun rüyalarımda..
Sevgilim sevgilim
Yıldızları daha büyüktür bazı gecelerin
Nöbet kadar yalnızken öğreneceksin bunu da..
Artık daha az seviyorum seni..
Unutur gibi..ölür gibi daha az..
Yeniden ödetiyorum kendime
Onca aşkın öğretemediğini..
Kolay değildi..
Yalnızca sevgilimi değil..evladımı da kaybettim ben..
Kaç acı birden imtihan etti beni..
Bir tek gece vardır insanın hayatında..
Ömür boyu sürer nöbeti..
Bu da öyleydi..
İyi ol..
Sağ ol..
Uzak ol..
Ama bir daha görme beni..
MURATHAN MUNGAN
Özgürlük..
İnsanlar özgür doğarlar,
Ama her yerde,
Zincire vurulmuş,
Olarak yaşarlar.
Her insanın mucizesi vardır,
Her sabah uyandığın da,
Aynı şeyleri yapabilmek,
Özgürlüktür.
Gülümseyerek yaşamak,
Kendi istediğinde,
Kendi seçtiklerini yapabilmek,
Özgürlük değil midir?
Her sabah başlangıcın da,
Haklı olduğuna inandığın,
Kendisine hayran,
Biraz da şımarıkça,
Bazen sıkıcı,
Kendi koyduğun kurallarla,
Özgür,bağımsız yaşamak.
Çelişki ve tuhaf insanlarız,
Bakınız şu halimize,
Kendi inşa ettiğimiz,
Hapishanelerde yaşıyoruz,
Bir sürü törelerle,
Duvarlar arasında boğuşuyoruz,
Çıldırıyoruz,
Hayatımızı siper ediyoruz,
Hiç yasaklar olmasa,
Özgürce yaşasak,
Olmaz mı ?
insanca
21 Mart 2013 Perşembe
Tuz, hepimizin yakından tanıdığı yemeklerimizin olmazsa olmaz tadı.
Bedeninizde tuz olmasaydı hiçbir şeyi düşünemeyeceğinizi biliyor muydunuz?
Tuz hayatımızda çok önemli; azı da zarar, çoğu da.doğal tuzda, doğadaki 84 element bulunuyor ve bu elementler vücudumuzun nerdeyse bütün mineral ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Buna karşılık rafine tuz sadece NaCl.
Üstelik rafinasyon işlemleri sırasında birçok toksik madde tükettiğimiz tuza karışmakta. Başka bir sorun da tuzun elde edildiği yerin temizliği. Örneğin Türkiye'nin büyük oranda tuzunu karşılayan Tuz Gölü maalesef kanalizasyonlar ve kirletici sularla kirlenmiş vaziyette. Halbuki turşu kurduğunuz kaya tuzu oldukça temiz.
Fazlası neden yasak
Eğer hem daha az sodyum kullanmak hem de herhangi bir sağlık sorunu ile karşılaşmamak istiyorsanız tuz yerine seçenek olarak bitkileri ve baharatları denemelisiniz. Özellikle limon ve limon suyu, kaliteli sirkeler ve bazı kurutulmuş baharatlı bitkiler ve kırmızı biber lezzet unsurunu arttırmada, tuza olan özleminizi azaltmada size yardımcı olabilirler.
Vücudunuzun sodyum dengesini sağlamakla yükümlü organı böbreklerinizdir. Sağlıklı böbrekler fazladan alınan sodyumun büyük bir kısmını kolayca atmaktadır. Tuzun fazlasını terleme ile de atarsınız. Eğer böbrekleriniz yeterince çalışmazsa fazla tuzu atmakta güçlük çekersiniz. Vücudunuzda sodyum birikir, yüzünüzde, bacaklar ve ayaklarınızda şişmeler meydana gelir. Vücutta aşırı sodyum birikmesi sonucu oluşan bu belirtilere tıp dilinde ‘ödem’ denilmektedir.
Tuzun fazlası sadece ödem yapmaz. Damarlarınızda dolaşan sıvı miktarının artmasına, kan basıncınızın yükselmesine (hipertansiyon), kalp ve böbrek hastalıkları ile felç riskinizin artmasına neden olur. Özellikle toplumun yüzde 30’undan fazlasının sodyuma duyarlı kan basıncına sahip olduğunu düşünürseniz hipertansiyon eğiliminizin kanınızda fazla sodyum birikince tetiklenebileceğinden kuşkunuz olmasın!
Lezzet odaklı beslenmede ısrar ederseniz ‘fazla tuzlu beslenme’ tuzağına yakalanma olasılığınız yükselecektir. Özellikle genetik mirasından hipertansiyon riski olan biriyseniz, kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği gibi sorunlarınız varsa besinlerle aldığınız tuz miktarını ölçülü tutmaya bakın.
BU TUZ-AKA DÜŞMEYİN...
Vücudunuzun sodyum dengesini sağlamakla yükümlü organı böbreklerinizdir. Sağlıklı böbrekler fazladan alınan sodyumun büyük bir kısmını kolayca atmaktadır. Tuzun fazlasını terleme ile de atarsınız. Eğer böbrekleriniz yeterince çalışmazsa fazla tuzu atmakta güçlük çekersiniz. Vücudunuzda sodyum birikir, yüzünüzde, bacaklar ve ayaklarınızda şişmeler meydana gelir. Vücutta aşırı sodyum birikmesi sonucu oluşan bu belirtilere tıp dilinde ‘ödem’ denilmektedir.
Besinlerin pek çoğunun içinde bulunan ve tuzun ana maddesi olan sodyum, vücutta sıvı dengesinin sağlanması ve kan basıncının düzenlenmesinde rol oynayan önemli bir mineraldir. Ancak fazla tuz tüketimi bazı hastalıklar için büyük risk faktörü oluşturur.
Tuzun Vücuda Verdiği Zararlar
-Yüksek tansiyona ve buna bağlı olarak kalp ve damar hastalıklarına yol açar. Yüksek tansiyon (Hipertansiyon) oluşumunda, tuzun çok büyük önemi vardır. Bazı insanlarda, böbreğin tuz (NaCl) atma kapasitesi sınırlı olabilir ve gereğinden fazla tuz alınması, hipertansiyonun ortaya çıkmasına veya hipertansiyonun tedavisinde başarısızlığa yol açabilir.
-Hipertansiyon, kan damarlarında basıncın artması durumudur. Tüm organ ve dokularda damar olduğu için hipertansiyon tüm vücudu etkileyebilir. Hipertansiyondan en çok etkilenen organlar; kalp, beyin, böbrekler, büyük atardamarlar ve gözlerdir. Hipertansiyon bu organları etkileyerek kalıcı sakatlıklara ve ölümlere yol açabilir. Kuşkusuz hipertansiyonu tetikleyen tuzun yüksek oranda tüketiminin bu anlamda ölümlere neden olduğu oldukça açıktır.
-Kemikler üzerindeki olumsuz etkisi: Aşırı tuz tüketimi, idrarda kalsiyum atılımını artırır. Bu ise kemiklerde kalsiyum kaybına neden olur. Kalsiyum kaybının artışı ise kemik erimesini (osteoporoz) ve kemiklerin kırılma riskini artırır.
-Diyet yapan kişilerin tuz tüketimine dikkat etmesi gereklidir.Çünkü fazla tuz, vücutta su tutulmasına yol açar ve bu durum kişide şişkinlik hissine neden olabilir. Ayrıca tuzun iştah açıcı bir özelliği olduğundan, özellikle diyet döneminde yüksek miktarda tüketilmemelidir.
-Hamilelerde sağlık sorunları yaratabilir.Fazla tuz tüketiminin bazı hamilelerde vücutta su toplanması yani ödemle birlikte yüksek tansiyona neden olduğu saptanmıştır. Hafif vakalarda bebek ya etkilenmez veya hafif düzeyde gelişme duraklaması gösterir. Fakat gelişmedeki duraklama 8 aydan sonra daha belirgin hale gelir. Hafif vakalarda genelde vaktinde doğum gerçekleşir. Ağır vakalarda ise 6 aydan sonra gelişme yavaşlar ve bebeğin sağlığı bozulduğundan erken doğum olur.
Tuzu Azaltmak İçin Neler Yapılmalıdır?
Hekimlerin büyük çoğunluğu, yemeğin tuzsuz yapılıp, sofrada tuz eklemenin daha az tuz almaya yardım edeceği kanısındadır. Özellikle sıcak yenen tahıllarda (pilav, makarna...) bu çok işe yarayabilir.
Yemeklerin daha az tuzla yapılması ve sofrada yemeklere tuz eklemekten kaçınılması da ikinci bir yöntem olarak tavsiye edilmektedir.
Satın alınan ürünlerin etiketleri mutlaka okunmalı, sodyumu (tuzu) azaltılmış veya tuzsuz ürünler tercih edilmelidir.
Tuzluğun deliğinin küçük olması da yardımcı olabilir.
Yemeklerin lezzetini artırmak için tuz yerine maydanoz, nane, kekik, dereotu, rezene, fesleğen gibi bitkilerle, baharatlar, limon, sirke, yoğurt kullanılabilir.
Tuzlanarak hazırlanan salam, jambon gibi besinler, konserveler, hazır çorbalar, hazır karışımlar, salamuralar (turşu, zeytin vb), hardal, ketçap, konserveler ve hazır sosların tuz içeriği çok fazladır. Bu besinlerden olabildiğince uzak durulmalıdır.
Bol su içilmeli, şişe ve maden sularının sodyum içeriği etiketinden kontrol edilmelidir.
Sebze ve meyve tüketimi artırılmalıdır.
Et olarak konserve ve tütsülenmiş (füme) ürün tüketiminden kaçınılmalıdır.
Daima taze ve az tuzlu veya tuzsuz besinler tercih edilmelidir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)